ÇİVİSİ ÇIKAN DÜNYA

Lütfi Özkan

Her yeni yıldan ümitlenerek,geçen yıllardaki gibi olumsuzluklar yaşamamak için umutlanıp dualar ediyoruz. Giden yıllar içinde acı olaylar maalesef iyilerden çok çok fazlaydı.O nedenle yeni bir yıla yeni bir yıla girdiğimizde tedirginliğimiz umutlarımıza nefes aldırtmayacak şekilde sürüyor.

Yeni yılın daha ilk gününden başlayarak,dünyanın çivisinin çıktığını aklımıza getiren kaygı veren olaylar hiç eksik olmuyor. Üstelik bunlar bir çok alanda aniden beliriyor. Entelektüel dünyanın, finans dünyasının, iklimin, etiğin; kısacası insanlığın çivisi çıkmış, dayanaksız, sert bir fırtınada kopacak durumda...

Elbette koskoca dünyada yüzlerce devletler ve bunların halkları çeşitli etik ,dinsel, mezhepsel farklılıklar içindeler.Kimilerinin yaşam şartları çok iyi,kimilerinin orta,ama çoğununki çağın gerisinde bir sefalet düzeyinde bulunuyor. Yerüstü ve yeraltı kaynakları olanlara da vahşi kapitalizm denilen doyumsuz canavar huzur vermiyor. "Hepsini ben almalıyım" istekleri hem o ülkeyi hem de bütün dünyayı rahatsız ediyor.

Son olarak Suriye ve Libya'da yaşananlar,karmaşık uluslararası sorunların kaynağı olan devletlerin, doymak bilmez güç arayışındaki siyaset ile tercih, şiddet arasındaki orantıyı dengelemekten uzak ve aciz olmalarının sonucudur.

Savaş teorisyeni Prusyalı Clousewitz'in, "Savaş,p olitikanın başka araçlarla devamından başka bir şey değildir. Bir toplumun savaşı mutlaka politik bir durumdan doğar ve politik etken çıkar- Libya'daki politik koltuk kavgası- işte bunun içindir ki savaş politik bir eylemdir." şeklindeki önemli açıklamasını belki de bu günlerde tersinden okumak gerekir. Politika, her şeyden önce sürekli bir durum olan savaşın başka araçlarla devamıdır ve politikanın doğası savaşa ait olan bir eylemdir.

Dünyanın bir çok yerinde durum böyle olduğu içindir k ,tarihin biz öğrettiği zorluklara karşı savaşmanın ortaya çıkardığı felaketleri ve hasmının (rakibinin) güçlü yanlarına karşı doğrudan mücadele etmek yerine ya başka ülkeleri maşa olarak kullanıyorlar ya da öneminin farkına varamıyoruz ve savaşı normal görmekteyiz. Burada önemli sorun savaşların insanlık için ortaya koyduğu felaketleri kanıksamış olmamızdır. "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" düz mantığından kurtulmamışlık savaşların yıkıcı alevleri toplumların büyük bölümüne  ulaşmıyor olması ve dolayısıyla sosyal anlamda bizlere bulaşmamış görünüyor. Ama unutulmamalı ki savaş nerede olursa olsun maddi manevi etkilenmemek söz konusu olamaz. Bu durum en azından insanlığın son büyük şiddetli travması olan İkinci Dünya Savaşı'ndaki yıkımın  sonuçlarını bir kez daha düşünmemiz gerekir.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra büyük oyuncuların siyaseti silahlı çatışmanın devamı olarak görmelerine karşın artık klasik "savaş ilanları"nı görmüyoruz .Örneğin ABD sürekli bir savaş halinde olmasına karşın en son 1942' de Romanya'ya resmen savaş ilan etmiş. İlginçtir Kore ,Vietnam, 1 ve 2. Körfez Hareketleri ile Afganistan'daki operasyonlarda savaş ilanı yoktur .Günümüzde devletler, savaş ilanının hukuki, siyasi,t oplumsal ve uluslararası ilişkiler açısından getireceği ağır sorumluluklardan kaçmayı düstur edinmişlerdir. Ama bu durum silahlı çatışmalara dahil olmanın cazibesini ortadan kaldırmıyor. Günümüzde savaşın doğası,geçmişte dolduğu gibi net bir düşman tanımlamasını ortadan kaldırmıştır. Düşmanlar muğlaklaşmıştır.

Ortadoğudaki büyük karışık ve karanlığın içinde yüksek gerilim devam ederken Türkiye'nin artık olaylara sağduyuyla, devlet aklıyla bakması, ulusal dengelerimize öncelik verilerek dikkatli bir politika izlenmesi gerekmektedir. 

İstiklal ve kendi ülkesini koruma savaşının dışında tüm savaşların galibi yoktur.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.