İSLÂM KARDEŞLİĞİNİN SEMBOLÜ: PAKİSTAN

Sami Kesmen

Dünyanın güney Asya coğrafyasında yer alan, adını “Pak” (temiz) ve “stan” (ülke) kelimelerinden alan Pakistan, sadece bir coğrafi sınır değil, aynı zamanda bir idealdir. İslam ümmetinin yüz akı olan bu ülke, 14 Ağustos 1947'de İngiliz sömürgesinden kurtularak bağımsızlığını kazanmış, kuruluş gayesini "La ilahe illallah Muhammedün Resulullah" kelime-i tevhidinde özetlemiştir.

Pakistan, Hindistan’daki Müslümanların; inanç, ibadet ve yaşam tarzlarını özgürce yaşayabilecekleri bir vatan arayışının ürünüdür. Allame Muhammed İkbal’in fikri temellerini attığı bu ülke, Muhammed Ali Cinnah önderliğinde vücut bulmuştur. "Pakistan İslam için kurulmuştur, İslam Pakistan için değil." diyen İkbal, ümmetin birliğini esas almıştır. Cinnah ise bir devlet adamı olarak İkbal’in ideallerini siyasi zemine taşımıştır.

Pakistan’ın bağımsızlık süreci; kan, gözyaşı, sabır ve dua ile yazılmıştır. On binlerce Müslüman bu uğurda can vermiş, milyonlarca insan hicret etmiştir. Bu yönüyle Pakistan'a; modern bir “hicret devleti” de denmektedir.

Türkiye ile Pakistan arasındaki ilişki, sıradan bir diplomatik münasebetten ibaret değildir. Bu bağ; İstiklal Harbi yıllarında Hintli Müslümanların Anadolu’ya gönderdikleri yardımlarla kökleşmiş, Türkiye’nin kalbinde yer bulmuştur. 1999’daki depremde, 2023 Kahramanmaraş merkezli afetlerde ve daha birçok krizde Pakistan halkı Türkiye’ye kardeşlik elini uzatmış, aynı sevgi Türkiye’den Pakistan’a da yansımıştır.

“İki devlet, bir yürek” olarak anılan bu kardeşlik; sadece siyasi değil, aynı zamanda imanî bir zemine dayanmaktadır. Bir hadiste, “Müminler bir vücut gibidir, bir uzvu acıdığında tüm beden rahatsız olur.” buyrulmuştur. Türkiye ve Pakistan bu ilahi ilkenin çağımızdaki somut örneklerindendir.

Pakistan; İslam dünyası için stratejik bir ülkedir. Nüfusu 240 milyonu aşan Pakistan; dünyanın en büyük Müslüman nüfusuna sahip ikinci ülkesidir. Aynı zamanda nükleer silaha sahip tek İslam ülkesidir. Bu durum, Pakistan’ı; sadece İslam dünyası için değil, küresel siyaset için de önemli kılar. Fakat bu potansiyel zaman zaman siyasi istikrarsızlık, terör tehdidi ve ekonomik sorunlarla gölgelenmektedir.

Buna rağmen Pakistan halkı, Kur'an ve Sünnet sevgisiyle yoğrulmuş, ümmet bilinci yüksek bir toplumdur. Camiler, medreseler, ilim halkaları ülkenin dört bir yanına yayılmış; dinî duyarlılık her düzeyde varlığını korumaktadır.

Pakistan; İslam dünyasında sömürge sonrası yeniden dirilişin adıdır. Zorluklara rağmen mücadele ruhunu kaybetmeyen halkı; Kudüs için, Gazze için, Keşmir için sokaklara dökülmekten geri durmamıştır. Bu halk, ümmetin sesi olmayı şeref saymaktadır. Gençleri, İkbal’in “Şikayetnâme”sinden “Cevapnâme”sine kadar İslamî şuurla yoğrulmaya çalışmaktadır. Şair İkbal’in şu sözleri, Pakistan’ı anlamak için yeterlidir; “Müslüman; imanı olan kimsedir. O; demir dağları parçalayacak bir kudrete sahiptir.”

Pakistan; uzak bir coğrafyanın adı değil, gönül coğrafyamızın bir parçasıdır. Orada atılan her adım, bizim kalbimizde karşılık bulmaktadır. Pakistan’ı anlamak, ümmetin yarınını anlamaktır. Dualarımızda, planlarımızda ve kardeşlik duygularımızda Pakistan’a yer açmak; İslam kardeşliğinin gereğidir.

Unutulmamalıdır ki, “Müminler kardeştir.” (Hucurât 49/10) ayeti sadece bir teorik hakikat değil, pratik bir çağrıdır. Bu çağrıya kulak verip, Pakistan’a sadece bir ülke olarak değil, İslam davasının nöbetçisi bir kardeş olarak bakmakgerekir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.