GÖNÜL HUZURU

Sami Kesmen

“Dünya ahiretin tarlasıdır” buyuran Peygamberimiz aynı zamanda dünyanın fani oluşunu da hatırlatmıştır. Kur’an ı Kerimde Yüce Allah, dünyanın süslü ziynetlerini anlatarak, ahiret hayatının esas olduğunu bildirmiştir. Her ne kadar dünya fani ise de ahiretin tarlasıdır.

Ahiret hayatının kazanıldığı yer dünyadır. Dünyada nasıl yaşarsa insan ahirette de öyle karışlık bulur. Dünyası huzurlu olanın ahireti  mutlu olur. Dünyası sorunlu olanın ahireti de sorunlu olur.  Kur’an-ı Kerîm bu gerçeği Ra’d suresi 28.ayette insanları; “Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur” buyurarak bilgilendirmektedir.

Gönül huzuru; ne servette, ne şöhrette ne de şehvettedir.  Gönül huzuru, gönül zenginliğindedir. Gönlü rahat olmak, hasetlik ve fesatlıktan kalbi temizlemek gönlün huzur sigortasıdır. Zenginlik paylaşılınca huzur verir, şöhret hizmete dönüşürse insanı mutlu eder, şehvet kontrol edilirse insana itibar kazandırır. Herkesçe tanınmak ve şöhrete ermek, tek başına gönüle sadece yüktür. Bu yükü kaldıramayan şöhret sahiplerinin gözünde hayat anlamsızlaşmaktadır. Şöhret yükü taşınamadığında kişiyi nefsiyle baş başa bırakır ki, Yüce Allahın “Nefsini İlah edinenleri gördün mü Ya Muhammed” beyanının muhatabı haline gelir. 

Şehvetin esiri, sadece nefsanî duyguları için yaşayan insan ise doyumsuzdur. Çünkü maddî nimetlerden doyuma erenlerde yeni açlıklar başlar. Onlar doyurulup tadılacak bir şey kalmayınca da hayat anlamını yitirir. Şehvet nefsin hoşlandığı şeylerin peşine takılmaktır.  Nikahı esas almayan şehvet zamanla doyumsuz ve sınırsız bir savrulmanın içine girer ki hiçbir şehevi tatminden zevk alamaz hale gelir. Bu yüzden gönül huzuru; nefsi sınırsız hazlarla doyurmak değil, yaptıklarından haz alabilmektir. Meşru sınırlar içinde kendini doyurmasını bilmektir.
Gönül huzuru, başkalarının kusurlarıyla meşgul olmak yerine kendi ayıplarıyla uğraşmak ve onları tashih ve tamire çalışmaktır. Çünkü insanın gücü ancak kendisine yeter. 

İnsanları olması gerektiği gibi değil, olduğu gibi kabul etmektir. Değişmek gerektiğinde önce kendinden başlamaktır. Kusur aramak kusurlu insanların işidir. Kusur örtmek ise imanlı gönüllerin tutumudur. Kusurları örtmek, kusurluları affetmek, kusur günlük yaşam biçimine dönüştüğünde de kusurluyu terk etmek esastır. Gönül huzuru; dertlinin derdine koşmak, insanların acısını, sancısını paylaşmak, sevinç ve neşesine katılmak, mutluluğuna ortak olmaktır.

İnsanın kendini düşünmesi, kendisi için yaşaması, lüks şeyler tüketmesi değil; en az kendisi kadar başkalarını düşünmesi, başkaları için yaşaması, aile fertleri, yakınları, dostlarıyla lokmasını paylaşmasını bilmesidir. “Altta kalanın canı çıksın, vur patlasın, çal oynasın!” anlayışının egemen olduğu günümüzde “Ben hayatımı yaşarım, başkası beni bağlamaz” duygusuyla değil, dünyanın gidişatından ben de sorumluyum diyerek, elini konumuna uygun olarak taşın altına koyabilmesidir.

Gönül huzuru, gönül yıkmak değildir. Yıkık ve yufka gönüllere dokunmak günahtır, züldür, acıdır, sancıdır, arşı titreten davranıştır. Ağlayan ilaç olmak, dertlilere deva olmak, sıkıntılara çare olmak, çaresizlere çıkış yolu bulmaktır insana huzur veren. Paylaşılan her söz, dert, sıkıntı dönüşümü ahiretin cennet sermayesidir. Bir kimseye yaşam heyecanı vermek, onu hayata bağlamak, moral destek olmak gönül huzurunun belki en hoş olanı ve rahatlatanıdır. 

Gönül huzuru; herkesin aradığı ama her arayanın her zaman bulamadığı bir değerdir. Çünkü çokları bir inci mesabesinde olan gönül huzurunu hiç olmayacak yerlerde aramaktadır. Aslında gönül huzuru, neyin nerede aranacağını bilmek, aradığını bilince de bulduğunun farkına varmaktır.  Gönül huzuru; Allah ve Resulünün tanıyarak, bildirdikleri gibi, fıtrata uygun yaşamaktadır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.