GEL DE YAZMA

Adnan Bahadır

Ramazan münasebetiyle yazılarımı biraz yumuşattım, Rahmet ayında kimseye dokunmayayım, insanlar rahat bir nefes alsınlar diye suya, sabuna değmeden yazmaya çalıştım, bazı okurlarım bunun farkına varıp neden yazılarını yumuşattın diye de soruyorlar. Aslında benim derdim kimseyle uğraşmak falan da değil, yanlış gördüğüm şeylerin üzerine gitmesem yanlışlar doğru, doğrular da yanlış algılanmak suretiyle hayat devam ediyor kimsede buna ses çıkarmıyor. Biz gazeteyi kurmadan önce bu şehirde bir iki tane vampir şehri yatırıp kaldırıyorlardı, istedikleri adamın işini bitiriyorlardı, istedikleri adamları da arşü alaya çıkarıyorlardı. Bu minvalde bizim de üzerinize geldiklerinden canımıza tak edip gazete kurmaya karar verdik. Yoksa bizim ne işimiz vardı gazeteyle, bizim işimiz gücümüz bize fazla geliyordu ama bu haksızlıkları görünce dayanamayıp gazeteyi kurduk, iyiki de kurduk herkesin ipliği pazara çıktı, toplum, kimin neyi neden söylediğini, olayların perde arkasının ne olduğunu anlama fırsatı buldu. Hani şu bizi okumadığını söyleyen sahtekarlar var ya sabah ilk işleti bizi okumak, neden ilk bizi okuyorlar biliyor musunuz? yaptıkları sahtekarlıkları duyup duymadığımızı merak ettiklerinden.

 

   Gazetecilik mesleğine başladığımız günden bu güne kadar ele aldığımız konuları ve insanları şöyle bir inceleyecek olursanız tek bir tanesinde dahi yanılmadığımızı rahatlıkla görürsünüz, örneğin İl Özel idaresindeki olayları bizim dışımızda yazıp çizen olmadığı gibi Aslan Karanfille ilgili kimsenin sesi soluğu çıkmadığı hatta ve hatta yere göğe sığdıramıyorlardı. Bizim ne Aslan Karanfille ne de İl Özel idare ile özel bir derdimiz olmadığı halde aylarca yayın yaptık, yayınlarımız üzerine gelen FETÖ’cü müfettişler de onları aklamıştı. İl Özel İdaresine iş yapan dönemin İl Genel meclis üyeleri ile sürekli iş pompaladıkları haber siteleri de ya iflas ettiler ya da FETÖ’cü çıktılar. Bu bir örnek bunun dışında da onlarca konu var ama konumuz bu olmadığından o konulara girmeyeceğim.

 

    Bu şehir o kadar enteresan bir şehir ki aklınız şaşar, çalışkan, dürüst, ilkeli ve kullara değil Allaha kulluk eden insanlara karşı öyle bir direnç var ki bu şehirde anlatamam. Konuşmaya sıra gelince yok Samsunlulukmuş, yok Trabzon düşmanlığıymış, yok bilmem neymiş diyenlerin tamamı sıra menfaatlerine gelince anında bir araya gelebiliyorlar. Son günlerde İl Milli Eğitim Müdürü ile ilgili yapılan haberleri görünce fevkalade canım sıkıldı ve gel de yazma diyerek bu yazıyı kaleme aldım. Bu arkadaşla samimi bir hukukum yok,  Trabzonlu değil Sinoplu, geçmişte ne tanırım ne bilirim. Ancak adamcağız bu şehre gelmeden Milli Eğitim tam bir cadı kazanıydı, ben yıllardır Milli Eğitim camiasının içerisindeyim, tam 11 yıl Merkez İmam Hatip Lisesinin Okul aile birliği ve Dernek Başkanlığını yaptım, o dönemlerde şimdikiler gibi oralardan Devlet İmam Hatiplere değil destek olmak sürekli köstek olmaktaydı, okul binalarının sadece merkezde olanı Devletin mülkiyetinde olduğundan diğer binaların ısıtmasından temizliğine, inşaatından tadilatına ne kadar gideri varsa Dernek olarak biz karşılıyorduk. Şimdikiler gibi ırakardan nemalanıp aile boyu müdür, Vekil olma sevdasında değildik biz işimiz Allah rızası için yapıyorduk, ancak en büyük sıkıntıyı da Milli Eğitim Müdürlüğü ile yaşadığımızdan Milli eğitim camiasını çok iyi tanıyorum. Ben Dernek Başkanı olarak Milli Eğitim Müdürlüğüne gidip şikayet edildiğimde Milli Eğitim Müdürü Nevzat Bulut beni daireye çağırdığında şikayet eden adamı Allahıma Kitabıma İmam Hatibime küfrettiğinde adamın ağzını burnunu dağıttığım da Hasan Yetik de karşı odada oturuyordu korkudan odadan çıkmadığı gibi olaya en ufak müdahale dahi etmemişti. Şimdi kendisi Müdür Yardımcısı, yeğeni Okul Müdürü şimdi de kanunsuz bir biçimde ilçe müdürü olmak için tüm siyasetçileri devreye sokmuş durumda, yetmedi hanımı da haksız yere Atakum Proje İmam Hatip okuluna öğretmen olarak atanmış. Şimdi bunlar dava adamı bunlara kimsenin sesi soluğu çıkmıyor ama sıra İl Milli Eğitim Müdürüne gelince kalkıp haber yapmaktan da kaçmayacak kadar futursuzca saldırıyorlar, adamsalar önce bunları yazacaklar ondan sonra konuşacaklar.

 

   Gelelim Milli Eğitim Müdürü ile neden uğraşıldığının arka planına Coşkun Bey bu şehre İl Milli Eğitim Müdürü gelinceye dek Milli Eğitimi bir sendika, bir kitabevi ve radikal islamcı olarak geçinen söylemde islamcı ama eylemde menfaatçi olan üç beş kişi yönetmekteydi. Okullara atanacak idarecilerden tutun da okullarda okutulacak dergilere varıncaya dek bunlar belirlerdi. Doğrusunu ararsanız Hala daha onların hüküm sürdüğü okullar yok değil, bazı kitapçı arkadaşların okul müdürlerine telefonundan bilgisayarına her türlü hediyeleri getirip kendi bayisi olduğu dergileri okulda sattığını çok iyi biliyoruz. Bu kitapçılarla sendikacılar kısa zamanda zengin oldular, aradan çıktılar ama Coşkun beyi istedikleri gibi yönetemediklerinden sürekli olarak müdür beyi yıpratma politikaları üretmekteler. İşi de havale ettikleri arkadaş uyduruktan bir dergi çıkartıyor o dergiyi bir önceki Milli Eğitim Müdürü okullara tavsiye etmiş, şimdiki müdür o tavsiye yazısını iptal etmediği halde hala daha adamın üzerine gitmelerinin tek nedeni onu istedikleri gibi kullanamamaları.

 

   İşte bu nedenledir ki bu adamı ben sevdim, adam Allah kuluna minnet etmiyor, doğru neyse onu yapıyor, neymiş efendim Milletvekili adayı olmuş da neden geriye dönmüş, size ne beyler adamın yasal hakkı istifa da eder geriye de döner, geriye dönmeyip sizin istediğiniz birini mi getirseydiniz oraya. Aytekin bey sizin dediğinizi harfiyyen uyguladı da ne oldu adamın arkasında mı durdunuz bakın adam şimdi sokakta geziyor, hadi sahip çıksanıza.

   Gelelim Müdür Beyin son yaptığı konuşmayla ilgili basında çıkan haberlere, Milli Eğitim Müdürü bir yıllık icraatlarını son karne töreninde açıklamayacak da gidip Ak Parti mitinginde mi açıklayacak, insan Allahtan korkar adamcağız bir yıllık süreçte yaptığı icraatları anlatmış, alınan ödüllerden, kitap okuma kampanyalarına varıncaya dek icraatlarını anlatmış ne var bunda. Efendim öğrenciler bunalmış, yahu arkadaş bu öğrenciler bir yıllık eğitim öğretim sonunda 15-20 dakika ayakta kalmış da ne olmuş yani, beden eğitimi dersinde haftada bir gün 40 dakika ayakta kalıyorlar da yılda bir kez  20 dakika kalsalar ne olur. Amaç üzüm yemek değil amaç bağcıyı dövmek, adam işini adam gibi yaptığından ve birilerine uşaklık yapmadığından adamı yeseler doymuyorlar ama çok beklerler. Benim işim doğruların yanında yanlışların karşısında olmak, şimdilik bu kadarla yetiniyorum ama onlar devam ederlerse benim yazacak çok şeylerim olduğunu da unutmasınlar, herkes işini adam gibi yapsın diyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (8)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.