Felsefe ve keşfetme

Yaşar Yeşilyurt

Varlığı tanımayı, anlamayı ve açıklamayı amaç edinen varlığın esrarını varlığın arkasında yatan özü bulmaya çalışan felsefenin en önemli özelliği, kuşku ya da şüphe değil keşfetmektir. Batılılar her ne kadar felsefeyi kuşkuyla birlikte ansalar da felsefe sadece kuşkuyla başlayan bir etkinlik değil; hayret ve keşfetmeyi içine alan bir düşünme etkinliğidir. Felsefenin hareket noktası keşfetmektir.

 

Bu keşif metafiziksel bir keşiftir. Filozof, bu anlamda varlığın karşısında varlığı arayan onu bulmaya çalışan bir kâşiftir. Bu keşfetmede şüpheye yer yoktur. Felsefe bu anlamda insanı şüpheye düşüren bir etkinlik değil şüpheden arındırması gereken bir etkinliktir. Bu keşfetme esnasında insan, sürekli bir arayış içerisindedir. Hiçbir şey aramadan bulunmaz. Arayanlar bulur ya da bulanlar arayanlardır. Modern insan aslında kendi varlığından kuşku duyduğu için hem kendini ve dünyayı hem de varlığı anlayabilecek yetkinlikten ve yeterlilikten yoksundur. Bundan dolayı da kendini ve evreni umursuzca ve hayâsızca tüketmek yok etmek için elinden gelen her şeyi yapmaktadır.

 

Çünkü modern insan, metafiziksel olarak yoksun kalmış, aşkın varlıkla bağlarını koparmış dikey istikamette keşif yolunu kendine kapatmıştır. Kendisini sadece yatay düzlemde bütün metafizik bağlardan arındırmış sadece ve sadece işleviyle tanındığı ve tanımlandığı bir dünyada birey, bütün ontolojik ve epistemolojik bağlarından koparılmıştır. Dikey düzlemde keşfetmeyi bilmeyen modern insan, kendini yatay düzlemde başka varlık düzeylerini ya da yeni yerleri keşfederek bu açığını kapatmaya çalışmaktadır. Tanrısız bir varlık tasavvuru, modern birey için oldukça yıkıcı sonuçları beraberinde getirmiştir. Sadece varlığı yok etmekle kalmayıp bireyi kişisel intiharın eşiğine kadar getirmiştir. Felsefecilerin neden sık sık intihara kalkıştığının belki de en önemli sebebi Tanrısız bir dünyada kendini de Tanrı olarak görmeyen göremeyen filozof intiharla bir anlamda modern dünyaya başkaldırmakta kendi kişisel özgürlüğünü ilan etmektedir. Ancak bu başkaldırı neden ve kimedir? Tanrıyı kabul etmeyen filozof kime başkaldırıyor, kime kendi özgürlüğünü ispatlamaya çalışıyor? Bu hal, bir felsefeci için içinden çıkılmaz bir durumdur.

 

Varlıkla ontolojik bağını koparmış bir kimsenin de bu durumun içinden çıkması mümkün gözükmemektedir. İntiharı da bu yüzden bir kaçış olarak görmektedir. İntihar bir anlamda tanrıya bir başkaldırıştır. Eğer kişi tanrıyı kabul etmiyorsa ve kendini de tanrı yerine koymuyorsa sonuç bunalımdan başka bir şey olmayacaktır. Bunalım modern insanın en vazgeçilmez özelliklerinden birisidir. Modern yaşam da işte tam bu nokta da bu bunalımı giderecek metalar üreterek bunalımı gidermeye çalışmaktadır. Ancak ne yazık ki bu durum insanın bunalımını gidermeye değil tam aksine yeni bunalımlar üreterek onun mutsuzluğunu artırmaktadır.

 

Felsefe işte bu noktada insana keşfetmenin, aramanın, ontolojik bağı yeniden kurmanın en önemli aracı olarak bize yeni imkânlar ve fırsatlar yaratabilir. Ama öncelikle felsefeye hayatımızda tıpkı diğer bilgiler gibi bir işleve karşılık olarak değil salt düşünmenin bir değer ifade ettiğini anlayarak ve şüpheyle değil hayretle ve keşfetmeyle başlayarak yeni ufuklar açabiliriz kendimize. Ne dersiniz?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.