Birbirini yiyenler

Birbirini yeme hastalığı insanlık tarihi kadar eskidir…
İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem (a.s.)"in oğulları Habil ve Kabil"le başlar…
Her dönemde birbirini yiyenler, yemek isteyenler veya yiyemeyip boğulanlar olmuştur.
Türk Milleti 80"den fazla devlet ve 16 imparatorluk olmak üzere yaklaşık 100 defa bağımsız devlet kurmuş ama tahmin edersiniz ki 99 tanesini de yıkmıştır.
Bu devletlerin yıkılış sebeplerine baktığımız zaman, tamamına yakını birbirini yeme alışkanlığından batmıştır…
1876–77 Osmanlı Rus savaşlarında Mehmetçiklerimiz cephelerde aç susuz savaşırken, o günün başkenti İstanbul"da üst düzey askeri ve sivil erkân birbirini yiyordu…
Ne Plevne"ye ne Kars ve Erzurum"a doğru dürüst yardım gönderilmedi ve akıbet Balkanlar ve Kafkaslar elden çıktı…
I.Dünya harbinde; Üç ittihatçı paşa Osmanlıyı savaşa sürükledi, Çanakkale"de, Galiçya"da, Kutülamare"de şanlı Mehmetçik destanlar yazdı ama sonuç ne?
Osmanlı devleti battı, milyonlarca vatan evladı, şehit ve esir oldu…
Ardından İstiklal harbimiz başladı…
Atatürk"ün önderliğinde yapılan o destansı harbimizde bile birbirimizi yemeyi terk etmedik…
Asker cephede çarpışırken, cephe gerisinde eşkıyalık yapanlar yokmuydu?
Şimdi de gelelim günümüze:
Son 30 yılı yaşadım ve iyi hatırlıyorum ki hep birbirimizi yemekle geçti…
Tabii ki insan olan yerde ihtilaflar da olacak demeyin!
İnsanlar ihtilaflarını medenice çözerler böyle ihtilaflar da rahmettir zaten…
Kavga, gürültüyle, ülkeye ve kurumlara zarar vererek çözülmek istenen ihtilaflar insani olamaz.
Sırf ülkenin ve kurumların huzurunu bozmak, halkın tercihlerini yok saymak, biz böyle yaparız olur mantığıyla hareket etmek de ülkeye ihanet değil midir?
Hani bir hikâye vardır:
Kesilen ağaca sormuşlar neden üzgünsün diye?
Ben baltanın demirine kızmıyorum ama sapı bendendir ona çok üzülüyorum der.
Beni üzen de ülkeye bilerek veya bilmeyerek zarar verenlerin bizden olmasıdır…
Ama üzüntülerimi hafifleten bir nedenim var benim, hatta yaşama umudum…
Her karanlıktan sonra aydınlık veren rabbime hamdolsun…
(Hamdetmek anayasaya aykırı olmaz inşallah, köşemiz kapatılmasın da! )…
Karanlıklar olmasa aydınlığın değerini nereden bilirdik ki…
Hayatın zevki de bu galiba;
Bundan sonrasını da ister genel siyasete sayın isterseniz yerel siyasete…
Biyolojik yaşamda; tilkiler, kurtlar, aslanlar, tavşanlar, yılanlar ve sırtlanlar olacak…
İnsanların içinde de; dürüstler, mertler, hırsızlar, namertler, ödlekler ve dönekler olacak…
Kimisi parsa kovalayacak kapmak için kırk takla atacak, insanlığından taviz verecek, kimi günlük geçim derdinde onuruyla iş arayacak…
Kimi partilere girip siyasette faydalı olmaya çalışacak, kimi de siyaseti veya partiyi karıştıracak…
Hadi bunlar hep olacak da…
Her hafta bir tarafa dönen, 360 derece dönüp tekrar aynı yere bakar duruma geldiğinden, dönmedim diyenleri ne yapacağız?
Onları Allah"a mı yoksa ahlak disiplinine mi havale edelim!
Ya da niçin hızlı döndüklerinin dünyevi sebeplerini mi araştırsak! 
En iyisi hiç araştırmayalım, nasıl olsa bir gün düştükleri tuzağı anlayıp konuşurlar…
Sadece sabredelim ve bir tilkinin tüm tavşanları tek torbaya nasıl koyduğunu, yılanı da ip gibi kullanıp torbanın ağzını bağladığını sonra da torbayı sırtlanlara niçin ikram ettiğini görelim…
Tilki kim diye de bana sormayın, torba açılınca tavşanlara sorarsınız…
Kurt nerede mi? Aslanların yanında tavşanların akıbetini düşünüp, yazık oldu demekte