HANGİ ÖĞRETMENİN HANGİ GÜNÜ?

M.Halistin Kukul

Öğretmen; bilgili, ahlâklı, ilim, usûl sâhibi ve öncü vasıflı olmalıdır. Şüphesiz ki, bu vasıflar, umûmî  idrâk ve tasavvur içersinde de, her kişide  bulunması  gerekli ve arzu edilen hususlardır.  Ancak... Öğretmenin, "insan yetiştiren insan" olma hususiyeti, hiçbir zaman gözden ırak tutulmamalıdır. 

       Elbette ki , hiçbir mesleğe küçümser tavırla bakılamaz. Ammâ, bâzı meslekler de vardır ki, yaşanan cemiyetin "gözbebeği" olma hassasiyetinde bulunmalı/bulundurulmalıdır.

      Bu bakımdan, öğretmenlik, bir milletin istikbâle dâir tasavvurlarını/ülkülerini ilgilendiren birinci meslek hüviyetindedir.

      Devlet yâni salâhiyet ve mes'uliyet sâhipleri, bunu, böyle bilmeli ve buna göre tavır ortaya koymalıdır.

       Çünkü; çocuğa veya gence, âile'den sonra, kucak açan ikinci mekân  'okul'dur ve okul'un da temel unsuru/birinci unsuru, hiç tereddütsüzdür ki, öğretmen'dir.

       İstediğiniz kadar binalar yapınız. İçini, istediğiniz kadar  güzel sıralarla/eşyâlarla tefrîş ve tezyîn ediniz. Hattâ, her zaman söylediğim olmazsa olmazlar olan s(ı)por sahaları, kütüphâneler, laboratuarlar, konferans salonları açınız...ve tabiî ki, sınıflarını da en zeki ve çalışkan öğrencilerle doldurunuz...bu malzemeleri kullanacak/kullandırabilecek ve bu çocuklara önderlik/yol göstericilik  yapabilecek 'hünerli/ehil/yetişmiş/aklı başında/bilgili/gaayeli/hedef sahibi/fedâkâr/dürüst/ahlâklı...öğretmenler yetiştiremediğiniz sürece,  boşuna masraf yapmış ve  boşuna zaman harcamış olursunuz.

        Bilinmektedir ki, her devlet için Millî Eğitim, insan gücü istihdamının ayâr merkezidir.  Ne yazık ki, bizde, bu ayâr merkezini  sevk ve idâre edecek olan,  arzu edilen mertebede bir sistem ve  bu sistemin içinde de, maksada uygun bir "öğretmen yetiştirme sistemi" mevcut değildir.

       Hiç kimse, hemen, "Sen, ne diyorsun, üniversitelerimizde, yetmişin üzerinde Eğitim Fakültesi bulunmaktadır" deyip, bana cevap hazırlamasın.

        Bu memlekette bunca arazi de var ammâ eti Sırbistan'dan; otu Bulgaristan'dan, nohutu Meksika'dan  alıyoruz!!!

        Benim kastettiğim 'var' başkadır!..

        Eğitim Fakülteleri'nin , her bölümüne dâir, "özel ve genel öğretim" sistemini tartışmak ayrıdır ki, hiçbiri, hiçbir zaman çağın gereklerine cevap verecek mevkide olmadı/olamadı. 

        Esas olan husus, Eğitim veya Öğretmen Fakülteleri'ne öğrenci yetiştirecek olan "temel/ön okul"dan yâni, "Öğretmen Liseleri"nden mahrûm oluşumuz,  umûmî olarak da bu mesleğe olan itibarın ve güvenin zedelemiş olmasıdır.

       Bir defa; herkes ve bilhassa bütün veliler, öğretmenler ve bilhassa -bu mevzûda hâlâ ağızlarını açmayan Eğitim Fakültesi öğretim üyeleri-, çıkıp desinler ki, "Arkadaş, aşçılık lisesi var, ticâret lisesi var, her türlü teknik lise var, sağlık lisesi var, sekreterlik meslek lisesi var, imam hatip lisesi var, ...peki,öğretmenlik gibi  bir mesleğin liseleri yâni "Öğretmen Liseleri/Okulları" niçin toptan kaldırıldı?"

      Lütfen, vicdânınıza sorunuz!.. Öğretmen Liseleri, bir tane bırakmamacasına niçin kaldırıldı?

       Çok eskilere gitmeyeceğim ve çok yenilerden de söz etmeyeceğim,  sâdece, Mehmet Âkif Ersoy'un, şöyle yüz sene kadar evvelki birkaç mısrasını nakledeceğim. Diyor ki:

        "Sonunda: "Kuvvetimiz, şüphesiz, ilerlemeli:

         Fakat düşünmeli her şeyde önceden temeli.

          Taammüm etmesi  lâzım maârifin mutlak:

           Okur yazarsa ahâli, ne var yapılmayacak?

           Donanma, ordu birer ihtiyâc-ı mübrimdir,

           O ihtiyacı, fakat, öğreten "muallim"dir!"

           Deyip kararını vermiş ki, aynen icraya,

           Konunca ortaya çıkmış, bugünkü Almanya."

(Bknz. Safahat, Mehmet Âkif, Hazırlayan: M. Ertuğrul Düzdağ, İnkılâp ve Aka  Kitabevleri, İstanbul 1974, Sf. 280)

     Öğretmene değer vermenin iki  mühim şartı vardır: Biri, onu iyi yetiştirmek; dîğeri ise, meslek hayatında onun haklarını korumak'tır. Bunlar yoksa, boşa kürek çekmekle meşgûl olunuyor demektir.

     Bu da; çocuklarımıza ve gençlerimize verilecek değerin derecesini gösterir.  Yâni, 'millete duyulan saygının ölçüsü, öğretmenine duyulan kadardır' desem, hiç de mübâlağa etmiş olmam!..Çünkü, bir milleti istikbâle hazırlayanlar, onlardır.

      Bu mesleğin ne olduğunu anlamayanlar, elbette ki,Tekirdağ Şarköylü 1972 doğumlu Neşe Öğretmen'in (Neşe Alten) , Diyarbakır Bismil Çavuşlu köyündeki  dehşet verici  hikâyesini de bilmezler.

     Çok kısa bir hulâsasını, -Neşe öğretmeni ve babasını rahmetle anarak- Em. Kurmay Albay Mustafa Önsel'in "Beşiktaş'ta Sırtlan Pususu" adlı kitabından  nakledeceğim:

     "Takvimler, 1993 yılının 26 Ekim'ini göstermektedir.."

     Neşe, babasıyla birlikte o köye gider. 

      "Kalem, bizim için silâhtan daha tehlikelidir" diyen bir hâin, baba ve kızı Neşe'ye ,"Şimdi bunun cezasını çekeceksiniz" der.

      "Arkadaki yarasa (PKK'lı) beklenmedik bir şekilde birden silâhın namlusunu babanın kafasına dayar ve tetiğe basar. Boğuk bir ses çıkar adamcağızdan.

      Neşe donmuş kalmıştır. Tekrar bağırmak ister ama sesi dahi çıkmaz, kendini olduğu yere bırakır. Yarasalar üç kişi olurlar. Birisi saçlarından çekmeye başlar. Neşe, yarı baygın  hâldedir. Bu arada zaman zaman tekme ve dipçik darbeleri o incecik bedene inmektedir.

      Köyün hemen çıkışında küçük bir tepe vardır. Oraya kadar sürüyerek getirirler onu. Üstündeki elbise parça parça olmuştur. Bedeni, sefil yaratıkların gözleri önündedir. Bu arada iki yarasa daha gelmiş beş kişi olmuşlardır.

      (...) Sonradan gelen yarasa, kaleşnikofunu seriye alır ve yerde gözleri açık ama öylesine umarsız ve tepkisiz yatan Neşe öğretmenin sağ göğsünün üstüne dayar, arsızca bakar narin bedenine ve tetiği çeker.

      Beş mermi birden Neşe'nin sevgi dolu göğsünü parçalamaya yetmiştir. Neşe'nin hiç sesi çıkmamıştır Hakk'a yürürken..."( Önsel, Kaynak Yayınları, Sf. 209-210)

        Neşe Öğretmen, bir numûne olarak hatırlanmalı ve rûhuna Fâtihalar gönderilmelidir!..

        Son sözüm de şu:

        Başbakan, 02 Eylül 2016'daki konuşmasında şöyle diyordu: "Doğu ve Güneydoğu'da, maalesef terör örgütünün baskısı veya terör örgütüyle bir şekilde ilişkiye girmiş öğretmenleri de değiştiriyoruz. ...Bu 14 bin civarında öğretmeni, maalesef oradan başka yerlere alma mecburiyeti var." (Niçin, "başka yerlere alma mecburiyeti vardır? Ve niçin, bunlar hakkında idârî ve hukukî soruşturma yapılmamıştır?  M.H.K.)

       Şimdi, başa dönerek soruyorum: Âdeta taltif edilen bu öğretmenlerin (!) de mi öğretmenler gününü kutlayacağız?

        Ve yine;  velilerin ve öğrencilerin kendilerine not verecekleri öğretmenlerin mi  bu gününü kutlayacağız?  Ne dersiniz?! Hangi öğretmenin hangi günü kutlanacaktır???

        Her şeye rağmen; vazîfelerini  büyük bir millet ve vatanseverlik aşkıyla yapan fedâkâr ve  güzîde  Türk öğretmeninin bu gününü tebrik ediyorum.  

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.