HASAN TOGAR’A BEN DE KIZIYORUM

Adnan Bahadır

Konumuza girmeden önce bir hususa değinmekte yarar görüyorum, zira toplum olarak her zaman güçlüden yana olanların akıbetlerinin ne oldukları ortaya çıksa da kısa sürede gerçekleri ortaya çıkarmak her yiğidin kârı değil. Hayatımın hiç bir döneminde yaptığım İmamlık mesleğinden utanç duymadığım gibi tam aksine gurur duyduğumu çok rahat bir biçimde söylerim. İmamlığın ne olduğunu bilmeyen Allahsız, kitapsız, kızları yaştaki İnsanlarla düşüp kalkan, zinakâr deyyuslar ile aile mefhumu nedir bilmeyen, üçkâğıtçı insanlara göre İmamlık hakir bir meslektir ama bize göre Allah Resulü’nün ve tüm Peygamberlerin toplumlara Allahın emir ve nehiylerini anlatıp insanları hidayete davet ettikleri mesleğin adı imamlıktır. O nedenle de İmamlık mesleğini biz hem severiz hem de o mesleği yaptığımız için onur duyarız. Keşke bizim dönemimizde de şimdiki gibi İmamlara diğer Devlet memurlarına ödenen maaş kadar maaş ödenseydi de biz de o güzel mesleği bırakmasaydık. Rabbime binlerce kez şükürler olsun ki İmamlık mesleğini bıraktıktan sonra o mesleğe hiç ihanet etmedim, Rabbim neyi emrettiyse onu layıkıyla yapmaya çalıştım, kendimi, ailemi, çocuklarımı bu minvalde yetiştirmeye çalıştım hayat tarzım da hamdolsun budur. İmamlık mesleğini hakir görmeye çalışan şerefsizler gibi gece gündüz kafayı çekip, çocuklarım yaşındaki kız çocuklarıyla düşüp kalkmadığım gibi kızlarını o şerefsizlerden ayıran babaları hakkında öteye beriye mektup yazacak kadar da alçalmadım.

Konuyu başkalarının anlayacağı amiyane dille izah etmek gerekirse bir hikâyeyle açıklamak isterim. Adamın birisi evlenmek isteyince arabulucular nasıl bir hatun almak istediğini sormuşlar, o da gönlünde yatan aslanı anlatmaya çalışmış. Yaşından, güzelliğinden ahlakından bahsederken dul da olabilir demiş. Bunun üzerine aracılar aramaya koyulmuşlar. Bir tanesi İmamdan boşanma bir Hatunu bulup konuşmuş. Hatun da kabul edince olayı evlenmek isteyen adama anlatmışlar, adamın cevabı aynen şu, “Aman aman, yedi sekiz evlilik yapıp dul kalmış hatunla evlenirim de İmamdan boşanan kadınla asla evlenmem” demiş.

İmamları hakir görmeye çalışanlara sanırım bu kadarı yeter.

Gelelim asıl konumuza. Son günlerde şehrimizde enteresan bazı yapılanmalar olduğunu müşahade ettim. Bu konuyla ilgili detaylı bilgi vermeden önce farklı bir konuya daha değinmek istiyorum. Bu mesleğe başladığımızda bu işi yapamaz, kimse okumaz gazetelerini çok kısa zamanda dükkânlarını kapatırlar diyenler kendi sahibi oldukları gazeteleri satıp başkalarının yanında çalışmaya başlamaları onların ne kadar bu işi bildiklerinin açık ve net delilidir. Bizim bu işe başlama nedenimizi bizi takip eden siz değerli okurlarımız çok iyi bilirler. Şehirdeki çeteler, üçkâğıtçılar ve sahtekârların oluşturduğu basın gücünü yıkıp, yerine, dürüst, ilkeli ve güç dengelerine göre değil, haberin gerçeklerine göre habercilik yapmak üzere yola çıkmıştık; hamdolsun Rabbim muvaffak kıldı.

Yıllardan beri bu şehirde verdiğim mücadele, çetelerle onların bağlantılarının yapmak istediklerine engel olmaktı. Hamdolsun büyük bir kısmında başarılı oldum ama tamamında başarılı oldum dersem abartmış olurum. Şayet AK Parti iktidarı bu konuda mücadele etmeseydi bizim mücadelemiz yeterli olmazdı. Ancak şehrimizde çok enteresan bir yapı var bu yapıyı bilenler bilir de bilmeyenler gözlerine soksak da anlayamazlar. Yıllardan beri şehri arka plandan idare eden çetelerin siyasette, basında, iş hayatında uzantıları veya korkuttukları insanlar vardır. Bu insanlar üzerlerinden istedikleri gibi dümenlerini yürütürler. Örneğin benim yaşadığım saldırı olayında bizzat o dönemim bir siyasi partisinin il başkanı olan bir zatın kafam gözüm yarılmış olmasına rağmen yattığım hastanenin başhekimini arayarak “Bu adam neden burada yatıyor?” dediğine ben şahidim, hatta devreye başka bir siyasetçi girmeseydi bizi oradan taburcu edeceklerdi.

Son zamanlarda çeteler yeni taktiklerle piyasaya çıkmaya başladılar. Başkalarının üzerlerinden internet siteleri kurarak güç oluşturmaya çalışmaktalar. Bu çalışmalar çerçevesinde oradan buradan nemalanmayı da çok iyi becermeye başlamış durumda olduklarını çok iyi biliyorum ama maalesef ispat edemiyorum çünkü verenler saklıyorlar. Bu tür insanların enteresan uzantıları var. Bazı gazetecileri, bazı siyasetçileri ve bazı insanları kontrolleri altına almış durumdalar. Öyle enteresan bir ağ oluşturmuşlar ki aklınız şaşar. Tüm işleri menfaat birlikteliği olan bu çetelerin uzantılarına bakıldığında o kadar enteresan bir tablo ile karşılaşıyorsunuz ki aklınız durur. Çete yöneticileri nasiplenemedikleri yerlerle ilgili düğmeye basarlar. Herkes üzerine düşeni yapar. Onlar o kadar birbirilerine bağlıdırlar ki aklınız şaşar. Sizi vurmaya gelenlere ruhsatlı silahınızla onlardan birisini vurursunuz, onlar yoldan geçeni vurdu diye haber yaparlar bunlar böyle şerefsiz insanlar.

Gelelim yazı başlığımdaki Hasan Togar meselesine. Hasan Togar’a ben de çok kızıyorum. Neden kızıyorsun derseniz, be kardeşim sen Toros Gübre’den aldığın hibenin yüz bin lirasını Tekkeköy Belediyesi’ne, yüz bin lirasını Samsunspor kulübüne verirken, yüz bin lira da gazatacılara verip onları da sustursaydın bak başına bu iş gelir miydi? Sen dürüst ve saf bir insansın, bu şehirde dönen dolaplardan haberin olmadığından çıkıp dürüstçe adam gibi açıklama yapmışsın. Oysaki bu şehirde işler nasıl yürür biliyor musun? Belediye başkanlarının bir kısmının başkalarının üzerinde gazeteleri vardır, o başkaları başkanların yedi eminleridir her ay bölgelerindeki Müteahhitlerden aldıkları sakalı şeriflerle o gazeteleri finanse ederler ve gazetelerdeki yazazr, çizer takımı onların kalemşorluğunu yaparlar. İşin enteresan tarafı bu gazetecilerin büyük bir kısmı komünist, Allahsız, kitapsız, zinakâr, aile mefhumu nedir bilmeyen insanlardırlar ama o siyasetçiler de Müslüman geçinecek kadar da riyakârdırlar. Bir kısımları ise yandaşlarının ve uşaklarının üzerlerine gazete kurarlar paralarını da bizatihi başında bulundukları kurumdan farklı isim altında ödeyip onları finanse ederler. Bir kısmı da garibandır senin gibi ne olduğunu öğreninceye kadar döneminin sonuna gelir.

Yazımın son kısmına gelince, dün köşesinde benden bahseden arkadaşla ilgili bir kaç kelam edeceğim. Bu arkadaşımı şahsımla ilgili kullandığı ifadeler nedeniyle Türk adaletinin ellerine teslim edeceğimden onunla ilgili çok fazla bir şey konuşmak istemiyorum, zira kendisi de bizi daha önce aynı şekilde Türk adaletine teslim ettiğini yazmıştı ama mahkemenin bize beraat verdiğini hatırlatmak isterim. Arkadaşa Sadece şu kadarını söylemek isterim ki bir insan önce kendine bakmalı, geçmişi nedir ne değildir, geçmişte ne söylemiş,söyledikleri ile yaptıkları ne kadar örtüşmüş? Mesleği sadece ve sadece gazatacılık olan bu arkadaş sahibi olduğu gazeteyi satmayacağını ilan etmiş mi etmemiş mi? Satmayacağım dedikten sonra satmış mı satmamış mı? Benimle bu konuda görüşmüş mü görüşmemiş mi? Kendi dünya görüşü ile şu anda çalıştığı gazetede yazdıkları ne kadar örtüşmekte bunları azıcık değerlendirirse benim hiç bir şey söyleme gerek yoktur. Ziya Paşa’nın dediği gibi  “Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” Biz 2008 yılında yola çıkarken ne demişiz, bugün ne diyoruz ona da bir baksın bu arkadaşımız. Bak biz O’nun tüm yazdıklarını arşivledik, zamanı geldikçe önüne koyacağız. O da bizimle ilgili bir şey bulursa anında önümüze koysun. Bizim Allah için yaptıklarımızı, tersine çevirip kafasına göre yorumlamasın. Biz dün ne yapmış isek ve ne demiş isek bugün de sonuna dek arkasındayız, bundan hiç kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın. Gazeteci olmadığımız halde şu anda bu şehirdeki tüm gazetecilerin okunma oranını toplayın bizim kadar okunuyor iseler biz bu işi bugün bırakırız. Bu işler konuşmayla değil icraatla oluyor, öyle değil mi?

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.