İslam sevgiye en fazla önem veren dindir. Bundan dolayı İslam medeniyeti sevgi medeniyetidir; Müslüman toplum da sevgi toplumudur. Çünkü İslam, sevgi olmadan imanı kabul etmez; insanın varlıkla tüm ilişkilerini sevgiye dayalı olarak yeniden kurar; insanın bütün davranış ve ilişkilerinde sevgiyi ve rahmeti yansıtmasını zorunlu kılar.
Fert ve toplum seviyesinde sevgi ve İslam ilişkisinin en güzel tezahürü Sahabe döneminde ortaya çıkmıştır. Daha sonraki dönemler ise bu altın çağa yakınlıkları nispetinde sevginin aynası olmuşlardır. Materyalizm ve bencilliğin hakim olduğu günümüz dünyasında ise Müslümanlar, fert ve toplum olarak sevgiyi en mükemmel şekliyle yeniden öğrenmek ve insanlığa öğretmek, böylece İslam’ın tüm insanlığa rahmet olduğu göstermek gibi önemli bir yükümlülükle karşı karşıyadırlar.
Bir Müslüman Yaratan’ı da yaratılanı da sever. Yaratan’dan ötürü yaratılanı sevdiği gibi yaratılandan ötürü de Yaratan’ı sever. Bu sevgiler arasında bir tezat olmadığı gibi her iki sevgi de birbirini besler: Ehl-i hakikat katında, Mevla’yı sevmek Leyla’yı sevmektir; Leyla’yı sevmek de Mevla’yı sevmektir1. Çünkü Halık mahlukunun sevilmesinden memnun olur. Mahluku seven de ister istemez Halık’ı da sever. Bunun neticesinde ortaya sevgi toplumu ve sevgi medeniyeti çıkar.
İslam’da sevgi veya muhabbet yerine daha çok “rahmet” kelimesi kullanılır; çünkü rahmet sevginin fiiliyata yansımış, lutuf ve ihsana dönüşmüş halidir2. Allah’ın kullarına ve annenin çocuğuna olan sevgisi veya muhabbeti soyut kalmayıp fiiliyata dönüştüğü, davranış ve ilişkileri şekillendirdiği için rahmet adını alır. Başka bir ifadeyle, rahmet, sevgi ve hizmetin bileşimidir; varlıklara sevginin somut alameti onlara hizmettir. Hizmet yoksa sevgi soyuttan somuta geçememiş demektir.
İslam’ın Müslümanlara öğrettiği sevgi, bütün varlığı kuşatan mutlak bir sevgidir. Mutlak rahmet, mutlak şefkat ve mutlak tevazu bu sevginin meyvalarıdır. Varlık deyince önce Allah, Peygamberler, Müslüman ve Müslüman olmayan diğer insanlar, melekler, hayvanlar ve bitkiler akla gelir. Bunların dışında da varlıklar vardır ama özel vurgu bu gruplar üzerindedir; çünkü insanın bunlarla yoğun ilişkisi vardır. Bu yazıda söz konusu ilişkilerin sevgiyle nasıl kurulduğunu kısaca göstermeye çalışacağım.
İslam, insanın varlıkla veya onun bir kısmıyla ilişkisini kesmesini asla tasvip etmez. Aksine İslam ilişkileri daha sıhhatli bir içerikle sevgiyle yeniden tanımlamayı gerektirir. Hıristiyanlık ve Budizm gibi bazı dinler, zühd adına, erkeklerin kadınlarla veya genel olarak insanların dünyayla alakasını kesmesini emrettiği halde, İslam karşı cinsle veya dünya ile ilişkiyi kesmek yerine, Yaratıcı’nın rızasına uygun, iyi niyet, sevgi, rahmet ve şefkate dayalı bir ilişki emreder.
Durum böyle olduğu halde, günümüzde İslam karşıtı global medya İslam imajını bir terör dini olarak yeniden kurgulamaya çalışmakta ve böylece Batı tarafından İslam’a karşı uygulanacak şiddet meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Bu çabanın arkasındaki temel düşünce basit bir şekilde şöylece ifade edilebilir: İslam terör dinidir; öyleyse bizim Müslümanlara karşı terör uygulamamız veya onların en temel insan haklarını çiğnememiz meşrudur. Eğer İslam’ın geleneksel otantik imajı devam ederse böyle bir tez öne sunulamaz ve Müslümanlara karşı uygulanan şiddet ve haksızlıklar meşru gösterilemez.