Hicri Yeni Yılınız Mübarek Olsun

Salih Parlak

Evet, bu yıl ne tesadüf…  Müslümanların yılbaşı ile Gayri Müslim laik insanların yılbaşısı aynı günlere rastlamıştır. Şu ayrıcalıklarla ki ben bir yazar…

alim geçinen birisi…

tefsir ilmine vakıf olmaya çalışan birisi…

hicri yılbaşı Âşûrâ haftasını ve Haram Aylar içindeki hicrî yılbaşının bir aylık İslamî eğlence sayılacak etkinliklerle kutlanması gereken önemli günlerden birisi olduğunu savunan birisi olarak…

ben de hicri yılbaşının varlığını ancak bir dostumun takvim yaprağında “1 Muharrem” diye okumasıyla farkına vardım.

Halimiz ne olacak? İslamî değerlere ne kadar vakıfız? Bizi bu gafletten kim kurtaracak?

Geçen yıl iyi hatırlıyorum; geçen yılki Hicri yılbaşı günlerine rastlayan ve bundan on gün sonraki yazılarımın üç veya dördünü: “İslam"da Hicri Yılbaşı"nın Önemi ve Faydaları”na ayırmıştım. Dinimizdeki önemli yerinden söz etmiştim. Biz ibadet denince ve o ibadetlerle yapılaması gereken sosyal etkinlikler denince hemen aklımıza ilk görev; nafile namaz kılmak ve nafile oruç tutmaktır. Kuru bireysel eylemler gelmektedir. Oysa bu mübarek kabul edilen gün ve gecelerde bireysel ibadetlerin yanında, cadde-pazarlara yansıyacak barış eylemleriyle sokaklara çıkmak da bu kutsallıklar içindedir. Şunu demek isterim ki Hicri Yılbaşı"nın Kur"an-ı Kerimde; Haram Aylar denen kutsal gün, hafta ve ayların içine konması, bu günlerin sadece bireysel birkaç nafile namazlarla ve nafile birkaç günlük oruçla bitmeyeceğini bize anlatmaktadır:

“İyi düşünün; Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı gündeki kader Kitabında;  Allah katında ayların sayısı, hep on iki ay olagelmiştir. İşte bunların dördü dokunulmazlık Haram Aylarıdır. İşte bu, çağdaş sivil toplum dini... Bu aylarda kendi canlarınızın hak-hukukunu çiğnemeyip ön koşulluluktan uzak hep birlik cihadla müşriklere sıcak savaş açınız. Tıpkı onlar hep birlik haçlı ordusuyla size sıcak savaş açtıkları gibi. Yine biliniz ki Allah, o takvayı yaşayanlarladır” Tevbe Sûresi: 36.

Burada görüldüğü gibi ayların sayısının ta Hz Âdem"den beri oniki olduğunu, ama içlerinden DörtAy"ın özelliği bulunduğunu, Allah cc tarafından kutsallaştırıldığını, o aylar içinde Müslüman"ım diyenlerin toparlanması ve geleceklerinde küffara karşı ortak barış eylemlerini nasıl gerçekleştireceklerini anlatacak hangi cemâatlerinin çevresinde kümelenmesi gerektiğini kollaştıracaklar.

Bakınız âyet-i kerimede daha hangi noktaya dikkat çekilmektedir:

Dinin katı kurallar yerine, sivilleşmesi veya sivilleştirilmesi gerekmektedir. Bunun anlamı, her eğlence ve sosyal etkinliği belirlerken hemen Hz Peygamberimiz o eğlenceyi yapmış mı? Veya sahabe-i kiram öyle davranmış mı diye Hz Muhammed"i SAV ve sahabe-i kiram"ı RA kutsallaştırmamız bizi bağlayıcı olursa bu dini sivilleştiremeyiz. Ne demek? Dinimizin yasal kurumları arasında Kur"an ve sünnetten sonra İcmâ"-ı ümmet ve kıyas-ı fukaha kurumları gelmektedir. Biz ilk ikisini kutsallaştırdığımızdan sonraki iki anayasal kurumumuzu iptal etmişiz. Bu dinin sivilleşmesini kendi elimizle engellemişiz.

Yine âyet-i kerimeye kulak verelim eğer dinimizi sivilleştirmezsek ve icmâ"-ı ümmeti iptal edersek veya rafa kaldırırsak ne olur?

Âyet-i kerimede: “Kendi hukukunuzu çiğnemeyin”, “önkoşulluluktan uzak durun”, “müşriklere karşı topyekün cihad içinde olun” emirleri verilmektedir.

Demek ki eğer biz Hz Allah tarafından kutsallaştırılan bu günleri ihya etmezsek, hicri yılbaşımızı, laik insanların yılbaşını bize ezberletmesi gibi biz de bu dini sivilleştirerek ve icmâ"-ı ümmetin bir parçası olan ve tatilleri iyi değerlendiren cemâatlerin içinde yer alarak güncel sosyal etkinliklerini yaşatmazsak küffara karşı cihad şevkimiz kırılır. Osmanlı heybetine ve şevkatine ancak tarih kitaplarının yırtılmış sayfalarında rastlarız.

Peki biz ne yaparız? Bu hicri yılbaşında neler yapmalıyız? Kur"an-ı Kerimin emirleri doğrultusunda barış etkinlikleri konusunda hangi cemaatlerin kapısını çalmalıyız?

Ben derim ki laikler kendi yılbaşı etkinlilerinde neler yapıyor? En başta üç haftadan beri sokaklarda: “Yılbaşı çekilişleri!..”, “Alın; alın, fırsatı kaçırmayın!”  yeni parayla: “Milyonlar sizin olabilir!” naraları kulaklarımızı tırmalıyor. 

 Bizim buna karşı yapacak hiçbir barış eylemi ufukta gözükmüyor. Yani hiçbir şey yapamaz mıyız? Dinimizi sivilleştirmeyip kutsallaştırmalarımızdan dolayı yapacağımız etkinliklerin önünü kapamışız. Bir kere iyi ve sivil düşünen cemâatlere ihtiyacımız var.

Hz Peygamberimizin övdüğü spor çeşitlerini yaşatacak ve Yunus Emreler gibi büyük hak ve halk ozanlarını yetiştirecek cemâatler; ama sivil cemâatler lazım.

Hz Peygamberimizi SAV kendileri: “Ben de sizler gibi beşerim; oruç tutarım, ıftar da yaparım. Ailelerimle geceleri beraber olurum; aile içi eğlenirim. Sizin gibi çarşı-pazarda gezerim, şaklaşırım. Bu yönlerimle beni göklerde düşünmeyim. Melek değilim; gaybı bilmem; sadece Yüce Mevla"mın bana bildirdiklerini bilirim. Bunun ötesinde bana kutsallıklar yakıştırmayın” biçiminde tanıtırken onu göklerde aramayalım. Sporlarımızla ve müzik etkinlikleriyle içimizde arayalım. Sünnetini ihyaya çalışalım.

İşte bize bu mübarek günlerde, Hz Peygamberimizi böyle düşünen ve Resûlüllah"ın sünnetini harfiyen yaşamaya çalışan sivil cemâatlere ihtiyacımız var. Bu gibi yılbaşı Âşûrâ haftalarında ve Haram Aylardan olan Muharrem ayında, gençlerimiz arasına dalarak kutlayan cemâatlere ihtiyacımız var. Ondan sonra daha açık biçimde bu gibi kutsal günün haftalarında ve aylarında neler yapacağımızı açıklayacağız. 

Şunu demek isterim ki madem bu dünyada laik ve Ehl-i Kitap insanlarla bir arada yaşıyoruz; onların yılbaşında gidecekleri restoranlar, otel lobileri, gezinilecek laik amaçlı turistik yerler… eğlenecekleri mekanların fiyatı, eğlencelerindeki içkinin ve çıplak sanatçının ücreti vb imkanlar düşünülüyorsa laik Müslümanlar da kendi sivil cemâatleri olmadığından aynı kapıları çalmak zorunda kalıyorsa gerçek Müslüman"ın bu günlerde silkinmesi, aslına dönmesi ve bu Haram Ayları nasıl canlandıracağını öğrenecektir:

“Biz sana Musa-Firavunun, inanmış bir kavme özgü nebî haberlerinin bir kesitini, Gerçek normuna göre yaşatıp anlatıyoruz. Bilmelisin ki Firavun, ülkede başına buyruk kesildi ve vatandaşı partizanlaştırdı; içlerinden iş yapabilenleri azınlık Mustaz"af ve gençlerini yönetim kurbanı görürken kadınlarının namusuyla uğraşıyor. Çünkü o, kundakçının biri!

Bu durumda, Mustaz'af sayılanları ayağa kaldırmayı, onları baş etmeyi ve devletin doğal sahibi olarak görmeyi arzularız. Sonunda ülkede siyasi irade sahibi olmalarını, böylelikle Firavun, Hâmân ve askerlerine, uykularını kaçıran hususları göstermeyi arzularız”  Kasas Sûresi: 3-6.   

Eğer bu âyet-i kerimelerin meallerini bizim meal-tefsirimizdeki biçimiyle iyi okur ve değerlendirirseniz Müslümanlar toparlanacak ve kendini ifade edebilecek iyi durumlara kavuşacaktır.

O mutlu günlere kavuşmamız dileğiyle…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.