İnsan, ancak ahlakıyla kemale ulaşır. Zira yaratılış itibariyle fıtraten temiz olan insan, çevresiyle etkileşimde bulunurken; edep, terbiye ve güzel ahlak gibi değerlerle özünü korur, kendisini inşa eder. İslam, insanı sadece ibadet eden bir varlık olarak değil aynı zamanda yeryüzünde örnek ve şahsiyetli bir duruş sergileyen ahlaklı birey olarak görmektedir.
Bu açıdan edep, terbiye ve güzel ahlak; Müslüman kimliğinin ayrılmaz parçalarıdır. Yüce Allah Peygamberimizi tanıtırken; "Şüphesiz sen, yüce bir ahlak üzeresin." (Kalem, 4) buyurmuştur. Bu övgü, doğrudan Hz. Peygamber (s.a.v)'e yöneliktir. Onun en büyük mucizelerinden biri güzel ahlaklı olmasıdır. Hz. Aişe'ye (r.anha), "Peygamberin ahlakı nasıldı?" diye sorulduğunda cevabı; "Onun ahlakı Kur'an'dı." (Müslim) olmuştur.
Edep; kalbin süsü, imanın yansımasıdır. Edep; haddini bilmek, sınırlarına riayet etmek, insanları kırmadan yaşamak ve Rabbin huzurunda olduğunu bilerek davranmaktır. Edep, sadece başkasına karşı gösterilen bir tavır değil, kişinin kendi nefsine karşı duyduğu saygıdır. Hz. Ömer (r.a); "Edep, ilimden önce gelir." buyurmuştur. Bu söz, terbiyesiz bir bilginin ne denli zararlı olabileceğini anlatmaktadır.
Resulullah (s.a.v), bir gün mescide idrar eden bedeviye karşı sahabelerin sert tavrını yumuşatmış, onun temizlenmesi gereken bir mesele olduğunu, bu hareketin cehaletten kaynaklandığını belirtmiştir. Bu örnek, sadece merhameti değil eğitici terbiye yöntemini ve edep üzere davranmayı da öğretmektedir.
Terbiye; insan inşasının temelidir. Terbiye; insanın duygu, düşünce ve davranış dünyasını şekillendiren süreçtir. Bir çocuk doğuştan masumdur ama bu masumiyet ancak doğru bir terbiye ile kalıcı hale gelmektedir. Peygamberimiz; "Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra annesi babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar." (Buharı) buyurmuştur. Bu hadis, eğitimin sorumluluğunu öncelikle anne babaya, aileye yüklemektedir. Terbiye evde başlamakta, toplumda gelişmekte, eğitim kurumlarında derinleşmektedir.
Sahabe nesli, bu terbiyeyi doğrudan Hz. Peygamber'den almış, onun davranışlarını taklit ederek bir "ahlak devrimi" gerçekleştirmiştir. Hz. Mus'ab. Umeyr, Mekke'nin en zengin genciyken İslam uğruna her şeyini bırakmış, gösterişli giysilerini terk edip yırtık elbiselerle şehit düşmüştür. Bu, sadece bir fedakarlık değil, terbiye ile yoğrulmuş bir şahsiyetin göstergesidir.
Günümüzde; edep ve terbiyeden uzaklaşan bir toplum yapısıyla karşı karşıyayız. Çocuklar aile büyüklerine karşı kaba sesle konuşabilmekte, sosyal medyada ahlak dışı üsluplar normalleşmekte, yaşlılara yer verilmesi hiç dikkate alınmamakta, öğretmene saygısızlık edilmesi sıradan hale gelmektedir. Toplumun ruh halini bozan bu davranışlar sıradanlaşmaktadır. Edep ve terbiye toplumsal bir bilinçtir. Bu bilinci oluşturmak için; aileler çocuklarının dersleri kadar ahlaklarını da takip etmelidir. Onlara örnek olmalıdırlar. Eğitimciler; öğrencilere sadece bilgi vermekle değil, edep öğretmekle de görevli olduklarını bilmelidir.
Öğretmenler; öğrencileri bilgiye ulaştırdıkları kadar, ahlaklı yaşama da alıştırmalıdırlar. Medya ve sosyal ağlar; gençliğin ahlakını zedeleyen içerikler yerine, nezaket ve edep aşılayan yayınlar teşvik etmelidir. Din görevlileri; minberlerden ve kürsülerden ahlakı mesajları sık sık vurgulamalı, cuma hutbeleri sadece ibadet değil, davranış eğitimini de kapsamalıdır.
En kısa ve net çözüm; iyiliği emretmek ve örnek olmaktır. Edep; sadece başkalarına anlatılacak bir değer değil, yaşanması gereken bir şuurdur. İnsan, iyiliği emretmeden önce kendisi o iyiliği yaşamalıdır. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur; "İyilik güzel ahl8ktır." Çocukları iyi okullara göndermek, onlara en iyi teknolojiyi sunmak kadar, hatta daha önemlisi; edep ve terbiye vermektir. Asıl zenginlik; yumuşak bir kalp, temiz bir dil ve güzel davranıştır.
Ahlaklı bir toplum inşa etmek elimizdedir. Edep; davranışın ölçüsü, terbiye; insanın kalıplar içinde değil, ruhla şekillenmesidir. İyi huy ise; bu sürecin görünür meyvesidir. Bu üç değeri yeniden ihya etmek; sadece bireylerin değil tüm ümmetin kurtuluş reçetesidir.