GELDİĞİMİZ HALE BAKAR MISINIZ?

Adnan Bahadır

İşlerimiz o kadar yoğun ki anlatamam. Yaz sezonu herkes tatilde biz ise günün tamamını işle güçle geçirmemize rağmen yetiştiremiyoruz. Bir yandan Lâdik’teki kümeslerin sıkıntılarıyla uğraşırken diğer yandan ta 1997 yılında yaptığımız yurt binası hep tadilat istiyor. 3-4 yıldan beri dış cephe kaplaması, PVC’ler, laminat parkeler, tuvalet banyolar derken bu sene yangın merdivenini yapmak zarureti hâsıl oldu. Olay sadece bununla da sınırlı değil. Gazetenin işleri, matbaanın eksikleri derken yazı yazmaya zaman bulamıyoruz. Bu nedenle siz değerli okurlarımdan yazı yazamadığım zamanlar için beni mazur görmenizi rica ediyorum. Bugün önce belediyelerin maaş ödeyememe nedenlerini anlatmak istiyorum. Atalarımız “Eve lazım olan meclise haramdır” demişler. Bunu neden demişler insana lazım olan bir şeyi topluma veya başkasına vermesinin doğru olmadığını anlatmak için söylemişler. İlkadım Belediyesi’nin iki tane hizmet binası vardı. Vatandaş zaman zaman iki belediye arasında git-gel yaparken sıkıntı çekiyordu ama orada çalışan yüzlerce insan aybaşı geldiğinde maaşlarını tıkır tıkır alıyorlardı. Keşke 50 milyona yakın bir masrafla yapılan yeni hizmet binası olmasaydı da bu insanların maaşları ödenmiş olsaydı. Belediye binası yapmak elbette güzel bir hizmettir ama insanların evlerine ekmek getirmek için aldıkları maaş ödenmeden lüks binalarda oturmalarının ne anlamı var ki?

 

Gelelim asıl yazı başlığımıza. Zaman zaman geceleri uykum kaçıyor. Emin olun sabahın erken saatlerine kadar gözümü uyku tutmuyor. Neden tutmuyor derseniz, biz eskiden 3-5 kişi bir araya geldiğimizde saatlerce, hatta gece sabahlara kadar nasıl daha iyi Müslüman oluruz? Bu toplum nasıl daha iyi Müslüman olur ve Müslümanlar nasıl iktidar olacaklar? Diye sohbetler ederdik. Bırakın kadınlı erkekli insanların kafelerde oturup sohbet etmelerini, biz haremlik selamlık oturup kalkar, kimse kimsenin ailesini tanımaz bilmezdi. Şimdi öyle enteresan bir noktaya geldik ki kadın erkek eşitliği diye neredeyse namahremlerimizle 24 saat bir arada oturacağız. İhlasın, samimiyetin ve takvanın olmadığı bir dünyada huzurlu olmanın imkânı olmadığını hep beraber görüyoruz. Kadın erkek çalışıyor, evlerine ayda 5-6 bin liranın üzerinde para giriyor ama buna rağmen paranın bereketi yok, evin huzuru yok, kimse kimseden memnun değil. Eşler mutsuz, çocuklar mutsuz, sizin anlayacağınız herkes mutsuz.

 

Eskiden ailede sadece baba çalışırdı, anne evin işlerini ve çocukların büyütülmesindeki sorumluluğu alırdı ama herkes mutluydu. Komşuluk hukuku da vardı, aileler arası samimiyet de vardı, geçim sıkıntısı da yoktu. Şimdi sokağa çıktığınızda arabadan geçilmiyor, kahvaltı salonları, kafeler tıklım tıklım ama insanlar ekonomik sıkıntıdan perişan olmuşlar. Misafirlik müessesesi bitmiş, insanlar lokantalarda, lokallerde kafelerde bir araya gelip yiyip içiyorlar. Herkes kendi hesabını ödüyor. Ev sahipliği, misafirperverlik geçmişte kalan güzel bir nostaljiden başka bir şey değil. Keşke bu kadarla yetinilse, kadınları toplumun içine koyacağız diye Cuma namazına getiren sapık zihniyet onları erkeklerle aynı safta namaz kılacak kadar da ileri gitmekten geri kalmıyor. Kadınlar elbette Cuma namazı kılabilirler bunda en ufak bir mahsur yok ama erkeklerin gerisinde duracaklar. Aynı safta beraberce namaz kılmayı kim nasıl icat etti? Akıl, sır erdiremiyorum.

 

Allah Kuran’ı Kerimde “La tekrabuzzina” (zinaya yaklaşmayın) diyor. Bu şu demektir; erkek kadınla olan mesafesini öyle ayarlamalı ki iki karşı kutup birbirine karşı nefsani arzular içerisine girmesinler. Şimdi bunu okuyanların, sende ne kadar yobaz adamsın dediklerini duyar gibiyim ama benim bu yazdıklarımı bir kenara not edin. Önümüzdeki on yıllık süreçte toplumun ahlaki çöküşü öyle bir yer gelecek ki ‘eyvah biz ne ettik’ desek de faydası olmayacak. Atalarımız geçmişte bu konularda nasıl yaşamışlar, çok geriye gitmeden 30-40 yıl önceki yaşantımızla bugünkü yaşantımızı bir karşılaştıralım bakalım durumumuz nedir? Keşke ben haksız olsam da bizden sonra gelecek olan neslimiz bu sıkıntıları yaşamasa ama maalesef öyle bir yaşam biçimimiz olmaya başladı ki tamamen materyalist, ehli dünya veya tek Dünya inancına sahip insanlarla Müslümanım diyen insanlar arasında fark kalmamış. Her iki kesimin de talepleri aynı. İyi bir iş, lüks bir araba, lüks bir ev, tatil, çocukları kreşlerde ve bakıcılarda baktıran insanlar. Sonra da bu nesilden ana babaya hizmet bekleyeceğiz öyle mi?  Ölçü kitap ve sünnet olmadıkça Allah Resulünün yaşam biçimini örnek almadıkça isterseniz Ordinaryüs Prof. olun, ahir ömrünüzde gideceğiniz yer ya huzurevidir ya da akıl hastanesi. Eğitim aileden başlar. Çocuğa büyük nedir, saygı nedir, Allah ve kitap nedir öğretmeyen insanların değil bu topluma, kendilerine dahi faydaları olmayacağını hatırlatarak sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (11)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.