HAKİMLER SAVCILAR...

Adnan Bahadır

HAKİMLER SAVCILAR ELEŞTİRİDEN MUAFLAR MI?

Üniversite birinci sınıfta Temel Hukuk dersi okuduk, ders kitabı Hukuk'u tarif ederken toplumun ihtiyaçlarına göre devlet düzenini ve toplumun refahını sağlamak için yapılan kurallar manzumesine hukuk diyorlar. Yasalar yapılırken dikkat edilecek konuların başında toplumun ahengini sağlamak geldiğinden toplumda kabul görmüş. Töreler de hukuk kuralı olarak kabul edilebiliyor. Ekonomik hayatın dengesini nasıl ki arz talep belirliyor, hukukun da alt yapısını toplumun düzenini sağlamak için gerekli olan hukuk kuralları belirler. Hukuk kurallarını parlamento yapar, uygulamasını hakimler, savcılar yapar. Savcıların ve hakimlerin inisiyatifine bırakılan konular da vardır. Bunlar vicdanları ile uygulamaları gereken konulardır. Bazen savcılar ellerinde delil olmaksızın vicdani kanaatlerine göre hakimden hüküm vermesini isteyebilirler, Hakimler de Vicdani kanaatlerine göre karar verebilirler.

Hakimlere tanınan hak, vicdani kanaatleri olup, her hakimin vicdani kanaati diğerinden farklı olabildiğinden hukuk literatüründe aynı konuda çok farklı kararlarla karşılaşma durumunda kalabiliyoruz. Bir hakimin vicdani kanaatini kullanarak verdiği karar suçluya çok ağır ceza vermeyi gerektirirken, başka bir hakimin aynı konuda verdiği karar suçluyu beraat ettirme noktasına kadar götürebiliyor. Bu durumda vatandaş olarak ne yapmalıyız derseniz her Türk vatandaşı TCK'yi okuyup haklarını ve hangi fiilin suç oluşturacağını bilmesi gerektiği kanaatindeyim. Hele, hele bizim mesleği yapanlar Basın kanunu, TCK gibi bazı temel yasaları çok iyi bilme mecburiyetimiz var. Aksi halde bir Savcı veya bir hakim sizi hallaç pamuğuna çevirebilir.

Avrupa'da Cumhuriyet Savcılarının görevi şüpheli veya sanık olarak gördükleri kişilerin ceza alabilmesi için delil oluşturmak iken ülkemizde durum çok farklıdır, savcılar sanıkların lehinde ve aleyhinde olan tüm delilleri toplamak zorundadırlar. Avrupa'da savcılar hakim kürsüsünde değil, sanık veya davacı avukatlarının oturduğu bölümde otururlar, ülkemizde ise hakimlerle aynı kürsüyü paylaşırlar, bunun nedeni hem davacı adına hem de davalı adına hakimden talepte bulunmasıdır. Bazı savcıların veya hakimlerin sadece vicdani kanaatlerini kullanarak hüküm vermeleri veya sanığın cezalandırılmasını talep etmeleri ülkemizin kanayan yaralarından birisi olduğu kanaatindeyim.

Bu konuyu bir örnek vererek açıklamak istiyorum 2009 yılında yaşadığım saldırı olayı ardından nöbetçi Cumhuriyet Savcıları bir fezleke hazırlayarak, benim de tutuklanmamı talep etmişler, normal şartlarda benim kesinlikle tutuklanmamam gerekirken hastaneye gelen hakime bayan beni tutukladı. Ardından iki aylık bir süre sonunda iddianame hazırlandı, normal şartlar altında bu dava direk Ankara 12. Ağır Ceza (Eski DGM)'de görülmesi gerekirken siyasilerin devreye girmesi sonucu olayı mecrasından çıkarak adam öldürmeye teşebbüse soktular ve dava 2. Ağır Ceza Mahkemesine düştü, 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ne düşmesi beni umutlandırdı. Nedenine gelince Mahkeme Başkanının sol görüşlü birisi olduğunu bildiğimden siyasilerden etkilenmez düşüncesinde idim. Ne zaman ki duruşma salonuna girdim, mahkeme başkanının duruşundan, mimiklerinden birilerinden etkilendiğini anladım. Gerçekten de yanılmamışım, üç kişilik mahkeme heyetinden biri tahliyem yönünde görüş bildirirken Mahkeme Başkanı ve diğer üye tutukluluğumun devamı yönünde görüş bildirince adeta şoke olmuştum. Daha sonra ortak bir dostumuz aracılığı ile neden salıvermediğini sordurduğumda “Üzerimde baskı vardı” dedi.

Bıkmadan, usanmadan yaşadığım saldırı olayının peşini kovaladım ve olayın Çete Davası olduğunu ispat ettim. Sanırım önümüzdeki günlerde dava Ankara 12. ağır Ceza (Eski DGM) Mahkemesine gidecek. Ben olayı takip etmeseydim, birilerinin baskısıyla kapanıp gidecekti. Bu tür hakimleri değil eleştirmek kimlerle oturup kalktıklarından, kimlerle birlikte alem yaptıklarına varıncaya dek yazmaz isek topluma ve hukuka en büyük haksızlığı yapmış oluruz. Bir başka örnek vermem gerekirse sevgili kayınçom kendisi ile ilgili yaptığımız haberlerin tamamını mahkemeye taşımış. İyi de yapmış ancak enteresanıma giden konu tüm davalar aynı sulh ceza mahkemesine rastlıyor ve aynı sulh ceza mahkemesi tamamının yayınlanmasına karar veriyor. Düşüne biliyor musunuz adamın birisi ile söyleşi yapıyorsunuz adam kayınçomla ilgili siyasi bir şeyler söylüyor buna dahi tekzip kararı çıkıyor. Şimdi sorarım size bu mahkemenin hakimi hakkında kafanızda soru işareti oluşmaz mı? Bu ülkede nasıl her şey değişiyor, her şey sorgulanır hale geliyor, hakimler, savcılar da eleştirilmeli, hatta gerekirse verdikleri yanlış kararın bedelini ödemeleri gerektiği kanaatindeyim. Kulların yaptığı yasaları, başka kullar kafalarına göre yorumlayıp, topluma zulmetme hakkına sahip olmaması gerek.

Mahkumiyet almış bir kişi YSK tarafından seçime sokuluyor, ardından adama mazbata verilmiyor, hapisten çıkarılmıyor, böyle saçmalık olur mu? Ya adamı seçime sokmayın veya seçildiğinde salıverin. Tavşana kaç taziye tut hukuku hukuk olamaz, olsa olsa efkarı umuma karşı vaziyeti idare olur. Kalın sağlıcakla

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.