AİLE İÇİ KUL HAKKI...

Sami Kesmen

Evlilik; iki bedenin değil, iki kalbin ve iki imanın birleşmesidir. Nikâh; sadece bir sözleşme değil, Allah katında verilen bir sözdür. Kur’anda, “Onlarla güzel geçinin” (Nisâ 4/19) buyurulmaktadır. Bu emir; sadece fiziksel davranışları değil, iç dünyadaki sadakati, merhameti ve ilgiyi de kapsamaktadır. Çünkü evlilikte kul hakkı; eşin gönlünü ihmal etmek, sevgiyi eksiltmek, ilgiyi kısmak, güveni zedelemektir. İlgiye muhtaç bir kalbi görmezden gelmek, güvenilen bir gönlü kırmak, sessizce uzak durmak da; kul hakkına dâhildir. Zira kalbi kırılan bir eşin duası; doğrudan Arş’a ulaşır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Mazlumun duasından sakının, çünkü onun duası ile Allah arasında perde yoktur.” (Buhârî) buyurarak bu inceliği vurgulamıştır.

Evlilikte kul hakkı sadece maddî yükümlülükleri yerine getirmemek değildir; manevî açlığı da gidermemektir. Aynı sofrada oturup da kalben uzak olmak, aynı yastığa baş koyup da ruhen ayrı yaşamak; sevgiyi esirgemektir. Eşin gözyaşı; bazen sessiz bir feryattır. Her gözyaşı bir duadır; özellikle bir kalp, sevgisizlikten ağlıyorsa, o dua Allah’a ulaşır. O da, “Bu kulumun hakkı yendi” derse, işte orada sonuç vahimdir. Yüce Allah, “Kadınlar sizin için bir elbisedir, siz de onlar için bir elbisesiniz” (Bakara 2/187) buyurmaktadır. Elbise fiziki olarak; korur, örter, sarar ve ısıtır. Eşlerin birbirine elbise olması; sadece birlikte yaşamak değil birbirinin mahremiyetine, sırrına, kalbine sahip çıkmaktır.

Günümüzde, modern çağın etkisiyle insanlar birbirini duymamaya başlamıştır. Evlilik; bir yarış ya da gösteri alanı hâline gelmiş, eşler birbiriyle rekabet yarışına girmiştir. Oysa evlilik; paylaşmaktır, birinin derdi diğerinin duasına dönüşmedikçe o yuvada bereket olamaz. Yatak birliği kolaydır, gönül birliği ise; emek, sevgi, ilgi, sabır ve dua ister. Hz. Peygamber (s.a.v.), “Sizin en hayırlınız, ailesine en hayırlı olanınızdır.” (Tirmizî) buyurarak, ahlâkın ölçüsünü en yakın dairede, yani evde belirlemiştir. Ailesine kötü davranan, dışarıda ne kadar iyi görünse de, Allah katında değer kazanamaz.

Evlilikte en ağır kul hakkı; aynı yastığa baş konulan insanın kalbini hiçe saymaktır. Çünkü kalp; Allah’ın evidir, oraya haksızlıkla girilemez. Eşinin sevgisine ihanet eden, güvenini boşa çıkaran, ilgisini eksilten; aslında kendi ahiretini karartmaktadır. Zira evlilikte sadakat; sadece bedenin değil, ruhun da ahdidir. Allah katında helal kılınan bir birliktelik, kul hakkıyla kirlenirse; bereketini kaybeder. Gerçek huzur; eşini razı etmektir. Çünkü eşlerarası rıza; rahmete vesiledir.

İnancımız odur ki; Allah, kul hakkını affetmez, ancak kul affederse affeder. Bu yüzden eşinin gönlünü hoş tutmak, ibadetlerin en büyüğüdür. Evlilik; sevgiyle kurulmaz, sadece sevgiyle korunur. Gönlü kırılan bir eşin sessizliği, ilahî bir şikâyettir. O yüzden, “Ben haklıyım” demekten önce, “Acaba kalbini kırdım mı?” diye sormak gerekir. Evlilikte kul hakkı; sadece dünyevi bir vebal değil, ahiret yüküdür. O yükü hafifletmenin tek yolu ise; sevgiyi sadakatle, ilgiyi merhametle, hayatı imanla paylaşmaktır.

Bedensel ilgi ve bakışla başlayan evliliklerde, evlilik hukukundan önce günlük fiziki temaslar ön plana çıkmakta, ruhların doyumu ve sesine kulak verilmemektedir. Ruhun sesi; evliliğin hukukudur. Fizik, beden, duygu, ruh doyumu; aile huzurunun tamamlayıcılarıdır. İslâm; evlilik hukukunun, bedeni ve ruhi ilkelerini koymuştur. Evlilik; tek taraflı ve tek kanatlı bir sistem değil, aksine; iki kanadın birlikte uyumlu çalıştığı, akitle kurulan, kurumsal bir müessesedir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.