Hayat, yüzümüze bazen kapılar kapatır. Planlarımız bozulur, yollarımız tıkanır, umutlarımız sarsılır. O anlarda insanın içinden yükselen ilk soru genellikle şudur; “Neden ben?” Oysa esas soru şu olmalıdır; “Bu engelde bana ne öğretilmek isteniyor?” İnsanı büyüten şey; başına gelenler değil, onlara verdiği tepkidir. Çünkü her engel, aslında bir terbiye alanıdır. Rabbimiz, kullarını cezalandırmak için değil, olgunlaştırmak için sınar. Kur’an’da; “Andolsun ki sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele.” (Bakara, 2/155) buyurulmaktadır. Bu ayet, hayatın özünü anlatmaktadır. Zorluk; Rabbın kulunu terbiye ettiği sessiz bir öğretmenidir. Çünkü kolaylık insanı şükre, zorluk ise sabra çağırır; ikisi birlikte olgunluğu doğurur.
Engeller; durdurmak için değil, güçlendirmek içindir. Bir engelle karşılaştığında, onun seni yavaşlatmak için değil, seni güçlendirmek için orada olduğunu düşün. Çünkü her zorluk, içindeki potansiyeli ortaya çıkarır. Bir demir, ateşte dövülmeden kılıç olmaz. İnsan da sarsılmadan sağlamlaşmaz. Hazreti Mevlânâ’nın sözüyle; “Hamdım, piştim, yandım.” Olgunlaşmak, işte bu yanıştan geçer. Yanmaktan korkan; pişemez, pişmeyen de; insanın hakikatine ulaşamaz.
Her engelin ardında bir hikmet gizlidir. Hayatta karşımıza çıkan hiçbir olay, sebepsiz değildir. Kader, rastgele çizilmiş bir yol değil, ilahi hikmetle örülmüş bir yolculuktur. Bazen bir işin olmaması, hayırlı bir kapının açılması içindir. Bazen de bir kayıp, seni daha büyük bir kazanca hazırlıyordur. Rabbimiz, İsrâ Sûresi’nde şöyle buyurmaktadır; “Olur ki bir şey sizin için hayırlı iken siz onu hoş görmezsiniz, olur ki bir şey sizin için kötü iken siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara, 2/216) İşte olgun insan, bu ayetin sırrını kalbinde taşır. Başına gelenin arkasında bir hikmet olduğunu bilir ve tevekkülle teslim olur.
Modern dünyada en büyük engel; sabırsızlıktır. Günümüz insanı, hemen sonuç almak istemektedir. Her şeyin hızlıca olup bitmesini bekliyoruz. Oysa olgunluk bir süreçtir; anlık bir “klik” değil, sabrın uzun yürüyüşüdür. Bir hurma ağacı, meyve vermeden önce yıllarca kök salar. Fırtınalara dayanır, güneşin altında kavrulur, sonra meyvesini verir. İnsan da aynen böyledir. Sabırla pişmeden meyve vermez. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurur ki; “Sabır, imanın yarısıdır.” Sabır, imanın meyvesidir. Engeller, sabrın toprağında yeşerir; insanın ruhu orada olgunlaşır.
Engeller, duaların cevabıdır. Bazen “Rabbim beni büyüt, beni olgunlaştır” diye dua ederiz. Ama sonra bir sıkıntı geldiğinde “Neden ben?” diye sitem ederiz. Oysa çoğu zaman o zorluk, duamızın cevabıdır. Çünkü Rabbimiz, kulunu büyütmek istediğinde kolaylıkla değil, imtihanla eğitir. Her engel, içinde bir hikmet taşır. Kim sabırla hareket ederse, bir gün meyvesini mutlaka hikmet olarak toplayacaktır.
Engeller ceza değil, ders olarak görüldüğü gün olgunlaşma başlamıştır. Çünkü Allah kullarını kırmak için değil, yüceltmek için imtihan etmektedir. “Rüzgârlar fırtınalaşmadan, denizcinin yön duygusu gelişmez.” Belki de karşılaşılan engel, Yaratana daha çok yaklaştıracak bir nimettir. Engellere külfet olarak bakılmaz. İnsan iradesinin dışarda karşılaştığı her olay ilahi iradenin ürünüdür. İlahi iradenin konusu olan her şey insan için nimettir. Her nimet sırlarla doludur.