Gazeteciler şamar oğlanı değil!

Gazetecilik zor bir meslek...

Bütün olayların içinde olmak zorundasınız...

Ve her zaman da hedeftesiniz...

***

Cenazede herkes ağlarken, siz o acılı insanların resmini çekeceksiniz...

Kavgaların ortasında görevdesiniz...

Hırlısı, hırsızı sizi düşman bilir...

***

Çünkü bir çok sanık, yargılanmaktan, ceza almaktan korkmaz da sevgilisinin ya da tanıdıklarının onun resmini gazetede görmesinden daha çok rahatsız olur!.

Zaten zanlıların resmini yayınlamak da suçtur..

Bu konuda tüm basın camiası azami özeni gösterir…

***

Karakollarda, adliye kapılarında itle kopukla mücadele edersiniz...

Bütün bunlar olup biterken en yakınınızda da emniyet mensupları vardır...

Çoğu kez de çatışma kaçınılmazdır...

***

Polis ile gazetecinin çıkarları çatışmaktadır çünkü...

Polis görev sırasında gazeteciyi müfettiş ya da kendi üzerinde bir denetim aygıtı gibi görür...

Sanığa vuramaz, sövemez, dövemez...

Gazeteci sanık için bir güvencedir aslında...

Ama sanık da polis de fırsatını bulduğu an gazeteciye saldırır...

Tekme-tokat, Allah ne verdiyse!...

***

Dikkat ederseniz, bütün kitlesel olaylarda, halk ile polis arasında bir gazeteci ordusu vardır...

Gazeteciler bu yüzden hep ortadadır...

Taşlar hep onların başına yağar...

Polisin copu eninde sonunda ya onun kamerasını ya da kafasını bulur...

***

Her gazeteci de bunu bilir...

Ve bu tür hadiselerde dayak yemeyen gazeteci de yok gibidir...

Zaten bizim meslekte "İş kazası" dedikleri de budur... ***

Cumartesi günü yine böyle bir iş kazası yaşadık...

***

Maden ocağında grizu patlamasında ölenler için Başbakan Recep, "Madencinin kaderi bu, buralarda böyle şeyler oluyor" demişti...

Bizim meslekte de oluyor böyle şeyler!..

Ama biz, kader olduğuna inanmıyoruz...

Mutlaka altından işgüzar bir emniyet yetkilisi veya duyarlı bir polis (!) çıkıyor!..

***

Cumartesi günü Samsun'da kız yurdunda yangın çıktı...

Maalesef dün, durumu ağır olan kızcağızlardan biri kurtulamadı…

Yangın anında da herkes görevinin başındaydı...

İtfaiye yangını söndürmeye çalışıyor...

Polis çevrede güvenlik önlemi alıyor...

Sağlık görevlileri yaralıları hayata döndürmeye çalışıyor...

Gazeteciler olayın görüntülerini almaya çalışıyordu...

***

Ne olduysa o anda oldu...

Herkes görevini yaparken işgüzar bir emniyet yetkilisi, görev alanını da haddini de aştı...

Hatta görevini kötüye kullandı...

Su-istimal etti...

***

Adı Ramazan...

Samsun Emniyet Müdür Yardımcısı...

Hiç gerek yokken polisleri gazetecilere saldırttı...

***

Evet!

Gazeteci arkadaşlar aynen bu ifadeleri kullanıyorlar...

Ki, kendisi hedef gösterdiği gazetecilerle birlikte yıllarca Samsun'da görev yaptı...

Bir çok gazetecinin ağzından duymuşumdur "Ramazan Müdür'ün güzelliklerini...”

Ama bu kez O'na hiç yakışmadı...

***

Polisin hamlesi üzerine gaza gelen yetiştirme yurdunun öğrencileri de tekme tokat gazeteci arkadaşlarımıza giriştiler...

***

Kadim dostum Hakan Çelikbaş, aldığı darbeler üzerine yere düştü...

Fotoğraf makinesinin üzerine düzen Çelikbaş'ın ağırlığıyla makine kırıldı...

Bu arada kaburgaları da zedelendi...

***

Mustafa Döğer de polisin tahriki sonucu yaralananlardan

Derya Yetim'in de makinesi kırıldı...

****

Buyurun...

İşte polisin işgüzarlığı!...

***

Olayın ardından 19 Mayıs Gazeteciler Cemiyeti Başkanı İsmail Temiz aradı...

Bir süre durum değerlendirmesi yaptık...

***

19 Mayıs Gazeteciler Cemiyeti, konuyla ilgili bir basın açıklaması yaparak olayı ve olaya sebebiyet verenleri kınadığını açıkladı...

Açıklama “Yangını görüntülemeye çalışan gazeteci arkadaşlarımız polisin ve yurt görevlilerinin kışkırtmasıyla yurtta barınan öğrencilerin saldırısına uğramıştır…

Polisin gazetecilere yapılan çirkin saldırıyı sadece izlemekle yetinmesi düşündürücüdür…” deniliyor…

***

Gazsetecilere yapılan saldırının ve polisin tavrının kınandığı açıklamanın devamı da şöyle:

“Hiç kimse bu tür bir saldırıyı savunamaz ve açıklayamaz…

Yangın mevzuatına uymayan ve yangın merdiveni bulunmayan, yangın duman dedektörü bulunmayan yurdun görevlileri acaba bazı şeyleri gizlemek için mi gazetecileri uzaklaştırmak için böyle bir yola başvurmuştur merak ediyoruz…”

***

Çok ilginç bir durum…

İlginç olan ne, biliyor musunuz?

Bu kınama hiç bir yerel gazetede yer almadı...

***

Basının kendine yaptığını düşman ordusu yapmaz...

Dayak yiyen,fotoğraf makineleri kırılan gazetecilerle ilgili gazetecilerin mesleki örgütünün yaptığı açıklama, gazetecilerin kendi gazetelerinde bile yer bulmamıştı...

***

Bunun nedenini biz biliyoruz...

Devletin önemli bir kurumu...

Eleştirmeye korktular belki!..

Ama Emniyet Müdürlüğü çete değil ki!..

Kaldı ki biz çeteleri bile eleştirirken kendi kurumumuzu neden eleştirmeyelim...

***

Ya da bu açıklamanın basında yer almamasının nedeni...

Çekemeyenler var cemiyetimizi...

Kimlerin çekemediğini de biliyoruz...

Hem de öyle bir haset ki bu!..

Dayak yiyen gazetecilere bile bu nedenle sahip çıkamıyoruz...

***

Vatandaşın biri de bu konuyu sırça köşkünde ele almış...

Bizim ikinci tespitimize uygun yorum yapıyor...

Ama cemiyetin açıklamasından, olayı kınamasından tek satır bile yok...

Yazıda, gazetecilerin sahipsizliğine vurgu yapıyor sadece...

***

Canım benim!..

Sevsinler senin duygusal melekelerini!..

***

Yani, biz yıllardır sahipliydik...

Ama zat-ı muhterem başımızdan gidince yetim kaldık, öyle mi?

***

Hah hah ha!..

Kargalar bayram etti!..

Öldüler gülmekten!..

***

İlahi Uzun…

Sen adamı öldürürsün!..