DİYANET ve İSLAMI ANLAMAK

Adem Alan

Ülkemiz insanları, asırlardır çoğu kez de kuru yaprak gibi bir o yana bir bu yana savrulur durur!

16.ncı yüzyılda başlayan savrulma, Devlet geleneğimizin güçlü olması sebebiyle toprak ve insan kayıplarıyla süregelmiş ama Milletimizin sağ duyusu dediğimiz; inanç ve Devlete bağlılıktaki samimiyeti sayesinde daima ayakta kalabilmeyi başarmışız.

İnşallah kıyamete kadar da başaracağımızdan umutluyum.
Çünkü, asırlarca İslam’ın bayraktarlığını yapan Milletimiz, her savrulmada daha da olgunlaşarak, İslamı ve Devlet olmanın kıymetini daha iyi anlayarak yoluna devam etmektedir…

Asırların içinden süzülerek gelen; Devlet STK, Devlet Millet işbirliğinin hangi hallerde zararlı, hangi hallerde faydalı olduğunu da fırtınalarla öğrendik!

İslam Dini; Cemaatleşmeye yani Cemaat olmaya önem verdiği gibi, Devlet olmayı ise Farzı Ayn saymaktadır.
Çünkü, nizamın tesisi için, hukukun uygulanmasını sadece Devlet eliyle yapabilirsiniz.

Cemaatleri, tarikatleri ve diğer STK’ları Devlet otoritesiyle kontrol edebilir, Devlet gücüyle faydalı halde muhafaza edebilirsiniz!

Devlet gücü sarsıldığında ya da Cemaat, tarikat, STK v.b. oluşumlar Devlet’e hakim olduğunda çatışma, yozlaşma, kokuşma, ahlak ve erdem dışı her türlü rezalet kaçınılmazdır.

Bu tip rezaletlerden de en büyük zararı önce bu oluşumlar sonra da Devlet ve dolayısıyla da Millet görür.

Tüm sivil oluşumların ana gayesi; İslamı yüceltmek, Devleti korumak, Millete hizmet etmek ve  diğer inanç guruplarına hakkaniyete uygun bir hayat sağlamaktır.

Bu da ancak, tüm oluşumların üst çatısı olan Devlet’le olur.

Devletimizin en önemli organlarından biri de Diyanet İşleri Başkanlığıdır.

Osmanlı’da ki Şeyhülislamlık müessesesi nasıl ki, manevi bir müessese olarak asırlarca hizmet vemişse, bu gün de Diyanet aynı hizmetleri hatta daha fazlasını vermekle yükümlüdür.
Peki, bu nasıl olacak sorusunun cevabı:
Diyanetin; personel izleme, kadro şişirme, yüzeysel Kur’an okumayı öğretme v.b. gibi işleri yapan sıradan bir kurum olma durumundan çıkıp asli görevini öncelemesiyle mümkündür.

Nedir asli görevi?

Dini konularda; cemaatlerin, tarikatlerin veya vakıf dernek başkalarının önünde olabilmek!

İslamı mezarlık ve ahiret inancı hapishanesinden çıkarıp, hayat dini yapmak için içtihatlarda bulunmak…

Yanlış anlamayın mezhep olsun anlamında bir içtihattan bahsetmiyorum!

Müslümanların veya gayri müslimlerin; Dini konularda ilk danışacağı, güvenilir bulacağı, inanabileceği bir kurum olmasıdır asli görevi.

Sıradan Cuma hutbeleri hazırlayan veya iktidarların sözcüsü gibi görüntü veren kurum  olmamalıdır.

İnsanların hayatında karşılacakları probleri ilk danışabilecekleri ve doyurucu cevap alabilecekleri ilk kurum olmalıdır.

Bunu içinde Diyanetin, alimleri, akademisyenleri ve diğer her türlü kaynağı mevcuttur.

Yeter ki bu kaynakları siyasal endişelerden uzak, İslami bir bakış açısıyla harekete geçirebilsinler.
Osmanlı’da devletin yetki vermediği hiçbir postnişin dergah kuramaz, tekkesi olmazdı!
Ya bu gün?

Maaşallah…

Tekkesi ve dergahı olmayan bir ben kaldım neredeyse…
Son olarak, cemaatler, tarikatler, STK’lar, vakıflar ve Dernekler gibi oluşumlar resmi olsun gayri resmi olsun; DEVLETE TALİP OLAN değil, DEVLETTEN  TALEP EDEN olmalıdırlar.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.