BİR MÂNEVÎ ÖNDER OLARAK ORD. PROF. DR. ALİ FUAT BAŞGİL/3

M.Halistin Kukul

BİR MÂNEVÎ ÖNDER OLARAK ORD. PROF. DR. ALİ FUAT BAŞGİL/3

(Dünden devam)

Bu süre içersinde, Türkiye'de ve dünyâda önem arzeden eserlere imza atar. Bunlar:

1. La Vie Juridique des Peuples -1939;

2. Klâsik Ferdî Hak ve Hürriyetleri Nazariyesi ve Muasır Devletçilik Sistemi -1938;

3. Esas Teşkilât Hukuku Dersleri (3 cilt) -1940;

4. Türkiye İş Hukuku- 1940;

5. Vatandaşın Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Müracaat Hakkı- 1944;

6. Hukukun Ana Müessese ve Meseleleri - 1947;

7. Cihan Sulhu ve İnsan Hakları -1948;

8. Türkçe Meselesi -1948;

9. Vatandaş Hürriyeti ve Bunun Teminatı - 1948;

10. Gençlerle Başbaşa -1949;

11. Demokrasi ve Hürriyet -1949;

12. Din ve Laiklik- 1954;

13. Vatandaş Hak ve Hürriyetlerinin Korunması ve Anayasamızın Eksiklikleri (2 cilt) -1960;

14. 27 Mayıs İhtilâli ve Sebepleri- 1963;

15. La Question de Detroits (Boğazlar Meselesi-Doktora Tezi), 1928;

16. Demokrasi Yolunda- 1961;

17. İlmin Işığında Günün Meseleleri-2014

Söz bu noktaya gelmişken, ilmî eserlerinden sâdece bir kaç örnek sunmakla iktifâ edeceğim. Bu kadarı bile, O'nun, nasıl bir numûne insan olduğunu ve nasıl bir üstün maksat ve hedefe yöneldiğini îzah için yeterlidir:

"Demokrasi, her şeyden evvel bir gönül işi ve bir içtimaî terbiye meselesidir...bu terbiye ise, aile yuvasından ve ilk mektepten başlar, fert ve devlet münâsebetlerinde kemalini bulur." (13)

"İyiliği ve adâleti sevecek, kötülükten ve zulümden nefret edeceksin. Yalnız nefret edip durmayacaksın, hem de onunla mücâdele edeceksin: muktedir isen elin, kolunla; değilsen sözlerin ve yazılarınla; buna da muktedir değilsen kötülük ve zulüm yapanlardan yüz çevirip onlara selâm vermemek ve merhaba dememek suretiyle mücâdele edeceksin. Bahtiyar o memlekettir ki, vatandaşları bu terbiye ile bezenmiştir."(14)

"Herkes bilir ki; ilim, kudret helvası gibi gökten inmez. Âlim ot gibi yerden bitmez. Âlim yetişmek için, mânevî bir hava, iklim ve muhit ister. Herkesin bilmesi lâzımdır ki, emniyet, hürriyet ve adâlet olmayan bir yerde, ilmin istediği hava, iklim ve muhit yoktur. Bunların yok olduğu yerde ise, hizmet, feragat ve hasbîlik yoktur. Bunlarsız da ilim doğmaz ve âlim yetişmez." (15)

Üçüncü olarak ele alacağım husus, Başgil'deki Türkçe Sevdâsı'dır. Bâzıları, ne yazık ki, bu mes'eleyi, ya hafife alır yâhut da sâdece millî bir mes'ele olarak kabûl eder. Dil yâni lisân mes'elesi, aslında, hem dînî ve hem de millî bir mes'eledir.

Kur'ân-ı Kerîm'de yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Gökleri ve yeri yaratması ve dillerinizin çeşit çeşit, renklerinizin türlü türlü oluşu da yine o delâildendir. Şüphesiz bunda, bilgisi olanlar için, elbette âyetler vardır." (16)

Demek ki, dilimiz Türkçe'nin korunması ve geliştirilmesi, bize, dînî / Kur'ânî bir emirdir.

Başgil, ilk baskısı 1948'de yapılan Türkçe Meselesi adlı eserinde şöyle diyor:

"Benim nazarımda ve tarihin öğrettiği hakikatler önünde, bu memlekette "Osmanlıca" ve "Öz Türkçe", beyaz Türkçe, Kızıl Türkçe...gibi birkaç dil yoktur. Nitekim bu topraklar üstünde Osmanlılar, Öz Türkler...diye kimi, Bizanslılar gibi, gelip geçmiş; kimi de nereden gelip ne idüğü belli olmayan bir çok millet yoktur.

Bu topraklar üstünde bir tek millet vardır: Muhtelif soy unsurlarının uzun bir tarih vukuatı ve istihaleleri (başkalaşmaları) içinde ve bir çok rûhî ve içtimaî faktörlerin yumruğu altında yuğrulup Türk

ekseriyetinin kanı, inancı ve kültür ile kaynaşmasından hasıl olan ve ülke hududları Lozan muahedesiyle çizilen bugünkü Türk milleti. Bu milletin de bir tek dili vardır: Yerli ve yabancı muhtelif dil elemanlarının tarih kazanında kaynaya kaynaya helmelenip (iyice pişip) hamur olmasından meydana gelen ve her büyük milletin dili gibi, iç ve dış mantığının icaplarına göre, yavaş fakat devamlı bir tekâmül süzgecinden geçerek süzüle süzüle bugünkü berraklığını bulan memleket dili Türkçemiz. Sayısız fikir ve kalem sahibi nesillerin asırlar içinde göz nûru dökerek karınca sabrıyla işleyip şimdiki inceliğine eriştirdiği atalar mirası Türkçemiz. Çatısı ve yapısı itibarıyla dünyanın en modern, âhengi ve edâsı itibarıyla en şirin, sadası ve telâffuzu itibarıyla dünyanın en hoş ve tatlı dillerinden biri olan Türkçemiz..

Millî kütüphânemizi dolduran ve bugünlerimizi dünlerimizin asaletine bağlayan, ilmî ve edebî sayısız kitapların ve kitabelerin sessiz ve mukaddes dili Türkçemiz. Her kelimesinde asil bir milletin en az bin yıllık bir tarihinin biriktirdiği mânâ ve hâtıralar saklı bulunan lisan şekline girmiş millî ruhumuz, hararet ve heyecan ocağımız, ana baba dili canım Türkçemiz. Çocuklarımızın evde ana babalarıyla, mektep koridorlarında hocalarıyla, herkesin sokakta, pazarda, iş üzerinde ve ahbaplık ederken birbiriyle konuşup anlaştığı millet malı ve amme patrimuvanı (kamu mirası) Türkçemiz...

(...) Benim, sizin, hepimizin müşterek dili ve millet ocağımızın ateşi Türkçemiz budur."(17)

Başgil Hoca, Türkçe Meselesi adlı kitabının Önsözü'nde de, uydurma kelimelerin millî ve mânevî bünyemizi rahatsız edişini şu satırlarla hulâsa eder:

"Biliyorsunuz ki, son zamanlarda millî dilimizde yok yere ihdas edilen buhran devam etmektedir. Mektep, kanun, mahkeme ve her çeşit resmiyet yolu ile zorla tutturulmaya çalışılan uydurma dil daha şimdiden nesiller arasında korkunç bir ayrılık meydana getirmiş ve milletin mânevî bünyesinde iyileşmesi güç yaralar açmıştır."(18)

Ne yazık ki, bu "uydurma dil buhranı" ve buna bağlı olarak "korkunç ayrılık", bugün de bütün hızıyla devam etmektedir.

(Devamı yarın)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.