Kan Akıyordu Ellerinden Yeryüzüne

İsmail Okutan

       Kan Akıyordu Ellerinden Yeryüzüne

      Semalarında uçaklar ölüm yağdırıp, topraklarına ölü gömüyorlardı.  Bilumum acıları yüreğime gömüyordum. Dün seni rüyada aşk tahtında gördüm ey sevgili; üstün başın darmadağınık, yüreğin delik deşik, şehirlerin düşman postalları altında iğfal edilmişti. Her şeyi bir kenara bırakıp sana bakıyordum, heyecandan soğuk ve titrek bir şekilde nefes alıp veriyordum. Yüreğimi olgunlaştıran duyguların ağlatıyordu beni. Büyülemiştin, akılımı başımdan alıp gitmiştin. Hüzün dolu kundaklarda bebekler sallandıkça benim de yüreğim sallanıyordu, duramıyordu yerinde. Yüreğimi acılara doğru sallıyordu, gökyüzüne yükselen feryatların. Yıldızları yutuyordun tek başına, aşk iksirini yudumlar gibi yutuyordun doğrusu. Yürekleri titretip ateşe veriyordun. Ve ben sana tutulmuştum. Senin yüreğin bombalarla kundaklanırken benim yüreğim seni kaybetmenin korkusuyla ve acısıyla kundaklanıyordu.

      Ölümsüzlük suyuyla akmakta olan bir ırmağın peşine düşer gibi düşmüştüm peşine; çocukların, ihtiyarların, annelerin peşine, mazlumlarının peşine düşmüş, aklımı yitirmiştim adeta. Gözüm başka bir şey görmüyordu. Hep sen, her şey sendin benim için. Yaşlı gözlerine baktıkça, bedenleri darmadağınık olmuş ölü çocuklarına baktıkça isyan duyguları yeşeriyordu benim yorgun kalbimde. Yüreğime ektiğin tohumlar yeşerip çiçeklenmeye başlamalıydı artık.

      Çocuklar için yanıp tutuşuyordun, başka bir şey görmüyordun. Duygunun son kertesinde en yoğun hüzünleri kalbimize göndererek haykırıp duruyordun. Sesin son frekansında en yanık vaveylaları gönderip acılara gark ediyordun gönlümüzü. Yüreğinde acılardan gayri başka bir şey yoktu. Her tarafı ateşlere veriyordun. Avuçlarını açıp yalvarıyordun Rabbine. Avuçlarına yıldızlar dökülüyordu. Yutuyordun yıldızları, hiç yutkunmadan. Yüreğimi büyülüyordun her seferinde. Yüreğimi bölüyordun; bin bir parça ediyordun, lime lime ediyordun. Ne çok yorgunluk vardı yüreğinde. Ne çok morluk vardı gözlerinde. Kan, su, ceset, kemik birbirine karışmıştı. Duyguların toprağa karışmıştı. Ruhun uçup gitmişti, ölmüş çocukların yanına. Çığlıkların her yerden duyuluyordu. Gözyaşlarını, yaralarını, acılarını gösteriyordun herkese. Kimse görmek istemiyordu. Bombalarla değil yalnızlıktan ölüyordun. Seni vuran düşman silahları değil, kardeşlerin kayıtsızlığıydı. Kefenlere sarılmadan gömülüyordu bedenlerin. Ölüm kefen yetiştirmiyordu bedenlerine. Kaç tane bedenin vardı? Binlerce bedenin, yüz binlerce ruhun vardı. Milyonlarca ahu figanın, bedduaların vardı. Ruhun çıkıyordu aşk âlemine. Aşk âleminin tahtına oturuyordun rakipsiz. Yeryüzünün en saf, en temiz aşkları senin aşkınla nikâhlanıyordu. Bense senin aşkına vurulmuştum delicesine. Yakub'un Yusuf'a olan hasretine eşdeğer bir hasret, senin içine girip mekân tutmuştu. Eyyub'un çilesini kıskanıyordu senin çilen. Ferhat dağları delmişti, sen ise gökleri delmiştin. Arz-ı Semada arayıp buluyordun çocukların ruhunu. Kucaklaşıp hasret gideriyordun.


   Ne var ki zulüm, deli kurşunlarla tüm bedenini delik deşik ediyordu. Benim içimi de ateşlere veriyordu. Ruhun inleyip duruyordu yalnızlık gecelerinde. Dost arayıp duruyordun, içinde hüsran olan, çile olan, ihanet olan, kan olan, gözyaşı olan, ölümden beter şeyler olan aşk gecelerinde. Yüreğin yoğun hüzünle ağırlaşmış, ağlayıp duruyordun; kayıp çocuklarına, ölmüş duygularına, aldatılmış, yoldan çıkartılmış gençlerine. Kan damlıyordu insanlığın toprağına ellerinden. Ellerinden besleniyordu aşk. Ellerinden çıkılıyordu netameline. Yüreğin yoğun hüzün ağlıyordu. Kan ağlıyordu. Kan damlıyordu. Kan akıyordu ellerinden yeryüzüne ey sevgili.

     Sen, aşk ve ben. Saf ve temiz ve günahsız şehirlerine, insanlarına tutulmuştum. Ben aşkı içip büyülenmiştim. Azat etmişti çocukların aşkın saltanatında. Ben rehindim düşlerine ve düşüncelerine. Sen benim içimde kefildin; düşlerime, sevdama, duruşuma, isyanıma, mücadeleme. Sana kayıtsız kalan her kes zelildi yeryüzünde. Aşk senin sokaklarında gezgindi. Ölüm ruhunda rehindi. Zulüm sokaklarında bir avcıydı. Bense o avcının peşinde gezen bir deliydim. Avlamak istiyordum avcıyı. Bu bana büyük bir zevk veriyordu. Gönlüm ince bir sızıyla, çığlığın hassas darbesiyle dağlanıyordu. Hem aşka hem de sana nikâhlandı gönlüm. Tutup ellerinden çıkmak istiyordum aşkın kerevetine. Darmadağınık olmuş saçlarına bakmadan, paramparça olmuş yüreğine bakmadan, kaybedilmiş bedenlerine aldırmadan geceyi emziriyordun göğsünden. Büyütüyordun çocuklarını aşkın kucağında. Sallıyordun bebeklerini ateşin içinde. Hüzün beşiğinde büyütüyordun çocuklarını. Büyütüyordun çocuklarını ıstırabın kucağında.

     Evet, sen ve ben. İkimiz iki tane değil bir taneydik. Sakın bir bedende iki ruh olur mu, diye sorma bana? Sen benim yüreğimin ahfadıydın. Ben sana meftun olmuştum işte. Neden olmasın ki.

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.