Fabrikalar Biziz, Tarlalarda Biziz...

Fabrikalar Biziz, Tarlalarda Biziz, Biziz Hayatı Kurtaran!...

1 mayıs"ta hepimiz alandaydık. KESK dönem sözcüsü arkadaşımız Müşfik Veysel Erdoğan"ın açıklamasını bir yandan halay çektik bir yandan dinledik. Genlerimiz halaylarını çekerken çalışanlarımız pür dikkat dinlediler Müşfik Erdoğan"ı. Bende Müşfik"i pür dikkat diledim hem miting öncesinde hem de sonrasında. KESK Dönem Sözcüsü ESM Samsun Şube Başkanı Müşfik Veysel Erdoğan"ın 1 Mayıs"taki, emekten yana işimizden gücümüzden yana söylemleri aynen aşağıda yazdığımız gibi:  “Yoksulluğun, işsizliğin, aşsızlığın, yolsuzları ve hak ihlallerinin en yoğun yaşandığı bir süreçte ve tüm bunları yüreğimizde yaşattığı buruklukla 1 Mayıs"ı  kutluyoruz.Gönlümüz bugünü coşkuyla, sevinçle endişelerimizden sıyrılmış bir biçimde kutlamaktan yana. Ama, bir yandan yaşanan ekonomik kriz, bir yandan yaşanan hukuk ve demokrasi ihlalleri bayramımızı bayram gibi kutlamaktan alıkoyuyor bizleri.Bütün bunların yanında bizzat 1  Mayıs" larla anılan Taksim Meydanı"nın ısrarla emekçilere kapatılması emekçilere barikat kurulması bayramımıza ayrı bir gölge düşürüyor.Sayın Başbakan"ın tüm geometrik bilinenleri ait alt üst eden yaklaşımıyla teğet geçti dediği krizin bedelini yine emekçiler,yine yoksullar, yine esnaf, yine köylü ödüyor. Milyonlarca işsize her gün 10 binlerce yeni işsizler ekleniyor,kıt kanaat sermayesiyle zaten zorlukla ayakta duran esnafta her gün binlercesi kepenk kapatıyor,çalışanlar işten atılma korkusuyla maaşlarının bir kısmından vazgeçmek zorunda kalıyorlar, köylü perişan boğazına kadar borca batmış vaziyette, kamu çalışanlarının yarısından fazlası açlık sınırında diğer yarısı ise yoksulluk sınırında yaşamını sürdürüyor, öğrenciler gelecekten beklentilerini yitirmişler, insanlar çaresizlikten intiharlara sürükleniyor ve bu ülkede her gün bir milyon insan aç olarak yatağına yatıyor.Ve siz Sayın Başbakan bizlerin gözünün içine baka baka  hala ısrarla krizin teğet geçtiğini söylemeye devam ediyorsunuz.Aslında doğru söylüyorsunuz sizin yakın çevrenizdeki Albayrakları, Çalıkları, Ethem Sancakları Hüsnü Özyeğenleri ,Karamehmetleri,Zorluları bu kriz teğet bile geçmiyor.Hatta kriz sizin bu yakın çevreniz için avantaj haline geliyor.Ama şunu iyi bilin ki Sayın Başbakan bu kriz bizleri, yani emekçileri, esnafı, köylüyü, yoksulları, işsizleri delipte geçiyor… evet delipte geçiyor Sayın Başbakan.Son 50 senedir bu ülkede yaşanan krizlerin bedelini kimler ödediyse, yine aynı kesimler ödemeye devam ediyor.AKP hükümetinin krizle ilgili aldığı ekonomik önlemlere bir bakın.

Sermaye hareketlerinden stopaj vergisini kaldırıyor,

Büyük şirketlerin vergi borçları erteleniyor,

Bankaların yurt dışı borçlarını ve kredi riskleri garanti altına alınıyor,

Bir çok üründe ÖTV kaldırılıyor,

Yurt dışındaki kara paranın devlet eli ile aklanması sağlanıyor,

Kamu mallarını satarak sermayeye sıcak para girişi sağlanıyor,

Bunlarda yetmiyor işsizlik fonunda biriken para sermaye lehine kullanılmak isteniyor ve sigortasız işçi çalıştırmak meşrulaştırılıyor.

İşveren ise,krizi fırsat bularak ve hükümetten yük alarak kıdem tazminatlarını ödememenin yollarını arıyor,sıfır zamlı hatta eksik maaşlı çalışmayı dayatıyor,sendikalı işçileri işten atıyor.Ve aynı AKP hükümeti yeni bir IMF anlaşmasıyla yepyeni bir istikrar paketini önümüzdeki günlerde açıklamaya hazırlanıyor.Aslında bizler o paketlere hiç yabancı değiliz.O paketin içinde bizlerin payına düşen ağır dolaylı vergiler vardır,yeni zamlar vardır,işçinin işten çıkarılması vardır,fakirlere – güçsüzlere yapılan sağlık yardımları ve diğer yardımların azaltılması vardır,sosyal güvenlik kurulu üyelerinin ilaç ve hastane ödemelerine sınırlama getirilmesi vardır,sıfır zamlı toplu sözleşmeler vardır.Evinde,tarlasında çalışan kadının görülmeyen emeğinin daha fazla sömürülmesi vardır.Kriz, patronlarının kasasına para aktarılarak aşılamaz…Herkesin ekonomik gücüne göre vergi alırsanız, üretime dayalı planlı bir ekonomik yapı kurarsanız, kamu hizmetlerini herkes için ücretsiz ve ulaşılabilir hale getirirseniz krizi aşabilirsiniz.Çalışma yaşamını demokratikleştirip, sendikal hakları güçlendirirseniz, kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına alırsanız bu krizi aşarsınız.Yoksa yine bu krizin bedelini de bu yoksul halka ödetmeye kalkarsanız, bundan böyle bu kriz bizzat sizin hükümetinizin sonu krizi ve sonu olacaktır.Kriz sadece ekonomik hayatımıza değil, demokrasi, insan hakları ve hukukta da yaşanıyor.Demokratikleşme iddiasıyla iktidara gelen AKP hükümeti, bırakın bu ülkede demokrasiyi büyütmeyi, var olan demokratik haklara da saldırıyor.Bu iktidarın demokraside anladığı kendi ideolojisinin önünü açacak, o ideolojiyi tüm ülkede hakim kılacak bir demokrasidir.Yani sadece ve sadece kendi iktidarı, kendi yandaşları ve kendi ideolojisi için işleyen bir demokrasi…Ayrıca,daha da tehlikelisi yargı bağımsızlığını ortadan kaldırarak iktidara bağımlı bir yargı sistemini hayata geçirmeye çalışıyor.Ve tüm bunları yaparken bu sürece muhalif olan ve engel yaratan bütün kişi ve kuruluşlara akıl almaz bir baskı uyguluyor.

Şimdi bakın!

Bu hükümet kalktı dedi ki bu ülkenin gerçek anlamda demokratikleşmesi için ve bu ülkede darbelerin, antidemokratik girişimlerin bir daha yaşanmaması için bu ülkeyi  darbecilerden, darbe heveslilerinden, çetelerden temizleyeceğiz. Ve bunun üzerine başlatılan Ergenekon adlı operasyonla yüzlerce insan gözaltına alındı, gözaltına alınanların önemli bir kısmı da tutuklandı. Bu ülkede demokrasiye inanmış, demokrasiyi biraz olsun içselleştirmiş hiçbir kimsenin darbeyi ve darbecileri savunması mümkün değildir. Çünkü darbelerden en çok nasibini bu ülkenin demokratları ve demokrasi güçleri almışlardır. Fakat bu ülkeyi darbecilerden temizliyorum sloganıyla, siz bu ülkenin aydınlarını demokratlarını yazarlarını düşünürlerini bilim adamlarını kısaca AKP ve ABD muhaliflerini susturmaya başlarsanız ve aynı anda  bu ülkede bizzat darbe yapmış ve bugün yaşanan bir çok olumsuzluğun yegane nedeni olan 12 Eylül darbesinin liderini Cumhurbaşkanlığı köşkünde ağırlayıp, her türlü sorunuyla Cumhurbaşkanlığı düzeyinde ilgilenirseniz bizzat darbenin kendisi olarak tarihe geçersiniz. Susurluk çeteleriyle , mafya artıklarıyla, ömrünü bu ülkenin aydınlanmasına vakfetmiş insanları aynı kefeye koyup, aynı örgütün üyeleriymiş gibi kamuoyuna lanse etmeye kalkarsanız hiçbir inandırıcılığınız ve samimiyetiniz kalmaz. Eğer darbeyle mücadelenizde gerçekten samimiyseniz, önce 12 Eylül Anayasasındaki darbecileri koruyan maddeleri kaldırıp, bizzat darbeyi yapmış olanlarla hesaplaşın. İktidarınıza en yakın insanları ve yandaş medyanıza dahi , bu kadarına da pes dedirten adeta AKP hükümetine ve ABD"ye muhalif kim varsa herkesin cezaevine gönderildiği, insanların en özel görüşmelerinin dahi dinlendiği halkın üzerinde adeta bir korku imparatorluğu yaratan bu faşizm sürecini bir an evvel durdurun. Ve bu kadar önemli bir konuyu daha fazla sulandırmayın. Türkiye"nin demokratikleşmesinin  önündeki en büyük engellerden bir olan darbelerle, çetelerle, kontrgerillayla gerçek anlamda hesaplaşmak;   ancak ve ancak toplumsal ve demokratik bir uzlaşıyla, en önemlisi de iktidarın gölgesinin üzerine düşmediği tam bağımsız bir yargıyla mümkündür. Bu ülkenin demokratikleimeye ve barışın içerisinde kardeşçe yaşamaya gerçekten ihtiyacı vardır. Bugüne kadar akan kan ve gözyaşı yaşanan acılar hiçbir sorunu çözmedi. Bizler bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada bu ülkede; bütün etnik, kültürel, dinsel, mezhepsel yapılar olarak birlikte kardeşçe yaşamaya devam edeceksek barışı ve demokrasiyi her zamankinden daha çok savunacağız ve talep edeceğiz. Birbirmizi dışlayarak, inkar ederek, yok kabul ederek barışı ve kardeşliği koruyamayız. Farklılıklarımızı zenginliğimiz olarak olarak kabul ederek ve her türlü kışkırtmaya rağmen bu ülkede barışı ve kardeşliği egemen kılarak birlikte yaşamaya devam edeceğiz. Çünkü bu ülke hepimizin ve bu ülkenin var oluşunda herkesin kanı, canı ve alın teri var. Ancak; yaşadığımız kentin insanlarıni doğasını kısacası tüm canlıların yaşamlarını tehdit edenecek olan enerji amaçlı kurulması planlanan TERMİK SANTRALLERİN bu kente kurulmasında seferber olan şehrin yöneticilerine şunları söylemek istiyorum. Bu halka zehir solutamazsınzı, topraklarımızı sularımızı kirletemezsiniz. Bu halk MOBİL SANTRALE nasıl direndiyse bunlarada da direnecek ve hepsini topraklarından kovacak güçtedir. Bu kente ihanet niteliğinde olan bu kararınızdan bir an evvel vazgeçin. Emeğimizi yok saydınız. Yurttaşlarımız arasında ayrım yaptınız. İnançlar arasında ayrım yaptınız. İşimizle aşımızla oynadınız. AİHM kararlarına rağmen Toplu Sözleşme ve Grev Hakkımızı gasp etmeye devam ediyorlar. Bizden kurtulamazlar.çünkü biz olmazsak hayat olmaz, yaşam olmaz, üretim olmaz…

Biz sizin yarattığınız Karanlık Yolun Sonunda,

Doğacak Güneşi Görüyoruz.

FabrikalardaBiz!

Tarlalarda Biziz, Biziz Hayatı yaratan,

Din Farkı Bilmeyiz,

Dik Farkı Bilmeyiz, Sanki Doğduk Bir Anadan,

Bizi Anlay8n, Bizi Dinleyin,

Bizi sakın susturmayın , çığlıklarımızı duyun, bizi uslu sanmayın, analarda iktidarınıza meydan okumaya devam edeceğiz diyor AKP hükümetine KESK Samsun Dönem Szözcüsü Müşfik Veysel Erdoğan. KESK Dönem Sözcüsü Erdoğan ile 1 Mayıs Öncesinde ve sonrasında böyle okuduğunuz gibi uzun uzadıya konuştuk ve bu konuşmalarımızın bir çoğunu da Müşfik, meydandanda toplanan kitleye anlattı.