AHMET YILMAZ BOYUNAĞA'DAN BİRKAÇ HÂTIRA / 1

M.Halistin Kukul

AHMET YILMAZ BOYUNAĞA'DAN BİRKAÇ HÂTIRA / 1

10 Ekim 2015 târihi îtibâriyle, O'nu ebedî âleme uğurlayışımızın üzerinden tam yirmi sene geçti.  Vefât ettiği zaman altmış yaşındaydı. Altmış yıllık ömrünün son yirmi bir senesinde, dostluğumuz, başladığı samimiyetle noktalandı. 
O'na dâir hâtıralara geçmeden önce; Yılmaz Boyunağa hakkında kısa bilgi vermek isterim:
(Yılmaz Boyunağa; 01 Haziran 1935 târihinde Kırklareli'de doğdu. 1956'da Zonguldak Mehmet Çelikel Lisesi'ni bitirerek İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Târih Bölümü'ne girdi. 1960  yılında Târih Bölümü'nden mezun olan Boyunağa, 1960 - 1963 yılları arasında Bursa, 1964-1965 yıllarında Yozgat Liseleri'nde târih öğretmenliği yaptı. 
1965 - 1972 yılları arasında Balıkesir Eğitim Enstitüsü ve 1973'ten îtibâren de Samsun Eğitim Enstitüsü ve Eğitim Enstitüleri'nin Yüksek Öğrenim Kurumu'na bağlanması ve Eğitim Fakültesi ismini almasıyla da Eğitim Fakültesi Târih Bölümü'nde Öğretim Görevlisi olarak çalıştı. 
1989'da umreye gitti. 1991'de hastalığı sebebiyle çok sevdiği hocalık mesleğinden emekli oldu. 1992'de hacca gitti. 10 Ekim 1995 târihinde Samsun'da vefât etti. Kabri, Samsun İlkadım İlçesi Kalkanca Mahallesi kabristanlığındadır.
Boyunağa'nın eserlerini üç bölüm hâlinde tasnif edebiliriz:
1. Târihî romanları: Hazin Göç, Zafer Rüzgârları, Kırık Hançer, Endülüs Şahini, Malazgirt'in Üç Atlısı, Korkusuz Cengâver, Kan ve Gül, Hint Sularında, Fetih Sancakları, Dağıstan Arslanı, Seyyid Battal Gazi, Hanoğlu, Hilâl Uğruna..
2. Çocuk romanları: Tufan, Ateşteki Gül Bahçesi, Gümüş Kemer, Nehirdeki Sandık, Korsan Peşinde, Altın Yapraklar, Prensesin Çilesi, Vahşiler Adasındaki Mâcera, Yankılı Kayalar, Satıcı Çocuk, Saklı Kent, Denizler Ejderi..
3. İlmî eserleri: Tebliğinden Günümüze Kadar İslâm Târihi, Peygamberler Târihi, Asr-ı Saadetten Parıltılar, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve İlk Müslümanlar, Türklerin Müslüman Olmaları ve İslâma Hizmetleri (Türk İslâm Sentezi), Türkiye Tarihi, Genel Tarih)
Yıl 1973. O, Balıkesir; bense, Diyarbakır Eğitim Enstitüsü'nden Samsun Eğitim Enstitüsü'ne tâyin olmuştuk. Bir tarihçi ile, bir F(ı)ransızca'cının bu kadar kısa sürede dost olmalarındaki inceliği kavramak için çok da âkil olmaya gerek yoktur sanırım. Olunca olunuyor!..
Babayiğit bir görünümü vardı. Ammâ, bu görünüm altında, konuştuğunuz zaman zarâfet hâkimdi. Konuşmasında, incitmeme hassasiyeti en birinci unsurdu. Kimseyi kırmamaya  çok dikkat ederdi. Ancak; bu tavrı, millî ve dînî konularda 'celâllenmeye' dönüşürdü.
1975 yılında, ikimizde, müdür yardımcısı tâyin edilmiştik. Şimdi profesör olan arkadaşımız Mustafa Özbalcı,  Eğitim Enstitüsü Müdürü'ydü. Ben; binanın girişindeki ilk odayı, tiyatro yazarı Remzi Özçelik ve bir de hanım müdür yardımcıyla  paylaşıyordum.
Yılmaz Bey'in odası az daha ilerdeydi. Yâni, mutlaka, bizim odanın önünden geçmek mecbûriyetindeydi. Ve bizim odanın önünden her geçişinde, büyük bir nezâketle, bana ve Remzi Bey'e : "Selâmün aleyküm kardeşler!"; hanım müdür yardımcına ise: " Günaydın kardeş!" der, ayaküstü, kısa bir sohbetten sonra, odasına geçerdi. Bu durum, arkadaşlar arasında âdeta bir sembol tavır olarak anılagelmişti(r).
Yıl: 1978. Benim doğup büyüdüğüm yılların Türkiyesi'nin en karanlık iki yılının ilki. (Tabiî ki, birilerinin, beni ve benim gibi mâsûm arkadaşlarımı Harbiye'den atmaları hâriç!..) Dönemin Başbakanı, televizyonlarda, eğitim enstitüsü idârecilerini hedef gösteriyor, 'faşitlikle' ithâm ediyor, olmadık iftiralarla bize yükleniyordu. Türk demenin ve bayrağa saygı göstermenin birer suç sayıldığının ilk emâreleri o zamanlar başlamıştı. Marksist teorisyenler, ameli olarak acımasız bir faaliyete başlamışlardı. 
"Güneş Motel"de, 1977 seçimlerinden sonra en çok oyu almasına rağmen iktidar olamayıp hükûmet kurmak için "Kumar borcu olmayan 11 adam" arayan zamanın Başbakanı Ecevit, âdeta ateş püskürüyordu. Öğretmenlik mesleğinin köküne "Yüksek Öğretmen Okulları"nı kapatmakla kibrit suyu döken bu zihniyet, şimdilerde de "Hızlandırılmış Öğrenim" adı altında, "üç ayda bir sınıf" geçirmek suretiyle yüksek okul diploması vermeye hazırlanıyordu.  
Bunun için;  Türkiye'nin her tarafında olduğu gibi, Samsun Eğitim Enstitüsü'nden de, sorgusuz- sualsiz otuz beş idâreci ve öğretmenin, (il içi olmamak şartıyla, bir alt birim olan liselere) sürgünümüz  çıkmıştı. Ancak; kararnâmeler çıktıktan sonra, mâlûm Ecevit Hükûmeti'nin, eski polis müdürü Millî Eğitim Bakanı Necdet Uğur'un  müfettişleri bizi teftişe gelmişlerdi.
Hukuksuzluğun ve zulmün başladığı, iki yıllık sürenin ilk adımı böyleydi.
(Devamı yarın)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.