HADDİNİ BİLMEK BİR ERDEMDİR...

Sami Kesmen

İnsana haddini bildiren iki şey vardır. Biri ilim, diğeri tecrübedir. Cahillik; insanı sınırlarını zorlamaya ve taşkınlığa sürükler, tecrübe ve ilim ise; nerede duracağını, hangi sözü söyleyeceğini, hangi adımı atacağını öğretir. Kur’an-ı Kerim’de anlatılan, Firavun’un helakine giden sürecin temelinde de haddini aşması vardır. Yüce Allah; “O, yeryüzünde büyüklük tasladı ve haddi aştı.” (Yunus, 83) ilahi bilgisini vermiştir. Haddini bilmeyen, kendi acziyetini unutup gücün etkisine kapılarak; hem kendini hem çevresini zarara uğratır.

Hakiki tevazu; haddini bilmektir. Tevazu gösteren kişi; yerini bilerek büyür, kibirlenen ise; haddini aşarak küçülür. Peygamberimiz; “Kişiye kendi kusuru, ayıbı olarak yeter.” (Tirmizî) buyurarak, başkasının sınırlarını zorlamaktan önce kendi nefsinin terbiyesini öğütlemiştir. Kibirlilik; gizli ilâhlıktır ki haddi aşmanın en üst versiyonudur.

Haddini bilmek; sadece bireysel bir erdem değil, toplumsal düzenin de temel taşıdır. Herkesin kendi sınırını bildiği bir toplumda; saygı, adalet ve güven tesis olur. Ama sınırlar ihlal edilmeye başlandığında, kaos kaçınılmazdır. Aile içinde huzursuzluk, iş yerinde çatışma, toplumda gerilim; çoğu zaman insanların haddini bilmemesinden kaynaklanır. Bir babanın evladıyla, bir yöneticinin çalışanıyla, bir âlimin talebesiyle, bir komşunun komşusuyla olan ilişkisinde ölçü bozulursa; samimiyet istismara, hak ise zulme dönüşür.

Tarih, haddini bilmeyen nice insanın ibretlik sonuyla doludur. Nemrut’un ateşi, Karun’un hazineleri, Haccac’ın zulmü; güç sarhoşluğuyla haddini aşmış, sonunda zilletle anılmıştır. İrfan ehli bilir ki; haddini aşan, bir gün haddinden fazla alçaltılır. Bütün nimetler Allahın mülküdür. Bunun farkında olmayan ilahlık iddiasında bulunmuş olur. Allah’ın, "nefsini ilâh edinenler" diye Kuran'a konu yaptığı kitle de haddini aşanlardır.

Marifet; her yerde konuşmak, her meselede fikir beyan etmek, herkese bilgili olduğunu göstermek değildir. Bazen susmak, bazen geri çekilmek, bazen “Bilmiyorum” diyebilmek de; haddini bilmenin gereğidir. Haddini bilmek; bir zayıflık değil aksine olgunluğun, özgüvenin ve manevi olgunluğun işaretidir. Atalarımız der ki; “İnsanı büyüten makamı değil, haddini bilmesidir.” Çünkü makam, para, güç ve şöhret insanı büyütmez; bazen aksine, haddini unutturur. Haddini bilmek ise; sadece bir “ölçü” değil, aynı zamanda bir “edep”tir.

Haddini bilmek, kendini küçük görmek değil; kendi yerini bilmektir. Kendini olduğundan büyük görmek; kibir, olduğundan küçük görmek ise nankörlüktür. Asl olan; yaratılmışlığını bilmek, kulluğunun farkında olmaktır. İnsanın elindeki imkân; kendi kudretinin değil, Allah’ın bir emanetidir.

Haddini bilmek; insanı küçültmez aksine yüceltir. Çünkü haddini bilen, Rabbini bilir; Rabbini bilen ise hem edebi hem de izzeti bulur. Kur’an-ı Kerim, Karun’a verilen hazineleri ve Karunun şımarıklığını ve haddini aştığı için nasıl yerin dibine gmrüldüğü ibret için anlatır. Nemrut, “Ben hayat veririm, hayat alırım” diyerek uluhiyet iddia etmiş, Firavun, “Ben sizin en yüce rabbinizim” demiş, böylece her ikisi de sınırı aşmıştır. İkisinin de helak olarak sonları ibretlik olmuştur.

Haddini bilen, Rabbini bilir; Rabbini bilen ise hem edebi hem de izzeti bulur.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.