HASAN DEMİR'İN ARDINDAN

M.Halistin Kukul

HASAN DEMİR'İN ARDINDAN

Türk basını, çok kıymetli bir yazarını daha kaybetti. Rahatsızlığının uzun zamandır devam ettiğini biliyordum. Fakat; hiçbir zaman şikâyet etmiyor, aksine, tâkip edebildiğim kadarıyla, yazılarında, hep şükür üzerinde bulunuyordu.

Dâima, tam bir îmânla teslîm olarak, Rabbimizden hayırlı olanı diledi.

Bir vatanperver, bir millî şuûr ve îmân âbidesi, bir millet sevdâlısı, insanlık âşıkı olarak O'nu, âhıret yurduna uğurladık. Kabri nûrla dolsun, mekânı cennet olsun!..Âmin!..

Birçok yazısında, konuşamayacak kadar mecâlsiz olduğunu, çok kısa mesâfeleri bile yürümekten âciz bulunduğunu yazmıştı.

Buna rağmen; dînî ve millî mevzûlardaki hassasiyeti, O'na ayrı kuvvet veriyordu ki, nefis - tesirli yazılarına devam edebiliyordu. Fakat ne çâre ki, "Her nefs ölümü tadacaktır" hükmüne boyun eğmemek mümkün değildi.

Kendisiyle hiç karşılaşmadık, görüşmedik. Fakat; gayelerimiz, emellerimiz, istikametlerimiz, ülkülerimiz, hedeflerimiz ve gönüllerimiz birdi.

Sâdece, Yeniçağ Gazetesi'nin 30 Mart 2015 tarihli sayısında yayınlanan "Ahmet'i Agop Yapmak" başlıklı, millî kültürümüzü tahrip eden yabancı kelimelere karşı tavrını ortaya koyan yazısı üzerine, kendisine gönderdiğim ve Samsun'da, takriben 'altmış'a yakın resmî ve hususî kuruluşa verilen "Amisos" ve "Amazon" kelimelerinin "Atatürk'ün Şehri" unvanlı bu şehrin kültür değerlerini altüst ettiğini ifade eden yazımı, "M. Halistin Kukul'un Tepkisi" başlığıyla, 7 Nisan 2015 tarihli Yeniçağ Gazetesi'nde, oldukça geniş bir muhtevâ ile, kendi sütununda yayınlama nezâketini göstererek, mes'elenin daha şümûllü bir şekilde duyurulmasına yardımcı olmuştur. Rabbim, O'ndan râzı olsun!..

Bu yazısında, Osman Yüksel Serdengeçti'den de çarpıcı bir örnek vererek, 'tehlike'nin büyüklüğünü şu ibretli cümlelerle nakletmişti:

"Merhûm Osman Yüksel Serdengeçti, sohbetinin bir yerinde;"Çocuklar, Noel baba bizim Antalyalıymış meğer!..Eeee...Meryem Ana da Efes'te. Adamların babası buralı, anası buralı. Bir gün bize dönüp: "Siz, bizim anamızın babamızın yurdunda ne arıyorsunuz!" demeyecekler midir?"

Son yazılarından birinde ise, şöyle diyordu: "Ahmet Davutoğlu bir seçim hükümeti kurdu. "Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan" olarak da Ayşe Gürcan'ı atadı.

Ayşe Gürcan'ın tweetter hesabından "kısas'ın bir insanlık hakkı" olduğunu savunan mesajlar attığını, ama Bakan olunca bu mesajları sildiğini dün Mehmet Y. Yılmaz'ın Hürriyet'teki köşesinden okuduk.

Kardeşim, sen bunun böyle olduğunu kabul etmişsen Bakan olunca niye siliyorsun.

Şimdi bir gazeteci karşına geçip, "Siz kısasa inanıyor musunuz, kısasta hayat olduğunu kabul ediyor musunuz?"diye sorsa, ne cevap vereceksiniz?

Bakanlık bu kadar mı önemli.

Neyse, bu konuyu burada keselim.

Allah (c.c.) şahit, tam 13 defa kalbi durmuş, vücûdu morarmaya başlamış, sonra tekrar hayata dönmüş ve şu anda her dakikası bin bir zorluk içinde geçen bir insan olarak bana, "Bir güreşçi, bir atlet gibi sağlığına kavuşacaksın, uzun bir ömür yaşayacaksın, sadece 'kısasta hayat yok' de, deseler, cevabım, 'Defolun şeytanın dölleri' olur, başka bir şey olmaz...Allah (c. c.) bu kararda durmamıza yardım eylesin, bu duygu zaten bizden değil, O'nun ihsanındandır. Bize, nefsimize kalsa bir köfteye, bir arsaya, bir dünyalığa her şeyi veririz...

Çünkü Tevbe Sûresi 24. Âyette bakınız Allah (c.c.)diyor ki:

"Eğer babalarınız, oğullarınız, eşleriniz, hısım akrabalarınız, kazandığınız mallar, durgunluğa uğramaktan korktuğunuz alışverişler, hoşunuza gitmekte olan meskenler, size Allah'tan ve O'nun Peygamberi'nden, Allah yoluna cihaddan daha sevgili iseler, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah,fâsıklar gurûhunu hidâyete erdirip doğru yola iletmez."

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.