FAZLA MÜTEVAZİ OLMAK

Sami Kesmen

Tevazu sahibi olmak İslami bir duyarlılık ve hassasiyettir. Her Müslümanın bu davranışa sahip olması gerekir. Ancak, tevazunun dozunu kaçırmak, her konuda ve her yerde, kastı aşacak şekilde tevazu içerikli tavır ve davranışlar içine girmek de doğru değildir. Hak edilen ve sahip olunan özellikler için fazla mütevazi olmak, kişiyi gurur ve kibir sahibi yapabilir. En azından böyle bir tavır, dışarıdan bakıldığında öyle bir intibaın oluşmasına neden olur.

Tevazu müminin temel davranış özelliğidir. Fakat; beceri, başarı, çalışkanlık, kabiliyet ve donanım gibi kişinin gayretleriyle elde edilmiş, toplumun faydasına tasarruf edilecek, diğerlerinden farklılığı ön palana çıkaran özellikler tevazu konusu yapılamaz. Bu konularda tevazu gayreti ve yarışı içinde olmak doğru değildir. Takdiri ve tebriki hak eden, alanına sahip ve özellik arz hususlarda mütevazi olmamak; saygısızlık da değildir, ikinci kişiler tarafından da böyle bir tavır saygısızlık olarak görülmemelidir.

Din nasihattir. Nasihat; peygamberimiz tarafından hem övülmüş bir davranış ve sorumluluk, hem de Müslümanlar arası hak olarak tarif edilmiştir. Peygamberimiz, yirmi üç yıllık Peygamberlik döneminde sürekli nasihat etmiştir. Sözüyle, haliyle, diliyle, tavrıyla insanlara hem anlatmış, hem uyarmış, hem de tebliğ yapmıştır. Yirmi üç yıl boyunca, 600 sayfalık, 6666 cümleyi tekrar tekrar anlatan Peygamberimiz, kıyamete kadar adına “Saadet İnsanı” denecek bir toplum inşa etmiştir. Neredeyse her gün aynı şeyleri anlatan Peygamberimizin sözlerinden, her gün farklı dozda tat alınmış ve bu anlatmalar toplumun davranışlarını oluşturmuştur.

Her gün aynı şeyleri anlatmak lüzumsuzluk değil, aksine bir gerekliliktir. Her gün aynı şeyleri duymak, bir yorgunluk değil aksine bir ihtiyaçtır. Nasihatin amacı davranış oluşturmaktır. Bunun için de tekrar tekrar anlatmak, hiç usanmadan dinlemek gerekir. Her gün aynı şeyleri dinlemek; “Demlenmek”tir. Dinlediğini sindirmek ve hazmetmektir. Anlatırken ve konuşurken, tebliğ yaparken ve doğruları bildirirken; tevazu sahibi olmaya gerek yoktur. Herkes ikinci kişiyi uyarmak, sahip olduklarını paylaşmak, doğru olanları tebliğ etmek zorundadır. Nereden bakılırsa bakılsın, nasihatin özü; güzel davranışlı toplum oluşturmaktır. Bunun sermayesi de; dinin özü olan tevhidin, salih amelin ve ahiret inancının doğru bir şekilde anlatılmasıdır.

Bilgi, beceri ve donanım sahibi olan, bunları paylaşmada tevazu sahibi olamaz. Toplumsal çürümüşlüğün panzehiri; doğrunun ve güzelin anlatılması, yanlışın ve kötünün tanıtılmasıdır. İnsanların, beklentilerinin esiri olmasını engellemek ancak uyarılmalarıyla mümkündür. Sahip olduklarına şükretmesini bilen kimse asla beklentisinin esiri olmaz. Bu da; huzurlu gönüllerin, mutlu insanların toplumunu oluşturur.

Beklentinin esiri olan insanlar, sahip olduklarının farkına bile varamazlar, sürekli şükürsüz ve sabırsız bir hayat yaşarlar. Tevekkül sahibi olabilmek için, beklentilerin esiri olmaktan kurtulmak gerekir. Fıtrata uygun yaşamanın sırrı, tevekkül sahibi olabilmektir. Fazla tevazu göstermek, fıtrat sınırlarını zorlamak olur. Bu zorlama, silsile yoluyla herkesin üzerinde olumsuz sonuçlar doğurur. Müslümanın örnek alacağı tavır ve davranışlar Peygamberimizin sünnetleridir. Tevazunun ölçüsü de, Peygamberi davranışlardan öğrenilmeli ve gösterilmelidir.

Peygamberimiz; güzel ahlakın sunumunda, sahip olduğu bilgilerin paylaşımında, kötülerin uyarılmasında, iyilerin takdir edilmesinde; tevazu göstermemiştir. Her konunun hakkını vermiş, gerektiğinde yumuşak gerektiğinde sert olmuş, tebliğ ve uyarıları yaparken eğilip büzülmemiş, ezilip süzülmemiştir. Tevazu sahibi olmak; her şeyin hakkını vermektir. Fazla tevazu göstermek; kişinin gurur ve kibir sahibi olmasına davetiye çıkarır. Bu da büyük günahlardandır

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.