Hicrî takvim, İslami, Müslüman ya da Arap takvimi, 1 yılı 354 ya da 355 gün olan ve 12 kamerî aydan oluşan, İslam peygamberi Hz. Muhammed'in (SAV)'in Mekke'den Medine'ye hicretini başlangıç yılı kabul eden ve Ay'ın Dünya çevresinde dolanımını esas alan bir takvim sistemidir. Resmi olarak Afganistan ve İran tarafından kullanılmaktadır. Hicretin, Muharrem ayı yani takvimin başlangıç günü ya da ayıyla bir ilgisi yoktur.
Hicri takvim miladi takvimin tarihine göre 16 temmuz 622' de başlamış oldu. Miladi takvim ile hicri takvim arasında takriben 11 günlük fark vardır. Ortalama 35 yılda bir iki takvim arasındaki fark bir yıl azalmaktadır. Yani kameri takvimden yıllık olarak doğan farklar 35 yılda bir yıla ulaşmaktadır.
Kameri takvime göre yapılan bayram kutlamaları ve diğer anma törenlerinin tarihleri her yıl değişmektedir. Hicreti kutluyoruz mesela. Miladi takvime göre 35 farklı güne tekabül etmektedir. Ramazan ve Kurban Bayramları'nda olduğu gibi. Bunun hikmetinin ne olduğunu araştirmak lâzım.
Dinin yeniden inşası gibi bir kavram girdi dini literatüre. Bu bağlamda dünya ile daha iyi entekre olmak için milâdi takvimi esas almak daha isabetli olur diye düşünüyorum. Ayrıca Peygamberimiz (sav) hicretin yıl dönümünü kutluyor muydu?
Konumuza dönersek; Hicri yılbaşı ne zaman diye baktığımızda şuan ülkemizde kullandığımız Miladi takvime göre belirleme yapmamız daha kolaydır. 26 Haziran 2025 Perşembe günü Hicri takvime göre 1447 yılının yılbaşıdır. 1 Muharrem 1447, 26 Haziran 2025'tir. Bizim âlimlerimiz kavramlardan yeni manalar çıkarma peşindeler. Öyle ki tabiatta meydana gelen değişmeleri bile hicret olarak kabul ediyorlar. Kış mevsiminden sonra ilkbahar mevsimi gelir. Bizim muhterem ilahiyatçılarımız " kış mevsimi ilkbahara hicret etti" diyorlar. Bir kulda zuhur eden her olumlu gelişme hicret olarak nitelendiriliyor. Şu akarken yolunu bulmasını da nerde ise suyun hicreti olarak bize aktaracaklar. Bir kelimeyi ya da kavramı mübalâğalı anlatırken diğer kavramları hiçe saymak, inların anlamlarını oradan alıp vurgulamaya çalışılan mübalağalı anlatımın üzerine koymak aslında bir anlatım bozukluğudur. Taşları yerinden oynatarak nereye varmaya çalışıyorsunuz? Derin insanlar olduğunuzu mu ortaya koymaya çalışıyorsunuz. İnsan bilinen malzemeleri oraya buraya taşıyarak derinleşmez. Yeni malzeme bulmak için farklı yerlere gidip araştırmak ve bir şeyler keşfetmekle derinlik olur. Bir doğa olayını hicret olarak nitelendirmek manasızdır.
Hicret kavramı ile ilgili güzel bir analiz istiyorsanız şu satırları okumanızı öneririm. Buyurun: Hicret, Hz. Muhammed (s.a.v.) ve Müslümanların, Mekke'deki zulüm ve baskılardan kurtulmak için Medine'ye göç etmesidir. Bu olay, sadece bir yer değişikliği değil, aynı zamanda İslam tarihinin dönüm noktasıdır. Hicret ile İslam, bireysel bir inançtan toplumsal bir yapıya dönüşmüş; ilk İslam devleti kurulmuş ve kardeşlik hukuku Medine'de hayat bulmuştur. Bugün hicret, inanç uğruna fedakârlığın, kararlılığın ve yeni bir başlangıcın sembolüdür.Hicret, yalnızca Mekke'den Medine'ye yapılan bir yolculuk değil; kulun, nefsin dar sokaklarından, Hakk'ın sonsuz rahmet deryasına doğru yürüyüşüdür. Tasavvufta hicret, iç dünyada başlayan bir uyanıştır. Kalp, dünya sevgisinden hicret edip Allah sevgisine yönelir. Nefsin zulmünden arınan ruh, ilahi huzura kavuşmak ister.Gerçek hicret, kalpte başlar; benlikten geçip hiçliğe ulaşmakla tamamlanır. Çünkü ancak hiç olan, Hakk'ta var olur. Hicret eden sadece yer değiştirmez, hâl değiştirir. Ve bu değişim, aşk ile yapılan en yüce göçtür.
Esas hicret etmek demek işte bu ruhtur, inançtır, yeni bir yol haritası ortaya koymaktır. Bu inanç ve şuur ile Hicri yılbaşımız mübarek olsun.