Atatürk'e mektup var!

Samsun gençliği, yüreğine sığdıramadığı Atatürk sevgisini yazıya döktü. Kimisi hüzünle, kimisi heyecanla kimisi de coşkuyla anlattı duygularını. Fakat herbirinin tek ortak özelliği vardı; Kurtuluş meşalesinin yakıldığı 'Güneşin Doğduğu Şehir" de yani Sams

Yüreklerine sığdıramadıkları Atatürk sevgisini kağıda döktüler

Cumhuriyet Kadınları Derneği Samsun Şubesi, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı'nda anlamlı ve güzel bir etkinliğe imza attı. Lise kategorisinde öğrenim gören öğrenciler arasında düzenlenen kompozisyon yarışmasıyla, Samsunlu gençlere Atatürk sevgisini anlattıran dernek, dereceye giren öğrencilere Nutuk hediye etti. "Atatürk'e Mektuplar" adı altında düzenlenen ve çok sayıda öğrencinin başvurduğu yarışmada birbirinden güzel ifadelerle Atatürk sevgisini yazıya döken gençlerden dereceye girmeyi başaran dört öğrencinin Atatürk'e atfen yazdıkları kompozisyon mektuplarını yayınlıyoruz. İşte kurtuluş meşalesinin yakıldığı Samsun'da öğrenim gören bilinçli gençliğin Atatürk'e hitaben kaleme aldığı birbirinden değerli dört mektup:

BİR HIÇKIRIĞIN TEBESSÜMÜ

Fadime Uzun, Ticaret Meslek Lisesi

Hissedersin hani gözlerine karanlık ağlar örmüşler. Bir türlü kıramazsın damla damla umutsuzluk akar kalbine... Kabus dolu uykularımda güneşi gözlerimde gördüğüm adam. Dağlar gibi dalgaları sırtında taşıyan Paşa. Kör yılları, dilsiz ayları deviren Kemal. Tüm şarkın atası! Tüm kitapların ikinci sayfasını çok seviyorum şimdi. Ve seviyorum dalgalı bayrağın ardındaki o komutanı. Artık merak da etmiyorum neden arkasında diye. Biliyorum ki o güneşi ellerine aldı, yıldızları gözlerimize çizdi. Yurdumun kanayan toprağında kardelendi. Ağlayan semalarımızda mendil, biten kurşunumuzda umuttu o. Ama bir heykelken vatan, yüreklerine şiir misali akandı. Dudaklarımızdaki Akif'in mısraları, avuçlarımızdaki bir tutam sevdaydı. Şimdi nasıl bayrağımızı rüzgara hasret bırakırız, marşımızı suskunluğa mahkum ederiz? Nasıl geçmişimizi sileriz gönül denizimizden? Nasıl "Milletin bağrında temiz bir kuşak yetişiyor. Bu eseri ona bırakacağım ve gözüm arkada kalmayacak" sözleri dudaklarından dökülürken, bu vatanın tenhalarından sır oluruz? Nasıl onun bu derin uykusunda terini silmeyiz? Onlar imanı, bağımsızlığı, vatanı çekmişler göğe, nasıl yukardan bakarız sadece? Akif'in mısralarında gezinirken kahramanlığımız, biz nasıl dudaklarımıza mührü çekeriz? Hayır, o derin bir uykuya dalmış olabilir, ama ruhu hep bayrağın dalgalandığı göklerde, istiklalin haykırıldığı yerde. O'nun sonsuzluğa daldığı an bizim uyanmamız gerek. Adımlarımızın koca cihana "İşte Bu Türk Gençliği" dedirtmesi gerek, O'nun kemiklerinin kan kusmaması, gözyaşlarının mavi mavi akmaması gerek...

Biliyor musun? Eğer zaman bulutuna binmeseydik üzerine doğru yağmak isterdim. Yıldırım dolu gözlerine değmek, cenkte söylediğin sözlerle eşleşmek isterdim. Ve birden fazla ömür isterdim ömrüme katmak için. Uykular isterdim güneş doğduğunda senin de vatana doğduğun. Şarkılar olmak isterdim, gönlünde bestelenen. Ölmemeni, deniz taşan gözlerinin durulmamasını isterdim. Ve isterdim Mustafa Kemaller'in tükenmemesini, seninle birlikte sonuncusunun efsaneleşmemesini... Bir toprağa, bir nasırlı ellerime bakardım küçükken. Toprak kanı, ellerim acıyı fısıldardı. Sonra sen göğe bakmayı öğrettin. Puslu gecelerin sağır sessizliğini bakışlarınla vurmayı öğrettin. Çare bilmez dertleri silmeyi, bir dolu cahilliğin tohumunu ezmeyi öğrettin. Çıldırmış bestekarların en sırlı notası olmayı öğrettin. Bir ressamın gençlik kokan resmi olmayı örettin. Yağız delikanlılara Mehmetçik, al yazmalı kızlarımıza bir Elif, bir Nene Hatun olmayı öğrettin. Sen suya yazı yazmak kadar zor, gece doğan güneşe dokunmak kadar uzak bir masalı yüreğimize akıttın yüreğinden. Sen bize tek yumruk olup, karanlık bulutların kan ağlamasını öğrettin. Koca bir yurdun tozlu yollarında, akan derinin şırıltısında, şehit analarının göz pınarlarında olmayı öğrettin. Ve öğrettin bine bir olsan da yılmamayı... Gördüğüm ağaçların bir gün elimde kalem olacağını bilmezdim, kopardığım çiçeklerin demet olacağını, yürüdüğüm yollarda iz bırakacağımı beklemezdim. Hiç düşünmezdim dayısının tarlasında kargaları kovalan çocuğun Mustafa Kemal olacağını, arkasından Atam diye ağlayacağımı.


KENDİMDEN ÇOK SEVDİĞİM ATAMA,

Samet Kürşat Yılmaz, Samsun Milli Piyango Anadolu Lisesi

ATAM! Ben küçükken sizi çok yüzeysel tanıdım. Çünkü öyle anlattılar. En iyi bildiğim anınız ise ilkokulda her sene kitaplara konulan tarlaya giren kargaları kovalama anınız. Bu doğru ancak bunun kadar doğru olan şeyler varsa da onlar şunlardır; küçükken harçlığınızın yarısını kitaplara verirmişsiniz. Bu kitaplar sayesinde belki de şu anda üstünde gururla yaşadığımız her santimetresi atalarımızın kanıyla sulanmış bu toprakları bize verdiniz. Ama ben çocukken kitap okumayan ve sadece televizyon izleyerek söz ediyorum Atam. Ben Kürşat Yılmaz, lise iki öğrencisiyim Atam. Bazen düşünüyorum da sizin yerinizde başka biri olsa yine kurtulur muyduk bütün cihan üstümüze yüklenirken, çıkabilir miydik o karanlıktan tertemiz aydınlığa? Sanırım olmazdı. En azından bön böyle düşünüyorum. Sizin gibi bir lider döneminde yaşamak isterdim. Gerçek bir lider görürdüm en azından. Siz Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı iken Türkiye BM'ye davet ediliyor ve BM'ye davet edilen ülke; Türkiye bugün AB denilen Avrupa ülkelerinin oluşturduğu topluluğa girmek için birçok taviz veriyor. Yani sizin vefatınızdan sonra çok şey değişti. Ekonomi kötü. İnsanlar ekmek alacak para bulamıyor.

Cumhuriyet kurulalı seksen beş yıl oldu ve günümüzde hala laiklik tartışmaları var. Halka benimsetmek istediğiniz ilkelerinizi bilen çok insan var ama benimseyen insan sayısı çok az. Bu ilkeler bir bütün olduğu gibi, halkı koparan değil, tam tersine halkı birleştiren ilkelerdir. Ama günümüzde bu ilkeleri siyasi bir koz olarak kullanan zihniyetler bu ilkelerin esas amacının kaybolmasına sebebiyet vermektedir. Günümüzde hala laikliği dinsizlik olarak görenler var. Bu çok yanlış laik olan bir devlette egemenliğin kaynağı tanrı değil beşerdir. Bu yüzden kararlar toplumun her kesiminin yararı için alınır ve uygulanır. Devletçiliğin temel ilkesi "Devlet menfaatleri birey menfaatlerinden önce gelir" sözüdür. Ülkemizdeki büyük sorunlardan biri ise eğitim durumunun düşük olması. Kitap okuyan insan sayısı çok az. İnsanlar kitap okumaktansa televizyon izlemeyi tercih ediyorlar. Televizyon şöyle kısaca radyonun resimlisi Atam. Zatı alinizin de çok iyi bildiği gibi eğitimsiz ve cahil bir halkı kullanmak, sömürmek çok kolaydır. Çünkü okumayan bir insanı ufak bir yalanla kandırabilirsiniz ama eğitimli insan gider araştırır ve doğrusunu öğrenir. Bu mektubu belki okuyamıyorsunuz ama hissettiğinizi biliyorum. Siz bizim ve kalbimizde ve aklımızda yaşıyorsunuz. Dualarım ve kalbim sizinle. Saygılarımla...


SANA YAZIYORUM

Fulya Zorlu, Özel Samsun Final Okulları

Sesini cızırtılı kasetlerden; yüzünü, keskin bakışlarını görmek yetmiyor artık! Günden güne özlemin artıyor ülkenin her yerinde. Adımın Fulya oluşunu bile sana borçluyum. Ya olmasaydın? Ya azmin, o yılmaz inancın olmasaydı? Acaba adım "Micchel mi olurdu yoksa Maria mı?" Cinsiyetimden dolayı gizlenmek, utanmak zorunda kalmıyorsam sayende. Sıralarda oturabiliyorsam, seçip seçebiliyorsam devrimlerindir nedeni Atam! Bu kalem, bu kağıt ne şanslıdır ki; onları kullanarak sana ulaşıyorum. 1919'da Samsun'a çıktığında demişsin: "Bütün ümidim gençliktedir" diye. Aradan geçmiş tam seksen dokuz sene. Korkarım sana günümüzü anlatmaya. Dayanamam derin, mavi gözlerindeki hüzne! Yaptıklarını düşününce yaşamak hırsızlık gibi geldi bana. Bu yüzden utanırım sana günümüzü anlatmaya. Ama bilirim ki sen gerçekleri istersin bizlerden. Karşındaki resmine bakmadan yazıyorum, yapamam yoksa!

Bu dünyadaki varoluş sebebini bilmeyen, tarihinden bihaber, bastığı toprağın her karışının kanla sulandığını unutan, fikirlerini değil yumruklarını konuşturan, bencilliği sınıra dayanmış bir gençliğin içinden sana yazıyorum umudumu, hasretimi ve kalbimi. Şimdi çatmış kaşlarını bana bakıyorsun biliyorum. Kıyafeti, konuşması ve zihniyeti taklit bir gençlik yok sadece bu memlekette! Bizler varız, devrimlerinin izinde ve daima ileriye bakan bizler! Yani Atatürk gençliği, yani SEN! Senin kurduğun bu ülkede, senin izinden yürüyen gençler olarak; Samsun'da doğan bu güneşi asla söndürmeyeceğiz. Emanetin olan Cumhuriyet nefesimizdir. Devrimlerin bizleri aydınlatan bir meşale. İrkilmez, korkmaz kimseden Ata'nın genci. Bağnazlık ve tutuculuk karşısında dimdik duruyoruz bir ağaç gibi. Sen rahat uyu! İlkelerini ebediyete dek muhafaza edecek gençler var bu ülkede. Her ölüm erkendir, biliyorum. Ve bazı ölümlere ağlamak yetmez. Ve hepsi de acıdır yaşayana. Ama bu kadar da erken olmamalıydı.


SANA MAHÇUBUZ ATAM!

Emrah Üzen, Yeni Samsun Lisesi

Cumhuriyetimizi kurdun, bizlerin bağımsızlığını ilan etin, bizlere ayrıcalık tanıdın; "Ey Büyük Atatürk, açtığın yolda gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim!" dedik, her sabah. Ancak biz sadece dilimizle söyledik bunu, beynimiz mesajı almadı. Yok oluyoruz karanlık bir yolda, yönümüzü saptırdık, amacımızı şaşırdık, bu zor yolda. Artık zorlukların üstesinden nasıl gelineceğini bilemiyoruz. Senin bıraktığın gençlik eski gençlik değil artık. Kurtuluş Savaşı'nda bizi silahla, bombayla yıkamayan düşman artık bizi yönetiyor. Kültürüyle, diliyle, ahlakıyla daha doğrusu ahlaksızlığıyla etkiledi gençliği. Şu anda bir Avrupa Birliği'dir tutturduk gidiyoruz. Ona ne gerek var ki biz zaten onlardan bütün kötü şeyleri aldık, acaba alamadığımız birşeyler daha var mı ki halen uğraşıyoruz... Ey Büyük Atatürk, Sen yoksun amaç yok! Yapılacak hiçbirşey de yok sanırım. Vatan toprağı çağdaşlaşma adı altında düşmana bırakılıyor. Artık kendi insanımız değil, Birinci Dünya Savaşı düşmanlarımız bize, vatanımıza; vatan topraklarımıza. Nasıl aratıyorsan kendini, gençliğin başıboş, kendinden utanıyor! Sen bize bağımsızlığı hediye ettin, vatanı emanet ettin. Ancak biz senin emanetine sahip çıkamadık cumhuriyetimizi yerince koruyamadık. Şimdi senden af diliyor, hatamızı anlıyoruz!...


Erhan Koçak

GÜNCEL Haberleri