Karınca; minicik bedeniyle devasa hikmetler taşıyan, Allah’ın kudretini sergileyen bir canlıdır. Kur’an’da adı geçen nadir hayvanlardan biridir. Davranışlarıyla, düzeniyle, sabrıyla ve çalışkanlığıyla insanlığa örnek gösterilmiştir. Hayatı incelediğinde, ibret dolu bir âlemle karşılaşılır.
Karıncalar, boyutlarına oranla olağanüstü bir güç taşırlar. Kendi ağırlıklarının 20–50 katını taşıyabilirler. Vücut yapıları, üç ana kısımdan oluşmaktadır. Bunlar; baş, göğüs ve karınlarıdır. Antenleriyle iletişim kurar, yön bulur, tehlikeyi sezerler. Yeryüzünde bilinen 12 binden fazla karınca türü vardır ve her biri farklı görevlerde uzmanlaşmıştır.
Karıncalar, koloni hâlinde yaşarlar ve toplumsal bir iş bölümü içindedirler. Kraliçe, işçiler ve askerler olarak sınıflanırlar. Her biri görevini kusursuz bir şekilde yerine getirir, asla isyan etmez, görevini ihmal etmezler.
Kur’an-ı Kerim’de karınca, "Neml" suresine isim olmuştur. Bu, karıncanın ne kadar önemli bir mesaj taşıdığına işarettir. Süleyman (a.s.)'ın ordusu geçerken bir karınca, kavmine şöyle seslenmiştir; “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkında olmadan sizi ezmesin.” (Neml, 27/18) Bu âyet; karıncanın ileri görüşlülüğünü, sorumluluk bilincini ve toplum bilincini göstermektedir.
Her karınca ümmetine karşı duyarlıdır. Kendi canını düşündüğü kadar başkalarının canını da düşünür. Süleyman Peygamber’in bu sözü anlaması da ayrı bir mucizedir. O da tebessüm eder ve şöyle dua eder; “Rabbim! Beni nefsime değil, nimetine şükredenlerden eyle.”
Karıncaların sabrı dillere destandır. Yorulmazlar, üşenmezler. Geceleri bile çalışırlar. Yaz boyunca azimle yiyecek toplar, kışa hazır olurlar. Asla acele etmez ama hiçbir işi de ertelemezler. Bu yönleriyle insanoğluna örnektirler. Her gün aynı gayretle çalışmaları, rızık konusunda tevekküllü ama tembel olmamaları, insana çalışma ahlâkını öğretir.
Karıncalar, tam bir düzen içinde yaşarlar. Görevleri net çizgilerle ayrılmıştır. İşçiler yiyecek taşır, askerler güvenliği sağlar, bazıları temizlikle ilgilenir. Aralarında kavga yoktur. Hiçbir karınca, "Ben çalışmıyorum" demez. Liderleri vardır ama herkes sorumludur. Bir karınca yolu unuttuğunda, diğerleri feromon (koku izi) salgılayarak ona doğru yönü gösterir. Yardımlaşma, dayanışma ve sadakat en yüksek seviyededir.
Karıncalar hikmetli yaşamlarıyla, insana birçok konuda ders vermektedir. Sorumluluk, çalışkanlık, birlik-beraberlik, şükür, sabır, zararsızlık gibi özellikleri insanlara örnektir. En küçüğünden en büyüğüne herkes görevini bilmektedir. Durmadan, bıkmadan çalışırlar. Asla yalnız hareket etmezler, birlikte üretirler. Azla yetinirler, kanaatkârdırlar. Sessizce işlerini görürler, kimseye zarar vermezler.
Rivayet olunur ki, bir kişi çölde susuz kalmış bir karıncaya su verir. Allah (c.c.) bu merhametinden dolayı o kişiyi affeder. Buradan da karıncanın ne kadar değerli olduğu, ona yapılan bir iyiliğin dahi ilahî mükâfata vesile olabileceği anlaşılır. Ateşe atılan Hz. İbrahimi kurtarmak için karıncanın kendi çapında, su taşıyarak ateşi söndürmek için gayret ettiği rivayetler arasındadır.
Karınca, sabrın, düzenin, çalışkanlığın ve sorumluluğun sembolüdür. Allah’ın küçücük bedenlere yerleştirdiği büyük sırların bir örneğidir. Onun hikmetli hayatı, insana ders olacak niteliktedir. Kur’an’da yer alması da bu mesajların evrenselliğini ve önemini göstermektedir. Her karınca, susmadan insanlara; “Çalış! Sabret! Düzenli yaşa! Birlik ol! Allah’ın rızkına güven ama rızkın peşinde de ol!” diye nasihat etmektedir.
Hz. Davud (a.s.) zamanında insanlar kıtlıkla karşılaşır ve yağmur duasına çıkarlar. O sırada Hz. Davud, bir karıncanın toprağın üzerine çıktığını ve ayaklarını havaya kaldırarak, insanlar için yağmur duası yaptığını görür. O an şöyle düşünür; “Ey Rabbim! Rızkımızı bize sen veriyorsun, bu küçük mahlûkun bile duasını duyuyorsun.” Sonra kavmine döner ve der ki;.“Dönün! Çünkü sizin dışınızda dahi Allah’a dua edenler var ve onların duası sizin ihtiyacınıza vesile oldu.”
Karıncanın hayatı insanlığa örnektir. Her varlığın bir ümmeti ve bu ümmetlerin de bir çalışma/yaşam düzeni vardır. Fıtrat gereği her canlı ümmet kendi fıtrat hayatını yaşarken, kendilerini yaratan kudrete de itaat ederek ibadet etmektedirler. Söz, hareket ve davranışlarında muayyer bırakılan insan tüm canlı ve cansız varlıkların üstünü kılınmıştır. Ancak, bu üstünlük; Allah’a itaate, insanlara hizmete, canlılara merhamete bağlanmıştır. Karıncanın, arının, kelebeğin, sivri sineğin fıtrat hayatı insanlara örnektir. İnsan ya üstündür la da en alttadır. Adını andığımız bu küçük varlıklar, ümmet anlayışlarıyla insanlara örnektir.