İnsanoğlunun en kıymetli sermayesi akıldır. Zira akıl, insanı hayvandan ayıran en temel vasıf; vahyi anlamanın, hikmeti kavramanın ve toplumu inşa etmenin vazgeçilmez aracıdır. Kur’an-ı Kerim, aklı; inancın ve sorumluluğun ölçüsü olarak belirlemiş, pek çok ayette “akletmez misiniz?”, “düşünmez misiniz?” diyerek akla hitap etmiştir. Bu, aklın, kaba kuvvetten üstün olduğunu, yumrukla değil hikmetle inşa edilen bir hayatın İslam’ın özüne daha uygun olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de yaklaşık elliden fazla yerde “akletmek” vurgulanır. Bakara Suresi 44. ayette, “Siz başkalarına iyiliği emredip de kendinizi unutur musunuz? Hâlbuki kitabı okuyorsunuz. Hiç aklınızı kullanmaz mısınız?” buyrularak, akılsızca yapılan davranışların eleştirildiği görülür. Aynı şekilde Enfal Suresi 22. ayette, “Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, aklını kullanmayan sağır ve dilsizlerdir.” denilerek, aklın kullanılmamasının insanı değersizleştirdiği vurgulanır.
Hz. Peygamber (s.a.v) de aklın önemine dikkat çekmiş; “İnsanın aklı ne kadarsa dini de o kadardır” (Beyhakî, Şuabü’l-İmân, 4/308) buyurarak akıl ile din arasında sıkı bir bağ kurmuştur. Yani iman, sadece körü körüne bir bağlılık değil; akıl, muhakeme ve hikmet ile beslenen bilinçli bir tercihtir.
İmam Şafiî hazretlerinin şu menkıbesi meşhurdur. Gençlik yıllarında, Medine’deki ilim halkalarında bir mesele üzerine tartışma olur. Bir delikanlı bağırarak meseleyi yumrukla çözmek ister. İmam Şafiî gülümser ve şöyle buyurur; “Yumruklar fikirlerin yerine geçseydi, en doğruyu pehlivanlar bilirdi.” Bu söz, aklın yumruktan güçlü olduğunu veciz biçimde ortaya koyar. İmam Şafiî, o gün tartışmayı sadece bilgiyle kazanır ve delikanlı susmak zorunda kalır.
Bir başka menkıbe, Hz. Ali (r.a) ile bir gencin arasında geçer. Bir bedevi, Hz. Ali’ye gelip: “Ey Ali! Gücüm yerinde, düşmanım var. Onu susturmak için ne yapayım?” der. Hz. Ali şöyle cevap verir; “Dilinle dövüş, aklınla yen. Kılıçla yenersen sadece susar; ama akılla yenersen sana hayran olur.” Bu söz, aklın sadece çatışmayı değil, gönülleri de kazandığını gösterir.
Bugün dünyada yaşanan savaşlar, ayrışmalar, şiddet ve düşmanlıkların temelinde aklın devre dışı bırakılması vardır. Kaba kuvvetle hak aranırken, adalet kaybolur; yumrukla hüküm verilirken, hikmet boğulur. Oysa bir toplumun yükselişi; akıl ve hikmetle kurulan sistemle, düşünceye ve eğitime verdiği değerle olur. Yumruk bir kişiyi susturabilir ama fikirleri öldüremez. Ancak akıl; kalpleri fetheder, milletleri diriltir, sistemler kurar.
İslam tarihinde Medine Sözleşmesi, Hudeybiye Anlaşması, Hz. Ömer’in kadılık düzeni hep akıl ve hikmetle kurulmuş adalet örnekleridir. Hz. Peygamber (s.a.v), Hudeybiye’de aklıyla, o gün bazı sahabilerce zayıf görülen bir anlaşmayı kabul ederek yıllar sürecek bir barışın ve fetihlerin kapısını açmıştır.
Kaba kuvvet geçicidir, akıl ise kalıcıdır. İslam, aklı merkeze alan bir medeniyet inşa etmiştir. Kuran’ın “akletmez misiniz?” çağrısı, her Müslümanın yol haritası olmalıdır. Bir yumrukla duvarı kırabilirsiniz ama o duvara sevgiyle bir pencere açamazsınız. Pencereyi açacak olan; merhametle yoğrulmuş bir akıldır.
Bugün toplumsal dönüşüm, eğitimden ahlaka kadar her alanda ancak aklın rehberliğinde, vahyin ışığında mümkün olacaktır. Akıl olmadan iman kuru taklit, fikir ise ham bir hevestir. İslam, aklı; yumruğun üstünde tutar. Çünkü hakikat, güçle değil; hikmetle anlaşılır ve yaşanır.
Aklı güçlü olanın yumruğa ihtiyacı yoktur; yumruğa ihtiyaç duyan ise henüz aklını tam kullanamamıştır. Kuran bu konuyu; aklını kullanmayanların başına pislik yağar ilahi mesajıyla tanıtmaktadır. Bugün, aklın; silahtan ve yumruktan daha güçlü olduğunu gösteren bir dünya nizamına ihtiyaç vardır. Bunu sağlayacak kodlama İslam’dadır ve imanlı gönüller aklını kullanarak bu sistemi kuracaktır.
AKIL GÜCÜ…
İlk yorum yazan siz olun