“Destursuz Bağa Girenler”

Mehmet Büyükalbayrak

            Son haftalarda, ülkemizin gündemi gibi, şehrizin gündemi de yoğun. Siyasi gelişmeler, belediyelerimizin seçim sonrası yeniden yapılanma çalışmaları, Samsunspor'un averajla kümede kalması ve geleceği, raylı sistemin güzergâhı... Kafalar karışık... Böyle karışık bir ortamda kafanızı daha da karıştırmamak için bugün sizlere bir kitaptan bahsedeceğim. Bu arada kitapta yer alan Ebussuud Efendi'nin fetvalarından da bir kaç örnek sunacağım.

            “Destursuz Bağa Girenler” Orhan Şaik Gökyay'ın 1936 yılından 1982 yılına kadar, değişik yayın organlarında yayınlanmış bazı makalelerini topladığı bir kitabının adı. Kitabın ilk baskısı 1982 yılında yapılmış. Yeni baskısının olup olmadığını bilmiyorum. Kitapta, her konuda kendini bilgiç sananlara verilmiş cevaplar yer alıyor. Bunlardan biri de, Ebussuud Efendi'nin bir fetvasında geçen, yaşlı anlamındaki “pir” kelimesinin ismin -e halindeki yazılışını, haşeret olan “pire” olarak anlayıp, bu vesile ile ecdadını karalamaya çalışan bir prfesöre verdiği yanıttır. Devamında da Ebussuud Efendi'nin fetvalarından örnekler var. İşte bir kaçı:

            “1: Zeyd (bir erkek) avretlerin olduğu cennet bana gerekmez dese ne lâzım olur?

            Cevap: Gerekmezse cehenneme.”

            “2: Hatip zeyd: “kadı, müslüman olmaz; müslüman, kadı olmaz” dese hatiplik etmesi caiz olur mu?

            Cevap: Özellikle günümüzdeki zalim kadılar için dediyse olur; tüm müslüman kadılar için dediyse azli gerektir.”

            “3: Bir mescitte imam olmakla dülgerlik işlemekten hangisi daha üstündür?

            Cevap: Asla namazı bırakmadan sanat işlemek daha makbuldür.”

            Lütfen dikkat: Binbeşyüzlü yılların son çeyreğindeyiz. O günün şartlarında bu fetvaları verebilecek cesareti gösterebilmek, ancak gerçek alimlerin harcı olmalı.

            Bir fetva daha: “ Bir köyün eski mescidi bulunup köy halkına yeterken içlerinden biri onun yanında bir mescit daha yaptırmak istese, eski mescit boş kalır diye onu men edebilirler mi?”

            “Cevap: Eski mescit yetiyorsa birini daha yapmak günahtır...”

            Anlayabilenler için...

            Kitabın dili, bu günkü nesil için ağır olsa da, dilimizin kullanılışı ile ilgili güzel örnekler var. Edebiyatla ilgim, iki aylık bir Türkoloji eğitimi ve meraktan öteye geçemeyeceğinden, haddimi aşmış olmamak için, daha ileri geçmiyeceğim.

            Kitapla ilgili sözlerimi burada noktalayıp, “haddini bilmek”le ilgili bir anekdotu paylaşmak istiyorum:

            Kendini bilmezin biri, şehrin müftüsünü denemek için, münasebetsiz bir şekilde müftüye sorar: “İslâmın şartı kaçtır, söyle bakayım” Müftü istifini bozmaz, “Altıdır evladım” der. Adam yanlışı yakalamanın sevinci ile atılır. “Nasıl olur hocam, işte bilemedin. Say bakalım.”

            Müftü saymaya başlar: “Kelime-i şehadet getirmek, namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek, zekât vermek, bir de haddini bilmek...”

            Adam dersini almış mıdır bilemem, ancak haddimi aşmaktan da Allah'a sığınırım.

            Güzel bir hafta sonu geçirmeniz dileğiyle...

 

*¹ Orhan Şaik Gökyay, Destursuz Bağa Girenler, Dergâh Yayınları Birinci Baskı 1982

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.