DEFOSUZ MÜSLÜMAN OLMAK

Sami Kesmen

Müslümanın farklı kategorisi olmaz. Kur’an iyi müslümanı, kamil mümin olarak tanımlamıştır. Bu da, takva sahibi olan insan demektir.

Amellerinde kusuru olan günahkar olur, bu kusurları kasdi olarak yapan kimse de imani açıdan zayıf kabul edilir.   

Müslümanın hayatını inandığı değerleri belirler. Bu değerlerin en başında gelen, dinin iki temel kaynağı olan Kur’anın mesajları ve Hz. Peygamberin sünnetidir.

Vahyin mesajlarında ne varsa bunların hepsi insanın ihtiyaçlarını karşılamak, huzurunu sağlamak, mutlu bir dünya ve ahiret hayatı yaşamak içindir. Bu kurallara ne kadar uyuluyorsa, o kadar huzurulu ve mutlu olur insan.

Günümüz dünyasının seküler akışı, müslümanın da hayat tarzını etkilemektedir. İslamı din olarak tercih eden veya doğuştan müslüman aile içiresinde büyüyen bir birey, yaşam tarzını inandığı değerlere göre belirlemesi gerekirken; dinin kurallarını bilmeyişi, inanç zayıflığı ve dünya malının süslü oluşuları nedeniyle, defolu bir hayat yaşayabilmektedir.

Müslümanın inandığı din kamil olmasına ragmen, bu dine inanan müslüman defolu olabilmektedir. İslam, tüm defoları ortadan kaldırmışken, İslama inanan müslüman inandığı dinin kurallarını dünyevi kaygılara göre yorumlayabilmektedir. Hatta zaman zaman da dinin gerçeğini görmezden gelerek dünyevi süslere meyil gösterebilmektedir.

Günümüz müslümanın en defolu yanı ve yönü; menfaat ve çıkarları söz konusu olduğu zaman kendini göstermektedir. Böyle durumlarda herkes kendi imanını test etme fırsatı bulabilmekte ve çoğusu da bu testen geçememektedir.

Kul ve kamu hakkının, en önemli uhrevi sualler arasında olduğunu bilen müslüman; kendi menfaat ve çıkarları söz konusu olduğunda, çeşitli bahanelerle ve izafi yorumlarla önüne çıkan fırsatları, hak gözetmeden kendi lehine değerlendirebilmektedir.

 Kul ve kamu hakkının önemini belirtmek için Hz. Ömer efendimizin kendi şahsi işlerini yürütürken devlet mumunu söndürüp kendi imkanlarıyla aldığı mumu yaktığını örnek gösteren ve bununla inandığı din üzerinden övünen müslüman; konu kendisi ve çıkarları olduğunda bu konuda gerekli hassasiyeti gösterememktedir.

Kul hakkına riayet konusunda örnek gösterilen Hz. Ömerin bu örnek tavrını, sanki sadece Hz. Ömere ait bir yaşam tarzı ve müslümanın da övünmesi gereken bir anektod olarak sunmaktadır.

Daha vahim olanı; halkı müslüman olan toplumumuzda, kul ve kamu hakkı yenerek elde edilen dünyalıklar anlatılırken, bunu başarıyla gerçekleştirenler için “İşini bilen adam” denmektedir.

Kul ve kamu hakkı yemek bireysel ve toplumsal bir zulümdür. Zulmün yapıldığı toplumlarda felahı beklemek hayaldir. Bu nedenle; gerek bireysel gerekse kitlesel zulümlerin olduğu bir toplumda rehmet ve bereket olmamaktadır.

Müslüman olduğu halde, kendi menfaat ve çıkarları söz konusu olduğunda çok rahatlıkla yalan söyleyip, haram yiyebilen insanların varlığı toplumu rahatsız etmemekte bu durum marifet olarak da isimlendirilmektedir. Böyle yapan müslüman da, bu davranışı marifet gören  toplum da defoludur.

Menfaat ve çıkarı için dinini satan, kul ve kamu hakkını elde etmek için takla atan,  insanları aldatmak için yalanı ezber anlatan, kendi hesabı söz konusu olduğunda haramı olduğu gibi yutan Müslüman defoludur.

Günümüz müslümanın en defolu yanı da; yalan söyleyip, haram yemesidir. Bireysel ve toplumsal huzursuzlukların önemli bir nedeni de “Yalan ve Haram”dır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.