GARİBANIN YÜZÜ GÜLMEZ

Reşit Öztürk

           Gariban oy kullanmaya gider, seçmen kartını evde unutur, yürüyen merdivene ters biner. Üniversite sınavına gider, nüfus cüzdanını evde unuttum zanneder, bir sürü stres yapar, boşa üzülür.

           Gariban okula gider, ikizi kadar zeki olmadığı için ayrı sıralarda oturmak zorunda kalır. Gariban çocuğu, babası, yalnız ezilmesin diye yaşı küçük olduğu halde abisiyle okula yazdırır.  

           Garibanı herkes görmezden geliyor gibi yapar, onun için saf bile derler ama gerçek veliler arifler, kimin saf, kimin veli olduğunu çok iyi bilirler ve söylerler.

           Gariban çocuk, bir yıl okula kulağındaki çomak parçasıyla gider. Kulağında küpe olmadığı için, öylece mahcuptur her daim arkadaşlarına. Bunu gören öğretmeni bir küpe alır öğrencisine ama bir hafta bekler küpeyi alacağı semt pazarının kurulmasını. Bir hafta da eşinin seyahatten dönmesini bekler çünkü küpeyi eşi çantasında unutmuştur. Onbeş gün sonra gelen küpeyi öğretmeni çocuğun arkadaşına verir, takması için gariban çocuğun kulağına. Nihayet küpe yerine takılmıştır ancak küpenin arkasındaki kancayı çocuklar takmayıp çöpe attıkları için küpe yine çocuğun işine yaramamıştır. Garibanın yüzü hiç güler mi arkadaş?

           Gariban, derdine çare aramak için amirine mektup yazar, kurallara uymayıp makam atladığı için, bir de üstüne fırça yer, uyarı cezası alır. Gariban meyve suyu alır, son tüketim tarihi geçmiş olan, onun elindekidir. Gariban internet kotası yüzünden bir hafta facebooka giremez, şifresini unuttuğu için bir hafta boyunca yanlış hatırladığı eski şifresiyle facebooka girmeyi dener ama olmaz. Sonunda hatırlar doğru şifresini rahat bir nefes alır.

           Garibanın tam yüzü gülecektir yeni bir sıkıntı gelir başına. Dertler, halk otobüsü gibidir, gariban için. Ya uzun süre gelmezler ya da geldi mi peş peşe gelirler. Garibanın arabası hacizli, çeki karşılıksız, evi ruhsatsız, cebi parasızdır. Ekmeği küflü, domatesi çürük, penceresi ufak, odası karanlıktır. Çocuğu sümüklü, saçı bitli, önlüğü yırtık, ayakkabısı deliktir.

           Gariban oyun oynar, yere düşer kolu kırılır, başı yarılır. Gariban Irak'a inşaata gider, inşaattan düşer, kaburgası kırılır, eşi çocuğu evde üzülür. Gariban, şehre seksen kilometre mesafede dağın başında, dört metre kalın altında doğum yapmaya çalışır. Genç kız, kırkından sonra kel, kör, topal bir koca bulur, kocası işten çıkartılır.

           Gariban olmak zordur, buna yürek dayanmaz. Çocuğunun ameliyatı için bulup buluşturduğu parayı, hırsızlar çalar. Gariban iyi niyetle bir iş yapayım der, yol yordam bilmediği için, başını sonunu düşünemediği için, bir iş kazası yapar, bütün hayatı kararır. Kimse de düşenin dostu olmaz ama iyi ki ilahi adalet vardır ve er yada geç tecelli eder de gariban bir nefes alır.

           Garibanın yüzü gülmez dedik ya, yüzü gülsün diye kumar oynar kaybeder, piyango oynar kazanır ama bu sefer de fazla paraya alışık olamadığı için, durumu yönetemez, hayatı alt üst olur. Olmayan düzenini, garibanlık düzenini de kayıp eder. Kısacası gariban her zaman garibandır, yüzü gülmez hiç bir zaman.

           Yalnız unutulmamalıdır ki, yaşadığımız her şerde bir hayır vardır. Bunu doğru görebilmek ve anlayabilmek gerekir. Eski zamanlarda adamın birinin gözü kör olduğu için üzülüyormuş. Sonra bir vahiy gelmiş, körler kurban edilmeyecek diye, bu sefer de sevinmiş, kör olduğuna.

           Dağına göre fırtına verilir veya kimseye gücünün yetmeyeceği yüklenmez. Bütün bunlarla ilgili çok sözlerimiz vardır. Bir musibet, bin nasihatten iyidir. Gülme komşuna gelir başına. Meyveli ağacı taşlarlar. Bana benden olur her ne olursa, başım rahat olur, dilim durursa, v.s.

           Son söz, Pişman olmayacağımız güzelliklere talip olalım, kim ne yaparsa aslında kendine yapar, başkasına bir şey yapamaz.           

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.