İSLÂM'DA EŞİTLİK VE ADALET.

Sami Kesmen

Kadınların ve erkeklerin eşit haklara sahip olması, birçok toplumda tarihsel süreç içerisinde tartışılan bir konu olmuştur. Bazı toplumlarda geleneksel anlayışlar kadınları ikincil bir konuma iterken, modern insan hakları anlayışı, kadın ve erkeklerin eşit bireyler olduğunu vurgular. Ancak eşitlik, bireylerin fıtratlarını ve doğal farklılıklarını yok saymak değil, herkesin hak ettiği değeri görmesini sağlamaktır.

İslam dini, adaleti ve hakkaniyeti temel alan bir sistem sunar. İslam'da eşitlik, bireylerin insan olarak aynı değere sahip olduğu gerçeğine dayanır. Kur'an-ı Kerim’de, “Ey insanlar! Şüphesiz ki biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve sizi milletlere ve kabilelere ayırdık ki birbirinizle tanışasınız. Allah katında en üstün olanınız, O’na karşı en çok takva sahibi olanınızdır.” (Hucurat, 49:13) buyrularak, insanların cinsiyetlerinden, ırklarından veya sosyal statülerinden bağımsız olarak eşit olduğu vurgulanır.

Bununla birlikte, İslam adaleti merkeze alarak kadın ve erkek arasındaki farklılıkları dikkate alır. Adalet, herkese hak ettiğini vermek demektir. Bu bağlamda İslam, kadın ve erkeklerin biyolojik ve psikolojik farklılıklarını göz önünde bulundurarak rollerini belirler, ancak haklarını eşit düzeyde korur. İslam’da kadın ve erkek eşit değere sahip iki varlıktır. Ancak, bu eşitlik her konuda aynı olmaları gerektiği anlamına gelmez. İslam hukukunda kadın ve erkek farklı sorumluluklara sahiptir, ancak bu durum onların birinin diğerinden üstün olduğu anlamına gelmez.

Peygamber Efendimiz (s.a.v), “İlim öğrenmek, kadın ve erkek her Müslüman’a farzdır.” (İbn Mâce, Mukaddime, 17) buyurarak kadınların da eğitim hakkına sahip olduğunu açıkça belirtmiştir. Kadın ve erkek mirastan farklı oranlarda pay alsa da, İslam’ın ekonomik düzeni içinde kadınların mali yükümlülüklerden muaf tutulması ve erkeğin ailesinin geçimini sağlamakla sorumlu olması, bu farkın adaletli bir uygulama olduğunu gösterir. Kadınların çalışmasına dair bir yasak bulunmamaktadır. Hz. Hatice’nin bir tüccar olduğu ve Hz. Aişe’nin ilim öğretip topluma rehberlik ettiği bilinmektedir.

İslam’da eşitlik ve adalet, bireylerin haklarının korunması ve fıtratlarına uygun şekilde sorumlulukların paylaşılması üzerine kuruludur. Kadın ve erkek arasında değer bakımından bir fark yoktur, ancak sosyal roller ve sorumluluklar biyolojik ve psikolojik yapıya göre belirlenmiştir. Önemli olan, bireylerin haklarının korunması ve adaletin sağlanmasıdır. İslam'da eşitlik (musâvât) ve adalet (adl) temel ahlaki ve hukuki prensiplerdir. Ancak İslam, eşitlik ve adaleti aynı şey olarak görmez. Adalet, herkesin hak ettiğini almasını sağlarken, eşitlik herkese aynı muameleyi yapmaktır. İslam'da adaletin esas olduğu vurgulanır, çünkü bazen eşitlik adaletsizliğe yol açabilir.

İslam’a göre insanlar yaratılışta eşittir. Allah, insanları farklı kavimlerden yaratmış ama bu farklılıkları üstünlük sebebi yapmamıştır: Hz. Muhammed (sav) Veda Hutbesi'nde:
"Arap’ın Arap olmayana, beyazın siyaha bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.” diyerek eşitliği vurgulamıştır. Adalet, İslam’ın temel değerlerinden biridir. Adalet, hak edene hakkını vermek ve zulmü engellemektir. “Ey iman edenler! Kendinizin, ana-babanızın ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik ederek adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun.” (Nisâ 4:135)

Hz. Muhammed (sav) adaleti sağlamak için tarafsız olmayı öğütlemiş ve şöyle buyurmuştur: “İnsanlar arasında hükmederken adaletle hükmet.” (Buhârî, Müslim) Yönetimde, ticarette, aile hayatında ve mahkemelerde adalet esastır. Peygamber Efendimiz, bir hırsızlık olayında güçlü bir kişinin ceza almaması gerektiğini savunanlara şöyle cevap vermiştir: "Vallahi, kızım Fatıma dahi hırsızlık yapsaydı, onun da elini keserdim.” (Buhârî, Müslim)

İslam'da eşitlik, insanların doğuştan gelen hakları ve Allah katındaki eşitliğidir. Adalet ise, hak edene hakkını vermek, zulmü engellemek ve toplumu düzen içinde tutmaktır. Adalet, eşitlikten daha geniş bir kavramdır ve İslam'da önceliklidir.

Toplumsal cinsiyet eşitliği, bireylerin cinsiyetlerinden bağımsız olarak eşit haklara, fırsatlara ve sorumluluklara sahip olması anlamına gelir. Kadın ve erkeklerin eğitim, çalışma, hukuk, siyaset ve toplumsal yaşam gibi alanlarda eşit koşullara sahip olması, toplumsal gelişim açısından önemli bir gerekliliktir. Ancak toplumsal cinsiyet eşitliği, herkesin aynı olması değil, adil bir şekilde haklarının tanınması anlamına gelir.

"Toplumsal Cinsiyet Eşitliği" başlığı altında söz söylemeye çalışanlar, İslâmın bu konudaki görüşlerine sahip olmaları halinde, söylemek istediklerinin bin dört yüz yıl önce söylenip/uygulandığını göreceklerdir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.