İMAM-HATİPLİLER VE KÜRT AÇILIMI

Salih Parlak

İmam-Hatiplik bir meslektir; namaz kıldırma mesleğidir. Ama her zaman Türk toplumunun dini açılımının simgesi olmuştur. Yıllardır Müslüman camia, ezilmişlik statüsünde bırakılmıştır. Ezilmiş statüsündeki bu horlanmış kesim, kendisine bir çıkış yolu aramıştır. İmam-Hatiplilik o zamanın devleti kuran siyasi irade sahipleri tarafından resmen kurulmuş oldu.
1924 de medreseler lağvedilmiş; ülkede dini bilen kalmamıştı. Süfli bir ağızla; cenaze kaldıracak, namaz kıldıracak kimse bulunamıyordu… 1948 tarihinde DP'nin ağır basması sonucu şeflik yönetimi bazı tavizler verdi: Ankara'da bir ilâhiyat Fakültesi açtı. Altmış darbesiyle yavaşlama oldu ise de kapatma olmadı. 1965'te bir girişim oldu ve orta kısmının lağvı gündeme geldi. Halk büyük ilgi ve tepki gösterince vazgeçildi. Ama 1971 muhtırasıyla beraber, bazı illerde lise kısmı kapatıldı, orta kısmı da normal ortaokula dönüştü.
Siyasi irade sahipleri, yönettikleri toplum tarafından benimsenmeyince, halkın oyunu alamayınca ve 1950"li yıllarda çok partili sisteme geçildiğinde rejim karşıtı partiler kurulunca, halk da bu partilere sarılıp oy patlamasıyla rejim karşıtlarını iktidara taşıyınca siyasi irade sahipleri dini inançlara eğilmek zorunda kalmışlardır.
  Ancak halkın dini inançlarını kontrol altında tutabilmek için ve rejim bağlısı yeni bir nesil yetiştirebilmek için İmam-Hatip Okullarını açmak zorunda kalmışlardır. Böylece o tarihlerde, yeni yeni yeşermeye başlayan Süleymancılık ve Nurculuk ateşini söndüreceklerini planlamışlardır. Akşamları içki-kadınlı siyasi parti balolarına katılırken gündüzleri geniş halk kitlelerini sürükledikleri seçim meydanlarında, önceden ayarlı dalkavukların takdim ettikleri Kur"an-ı Kerimi kalabalık seçmen yığınları karşısında öpüp alınlarına koyma hastalığına kapılmışlardır.
İşte bu arada İmam-Hatip Okulu açma yarışına da girmişlerdi. Ezilmiş halk kesimi bu okulları ele geçirdiler. İlk zamanlarda bunun farkına varamadılar. Ancak 1990lı yıllarda rejim karşıtı ilan ettikleri Refah Partisinin, mahalli idareler seçiminde belli başlı Büyükşehir Belediye Başkanlıklarını ele geçirmesiyle paniğe kapıldılar ve suçlu olarak İmam-Hatip Liselerini ve Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Kur"an Kurslarını gördüler.
1998 yılı 28 Şubat çeteleri de bu devleti kuran siyasi irade sahipleridirler. Darbelerine gerekçe aradılar. Mümtaz'er Türköne"nin deyimiyle:
  Bir konsomatristi irticanın mağduresi, bir ayyaşı din önderi olarak medya aracılığıyla pazarlarken, imam-hatipleri ve Kur'an kurslarını da tehlikenin kaynağı olarak gösterdiler. Çocukça bir ilkel mekanizma ile imam-hatiplerin önünü keserek laik düzeni koruyacaklarını ilan ettiler. O dönemde yargıya, üniversite hocalarına verilen meşhur "irtica brifingleri"nin ana tezi buydu.     
İmam-hatip liseleri önü kapandığı için gözden düştü. Ama bu kadarla kalmadı. Bütün meslekî ve teknik eğitim baltalandı.
Nihayet siyasi iktidar seçim meydanlarında verdiği sözü zor da olsa tutmuş oldu. Katsayı haksızlığını gidermiş oldu. Laik kesim diyor ki:
Amaç 1998 de yürürlüğe giren katsayı değişikliği ardından popülaritesini yitiren imam hatip liselerinin cazibesini arttırmak, alt ekonomik kesimden gelen bir kısım insanı bu liselere çekip gel imam hatip lisesinde oku ama ne imam ol ne hatip..savcı ol, hakim ol, asker ol...ama ne olursan ol imam kafasında ol demektir...amaç bilim değil de din konteksinde düşünen kuşaklar yetiştirmektir...amaç çaktırmadan laikliğin içini boşaltmak , altını oymaktır..Türkiye"yi din eksenine oturtmaktır..
 
Laikliğin bekçilerinden TÜSİAD diyor ki:
"İmam hatip liseleri din görevlisi yetiştirmek üzere tasarlanmış ancak zamanla kuruluş amacından uzaklaşmıştır. Ülkenin imam-hatip ihtiyacını karşılamaya yetecek sayıda imam hatip lisesinin eğitime devam etmesi ve mezunların arzu ettikleri takdirde kendi alanlarında yükseköğrenime devam etmeleri sağlanmalıdır. Geriye kalan imam hatip liselerinin meslek lisesi statüsü kaldırılmalı ve gerekli müfredat uyumu yapılarak genel liseye dönüştürülmelidir. Bunun yanında, liselerde, normal ders saatlerinin dışında, velilerin istemi üzerine, nota ve sınava tabi olmayan din dersleri konulması, isteyen ailelerin çocuklarına dinini öğretme ihtiyacına cevap vermek bakımından yararlı olacaktır".
 İşte bu İmam-Hatip Liselerinden Sayın Başbakanımız ve değerli arkadaşları da mezun olmuş ve Türkiye Cumhuriyeti"nin siyasi mukadderatını göğüslemişlerdir.
Bu haftalarda, Avrupa Birliği"ne tam üyelik için uyum yasaları kapsamında Kürt açılımını ele almıştır. Biz de birkaç yazımızda bu konuyu ele almayı yeğledik. 
İmam-Hatip nesli, İslam milliyetçiliği ağırlıklıdır. Türk milliyetçiliği ve Atatürk milliyetçiliği yanlısı siyasi partiler ulus devletçiliği ileri sürerek bu hükümetin Kürt açılımında izlediği yolu benimsememektedir.
İçişleri Bakanı"nın açıklamalarına MHP lideri diyor ki:
"Amaç, Türkiye Cumhuriyeti'nin milli devlet niteliğini ve üniter siyasi yapısını tasfiye süreci başlatılmasıdır. Türk milletinin bu konuda ne düşündüğünü Başbakan Erdoğan çok yakında görecektir. Milliyetçi Hareket Partisi'nin bu ayrıştırma ve parçalanma sürecine katkıda bulunma çağrılarının muhatabı olması ve ihanet senaryolarında rol alması hiçbir şart altında düşünülemeyecektir".
Irk milliyetçiliği, uluslararası deyimle, nasyonalizm; dışlayıcı ve ötekileştiricidir. Diğer etnik grupları devamlı "tehlikeli" ve " düşman" olarak görürler. Onların en ufak ulusal taleplerine bile karşı durmaları onların doğal karakteridir. Hele Kürt sorununda açılım falan MHP"lilerin kabul edebileceği şeyler değildir.
Demokrasi onlar açısından sadece seçimdir. Onun dışında demokrasinin d'sinden bile nefret ederler. Çünkü demokrasi olursa ve onlar da diğer vatandaşlar gibi güvenlik güçleri ve yargı önünde eşit duruma gelecekler. Bunu da istemezler.  
Kandil Dağı, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin yüz karası… Yıllardır havanda su dövdüler. Üç beş tumturaklı nutukla yılları geçirdiler. Her şeyi askere havale ettiler. Asker, silah kullanmaktan anlar. Diplomatların masa başında çözümleyecekleri konuları
MHP, Kürt açılımı karşısında “Türk Sorunu”ndan söz etmektedir. Eğer bir "Türk sorunu" varsa veya ortaya çıkacaksa bu sorun Türklerin çıkardığı bir sorun olmayacak. Demek ki "Kürt sorununu çözerseniz ben de Türk sorunu çıkartırım" diye tehditler savuranlar, küçük bir Türkiye özlemi içindedir.
Türkone diyor ki:
“Devlet demokratikleşmeye, hukuka daha fazla bağlanmaya karar verdiği zaman bu sorun da kalmayacak. Bu sorun çözüm yoluna girmişken "Türk sorunu"ndan dem vurmak, küçücük bir Türkiye özlemini dile getirmek demek. Ben buna "Küçük Türkiye milliyetçiliği" diyorum”.
Tarihçi Andrew Mango'nun “Sultan'dan Atatürk'e” adlı yeni kitabında:
Atatürk otoriter bir radikaldi, o çağın ulus-devlet mefhumuna bağlıydı ve Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkıntılarından modern, laik bir Türkiye yaratmak vizyonunda kararlıydı.
"Atatürk'ün hedefi, ülkede yaşayan çok farklı Müslüman gruplardan birleşik bir Türk ulusu yaratmaktı... Onları Batı'da odaklanan bugünkü yegâne medeniyetin ana akımına katmak istiyordu. 1925'te patlak veren bir Kürt isyanı acımasızca ezildi ve Atatürk'ün kültür devrimi hız kazandı”.
Türkiye'yi doğuran Lozan Anlaşması'nın üzerinden 86 yıl geçti ve Atatürk'ün dar gömleğini gevşetmek yönündeki baskı amansızca artıyor. Yazarlardan Şahin Alpay şunları söylüyor: "Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş döneminde benimsenen kimlik politikalarının, birçok çatışma ve acıya sebep olan bir modernite kavramını yansıttığında ve bugün artık zamanın ruhuyla en ufak bir alakası kalmadığında kuşku yok. Türkiye'nin kimlik politikalarını insan hakları, demokrasi ve çeşitliliklere saygı çağına uyum sağlamasının vakti geldi de geçiyor."
 
Allah cc buyuruyor ki:
“Bu, insanlık için bir deklarasyondur; mefkûredir ve takva sahibi toplumlar için iyiliğine öğütten ibarettir. Gevşemeyin; tasalanmayın. Eğer inanmış bir toplum iseniz en üstün güç sizlersiniz. Eğer sizi kanayan bir yara sarmışsa; ayni özellikteki nice kavmi ayni yaralar sarmıştı! O günler... biz onları uygarlıklar arası değiş-tokuş yaptırırız. Bunun nedeni, Allah'ın iman eden toplumları sosyal kontrolden geçirmesi ve içinizden güdücü önderler çıkarması... Ama Allah, o şaki zalim toplulukları sevmez”. Al-i İmran Suresi: 138-140.
 
“Bitik olmayın; yoksa sayıca üstün olsanız da yılgın olarak hep barış gevelersiniz. Oysa Allah sizinle birliktedir; sizi ayrı, sosyal etkinliklerinizi apayrı değerlendirmeyecek. Dünya yaşamı sadece bir oyun ve eğlenceliktir. Siz iman edip takva sahibi olursanız ücretlerinizi size katlayarak verir. Böylelikle hem sizi; sizinle birlikte mallarınızın tümünü istemez. Sizi ve mallarınızın tümünü istiyorsa vermeyerek çeker alırsınız ve böylelikle bilinçaltındaki kinlerinizi ortaya çıkarmış olur”. Muhammed Suresi: 35-37.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.