Eleştirmek en kolay yoldur, herkes eleştirebilir bunda sorun yok ama eleştirdiğiniz konuyla ilgili eleştirdiğiniz insanların ne yaptığına bakmadan, konunun mahiyetini bilmeden sırf laf olsun torba dolsun misali eleştiri yapmak ancak cahil insanların işidir. Konuya neden böyle girdim derseniz; birkaç haftadan beri bazı basın yayın organlarının üzerinde durduğu iki konuyu ele almak istiyorum. Bunlardan biri Derecik mezarlığında yaşanan heyelan kayması, bir diğeri de Kızılay kampı ile ilgili yapılan haberler olacak. Merhum Babam sağlığında 2006’lı yıllarda ben de belediyede iken Kıranköy mezarlığından yer alalım demişti. Ben ise itiraz edip cenazemiz olmadan mezar yeri alırsak bu topluma haksızlık etmiş oluruz, boş mezar yeri almak bu şehre ve bu şehirde yaşayanlara ihanet olur, gerek yok ne zamanki emri hak vaki olur o zaman yer alırız demiştim. 2017 yılında babam emri hak vaki olup ahirete irtihal edince Derecik mezarlığından yedi kişilik yer alıp kendisini oraya defnettik. Samsun’da olduğum her cuma günü mezarına gider Kuran okurum.
Geçtiğimiz aylarda Derecik mezarlığında yaşanan heyelan sonucunda oradaki mezarlıkların tamamına yakınında olduğu gibi bizim mezarlıkta da zemin kayması oldu. Mezarın duvarı ortadan yarıldı, üzerindeki mermerler kırıldı, sizin anlayacağınız tamirata ihtiyacı olacak bir hale geldi. Bu konuyla ilgili yazılıp çizilenleri ve adeta toplumu isyan ettirircesine haber yapan bazı basın yayın kuruluşlarını görünce el insaf el vicdan demekten kendimi alamadım. Neden böyle söylediğime gelince; belediye başkanı heyelanla ilgili ne yapacak? Haşa, Allah ile pazarlık edip “Ya Rabbi burası mezarlık burayı kaydırma” mı diyecek? Yoksa bizlerin satın alıp tapusunu aldığımız mezarlıklarımızı mı yenileyecek? Böyle saçmalık olabilir mi?
Heyelan olmuşsa belediye bozulan yolları tamir eder, yeniden yapar, kırılan betonları tekrar döker ama bizlerin tapulu malı olan mezarları yapma görevi belediyenin değil bizlerin görevidir. Günlerdir bu konuyu gündemlerinden düşürmeyen basın yayın mensupları acaba bunu neden yaparlar anlamış değilim. Azıcık araştırıp sorsalar bu haberleri yapmazlar. Zira 5216 sayılı yasa mezarlıkların tamir, bakım, yer tahsisi konusunu büyükşehir belediyelerine vermekte ama sizin tapulu mezarlığınızda yaşanacak doğal zemin kaymasının sorumluluğunu belediyelere vermiyor, bu tapu sahibinin görevidir. Sapla samanı karıştırmayın beyler, bu konuyu burada kapatıp ikinci konumuza girmek istiyorum.
Kızılay kampı eskiden Türkiye’nin her yerinden gelen gençlerin yaz aylarında denizden istifade ettiği bir yerdi ancak bu özelliği tamamen kayboldu. O bölgede denize giren insan sayısı azalmakla kalmadı, Kızılay yönetiminin de o alanı satıp gelir elde etmek istediğini öğrendim. Konuyla ilgili pek çok arkadaş arayıp ilgilenmemi isteyince Başkan Doğan’ı aradım sordum. Sağ olsun süreci gayet güzel anlattı, ben de sizlerle paylaşıyorum. Kızılay yönetiminin bu alanı imara açıp satmak istediğini öğrenen Halit Başkan, kendilerine birlikte sosyal içerikli proje yapıp o alandan halkın da istifade edebileceği turizm ağırlıklı bir proje çalışması önermiş. Ancak Kızılay yönetimi kabul etmeyince kendi yasal hakkı olan yüzde kırk beşlik alanı alıp imar yapmış. Kendi aldığı alanı da turizm ağırlıklı proje yapıp halka açacakmış. Bence çok başarılı bir çalışma yapmış, önce iş birliği teklif etmiş Kızılay yönetimi kabul etmeyince kendi yasal hakkı olan yüzde kırk beşlik kısmı alıp imar planını yapmış. Aldığı kısma da turizm ağırlıklı sosyal proje yapacağını söyledi. Gayet güzel bir çalışma kendisini tebrik ediyorum. Olayın içeriğini bilmeden haber yapan arkadaşların amacının ne olduğunu bilmiyorum ama onlara da el insaf el vicdan diyorum.
Gelelim olayın Kızılay boyutuna. Üzülerek ifade etmek isterim ki kamu yararı taşıyan STK’ların ticari kafayla yönetilmelerine şiddetle karşıyım. Bu tür olayları öğrendikçe STK’lara olan güvenim sarsılıyor, onlara yardım edesim gelmiyor. Halkın kullanımında olan bir alanı satıp üç beş kuruş para kazanmak böyle ulvi bir kuruluşa hiç yakışmıyor. ‘Halka hizmet Hakk’a hizmettir’ mantığıyla yönetilmeyen STK’lardan nefret ediyorum. Bu minvalde Çarşamba’da İlim Yayma Cemiyetinin Çarşamba Belediyesi dahil herkesten ayni ve nakdi yardım alarak yaptırdığı yurt binasını 220 milyon liraya Gençlik ve Spor Bakanlığına satmasını da hiç ama hiç etik bulmadığımı ve bu konuyla ilgili de bir köşe yazısı yazacağımı belirterek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.