FİKİRLERE SAYGI GÖSTEREBİLMEK

Adem Alan

Fikir deyince hemen İslamın dışında olan ideolojiler akla gelmesin!

İslamın içinde de farklı fikirler vardır ki, içtihad farklılıklarıyla, farklı mezhebler bundan doğmuştur.

Peki, biz hangisine saygı duyacağız?

İslamın dışında olan sapık fikirlere mi?

İslamın zenginliği olan farklı fikirlere mi?

İslami olanla olmayanı kim, nasıl ve neye göre ayıracak?

İşte çağlar boyu, Müslümanları diğer dinlere veya fikirlere karşı sanki çözümsüzmüş gibi bir algıya götüren açmazlar ve hatta kendi içlerinde bile tefrikaya düşüren sebepler hep bu farklılıkların ölçüsünde anlaşamamaları veya benim ki doğrudur diğerleri külliyen yanlış ve sapıklıktır tarzındaki Fikr-i Kısırlıktır.

İslam alimleri, çağlar boyunca; bu kısır düşünceleri yıkmak, İslamın doğru ve tüm zenginliğiyle ve ihtişamıyla anlaşılabilmesi için mücadele etmişlerdir.

Bu hususta binlerce makale, kitap yazmışlar, gelişen ve değişen beşeri fikirlere ya da İslamın içinden çıkan farklı yoruma dayalı fikirlere karşı; Kur'ana dayalı bir anlayış zenginliği ortaya koymaya çalışmışlardır.

Bu mücadele, Hak ile Batıl'ın mücadelesidir.

Mücadele sahası bazen İlmi münazaralar, kitaplar, okullar olmuş bunların fayda etmediği kasdi veya nefsi durumlarda ise, karşı tarafın tarzına uygun tarzlar geliştirilmiştir ki, gerektiğinde kavgalar ve savaşlar da olmuştur.

Savaşlar, fikirlerin geliştirilmesi veya dikte edilmesi için değil, fiili saldırılara cevap olarak meşru görülmüştür.

Savaşların olması, fikirlerin bittiği ya da fayda etmediği durumlarda caiz görülmüştür.

Aksi halde; "İslam barış dini değil savaş dinidir gibi bir yanlış algı" oluşurdu.

İslam alimleri, din dışı olsun, din içi olsun, bütün fikirleri, saygı ve edeple dinlemişler ama mutlaka cevaplar da geliştirip vermişlerdir.

"Saygı göstermeyen saygı görmez" gerçeğini asla gözardı etmemişlerdir.

Bırakın alimlerimizi, devlet başkanları bile elçiler gönderip sulh teklif etmedikçe hatta ve hatta güvenilir alimlerinden fetva almadıkça siyasi sonuç doğuracak hareketlerde dahi (savaş v.b.) bulunmamışlardır.

Bu Akl-ı Selim kurallara uymayan sultanlar da istisnai olarak vardır ve sonuç kendileri için de, ülkeleri ve halkları için de felaket getirmiştir ki bunun en bariz örneklerinden birisi, 1402 Ankara savaşının mağlubu Sultan Yıldırım Bayezıd Han'dır.

Öncesinde ve sonrasında da onlarca örneği vardır ki bunlar siyasi hareketlerdir.

Elbette başkaca siyasi nedenleri de vardır.

Konumuz fikir ve fikre saygı olduğundan siyasi mülahazalara fazla girmek istemiyorum.

Özet olarak demek istediğim; İslam dini, ilim ve fikir dinidir.

Müslüman her fikri saygıyla dinler ki iyice anlayıp yanlış olanına karşı kendi dininin doğru görüşlerini izah ederek karşı tarafı iknaya ve iman ettirmeye çalışır.

Dinlemezse, nasıl anlar ve karşı fikir geliştirebilir ki!

Saygı duymak kabul etmek değildir.

İkisini karıştırmamak lazım!

Çağlar boyunca, iç ve dış kavgaların asıl sebebi, öğrenememek, ikna edecek kadar bilememek değil midir?

İlmin veya fikirlerin bittiği yerde kavgalar başlar ki bu kavga önce farklı dinler arasında sonra aynı din içinde farklı grupcuklar arasında artarak sürer gider.

Günümüzde olduğu gibi...

Aslında kavga, dinler veya fikirler arasında değil, kendi fikrini din sanan cahiller arasındadır.

Ya da fikirlerin doyuramadığı menfaatler arasında...

Rabbim, önce Ümmeti Muhammed'i sonra da bütün insanlığı, cehaletin ve saygısızlığın neticesi olan kavgalardan muhafaza etsin.

Her türlü ilmi münazaranın bitip, fayda etmediği görüldüğünde de, Emr-i İlahi'ye uygun olarak diğer hareketleri yapmaktan da bizleri geri bırakmasın.Amin.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.