DEĞİŞİM

Lütfi Özkan

Doğadaki bazı nesneler her gün bir değişime uğruyorsa,doğanın bir parçası olan biz insanlar da doğuyor,büyüyor,belirli bir noktaya geldiğimizde çevremizdeki yaşamın bize aldırmaksızın farklılığı görüp şaşırıyoruz. Geçmişteki güzel anıları anmak,nostaljiyle kalbimizi cilalamak iyi geliyor.Fakat acı günleri hatırlamak;tekrar yaşayacakmışız gibi unutmaya çalışıyoruz. 

İçinde yaşadığımız çağda değişim denilen olgunun hızı inanılacak gibi değil.Genci yaşlısı yetişmek için zorlanıyor,kimi zaman farkında olmasak da kendimizle savaşmaya başlıyoruz.Ama bir terslik var,nedense hepimiz iç dünyamızdan memnun da dış görünüşümüz sorun çıkarıyor gibi davranıyoruz.Kişi kendisini hep mükemmel görüp,başkalarını sorunun sorumlusu olarak görüyor.Aynalarla dargın olduğunu sandığım bu kişiler,dönüp bir daha içsel bakış atsa kendi eksikliklerini,yanlışlıklarını apaçık görecektir.

Dış görünüşü ne kadar değiştirsek bile iç dünyamız bizim kim ve nasıl bir insan  olduğumuzu çok iyi biliyor.Özel hayat bizden kendimizi değiştirmemizi istiyor,ama biz dışarıdakileri değiştirmenin peşine düşüyoruz.Ve bunun tek yolu kaosun,itiş kakışın tam göbeğinde buluyor,durmak zorunda kalıyoruz.Hayatın karmaşık beklentiler yumağıyla baş edemeyenler çoğu kez en işine gelen sorudan başlıyor, daha iyi göründüğünde kendini daha iyi hissedeceğini sanıyor.

Bugünlerde en çok konuşulan ekonomi.siyaset ve bazı ülkelerde yaşanan iç çatışmalara kafa yorarken öyle bir an geliyor ki,dış görünüşün bir anlamının olmadığını,içsel bir değişim gerektiğini anlıyor.Bu ikilem içinde dinç ve dinamik olunmazsa rekabet şansını kaybetmiş olacağını anlayıp iki yanı hep birbiriyle savaş halinde olacaktır.

60'lı yıllarda savaşmanın karşısına sevişmeyi koyan hippi ruhu başka biçimlere girerek etrafta dolaşıyor olsa da,o hayatı yaşayabilenler neredeyse tükendi.Birinci ve ikinci dünya savaşlarında 100 milyona yakın insan öldü.Bunca insan ne için öldü diye bakarsak, bugün yine hiçbir mantıklı yanıt bulamayız.Gözlerimizin önünde süren terör,ırk,mezhep ve çıkar savaşlarına da aklımız yetmiyor.Belki de insanların değişmek için bir şeyleri değiştirmek,bunca insanın ölümünü örnek alıp hâlâ aynı yolu izliyorlar.Demek oluyor ki insanlık adına bir şey değiştirememişiz.

Hiç soruyor musunuz,neden böyle oluyor.İnsan için değişmek bu kadar mı zor?Kendine savaş açmayı yeğleyen insan,aslında değişimin getireceği bir sonraki zorluktan mı kaçıyor,yoksa dönüp kendine bakarsa görebileceği sonuçtan mı korkuyor?Kaçtığı,korktuğu,o güne kadar getirdiği kendi envanterinin yükünü görmek mi,yoksa duygusal heybesinden çıkabilecek kıyıda köşede kalmış ödenmemiş faturalardan mı kaçıyor?

Önemli kararlar vermek,hamleler yapmak insanı her zaman korkutur.Değişmek yerine,dönüp kendini sabote etmek daha kolay gelir insana.En azından bunun nasıl yapıldığını bilir,defalarca deneyimlemiştir aynı hataları...

 Bilindik hayal kırıklıklarına,tanıdık sonuçların ezberine sığınır yine de değişmez,değişmekten korkar,kaçar.Ona kendinle  savaşma,değiş diyen iç sesini duymamak için yüksek sesle bağırır durur: Savaşa hayır,savaşa hayır,savaşa hayır.Oysa kendisiyle olan savaşı ölünceye kadar sürecektir.
                 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.