AHLÂK YOKSULLUĞU…

Sami Kesmen

Ahlâk yoksulluğu; çağımızın en kapsamlı ve en tehlikeli krizidir. Ekonomik enflasyon, siyasi gerilimler, sosyal kırılmalar sürekli konuşuluyor ama toplumun damarlarında sessizce ilerleyen asıl çöküş; karakter enflasyonudur. Bugün insanlar maddî imkânsızlıkları aşmak için çabalıyor fakat asıl yokluk; sözün, duruşun, vicdanın, sadakatin, terbiyenin ve sorumluluğun yokluğunda derinleşiyor. Ahlâkın eksildiği yerde hiçbir sistem, hiçbir proje, hiçbir yatırım kalıcı olamaz. Çünkü insan bozulduğunda toplum, toplum bozulduğunda düzen çöker.

Eskiden bir söz senetti. Bir bakışta güven hissedilirdi. Bir komşunun kapısı çalındığında tereddüt edilmezdi. Bugün ise kapılar çelik, ruhlar ise teneke oldu. İnsanlar birbirine “Acaba?” diye bakıyor; güvenin yerini şüphe, dayanışmanın yerini çıkar ilişkisi, sadakatin yerini benlik kültürü alıyor. İş yerlerinde hak yemek “beceri”, sokakta saygısızlık “özgüven”, aile içinde kaba davranmak “kişisel sınır”, dostlukta vefasızlık ise “çağın ruhu” olarak pazarlanıyor. Oysa bu örnekler; modernleşme değil, ahlâkın erozyona uğramasıdır.

Bugün sosyal medyada linç kültürü ahlakın sesini bastırıyor. Bir insanın onuru, bir paylaşım uğruna pervasızca çiğneniyor. Kötülük gizlenmiyor, bilakis alkışlanıyor. İnsanlar yaptığı iyiliği gizlemek yerine; reklamını, yaptığı kötülüğü utanmak yerine; meşrulaştırmayı tercih ediyor. Bu da ahlâkın özündeki ihlasın çöküşüdür. Hz. Peygamber’in, “Hayâ imandandır” buyruğu, sadece kişisel bir ölçü değil; toplumsal hayatın sigortasıdır. Hayânın bittiği yerde iman zedelenir, ilişkiler çürür, toplum zehirlenir.

Ahlâk yoksulluğunun en somut örneklerinden biri; insanların birbirini kullanma alışkanlığıdır. Çıkarı bitince selamı kesen, menfaatine dokununca yüz değiştiren, “işine yaramıyorsa” insanı gözünde silen bir anlayış yayılıyor. Bu ilişki biçimi hem dostluğu öldürüyor hem toplumsal barışı tahrip ediyor. Bir insan çıkarı için maskeler takıyor, rol yapıyor ama gerçek karakteri her zaman davranışlarının satır aralarında ortaya çıkıyor. Ahlâk yoksa nezaket de göstermelik, merhamet de gösteriş oluyor.

Son yıllarda ekonomik sıkıntılar arttıkça, insanlar kendi konfor alanını korumak için; daha bencil, daha hoyrat, daha kırıcı davranmaya başladı. Oysa kriz dönemleri, karakterin turnusol kâğıdıdır. Kimisi yokluğunda bile paylaşır, kimisi bolluğunda bile doymaz. Bu yüzden maddi zenginlik, ahlaki zenginlik için hiçbir zaman ölçü olmamıştır. Asıl servet; “haramdan uzak durmak”, “kimsenin hakkına göz dikmemek”, “güçlüyken merhamet göstermek”, “zayıfken şerefini korumaktır.”

Aile kurumundaki çözülme de ahlâk yoksulluğunun yansımasıdır. Sadakat yerine aldatma hikâyeleri konuşuluyor. Sorumluluk yerine keyifçilik, sabır yerine tahammülsüzlük, emek yerine haz arayışı yerleşiyor. Evlilikler “fedakârlık temelli” olmaktan çıkıp “ben-merkezli beklenti hesaplarına” dönüşüyor. Oysa aile, ahlâkın üretildiği ve sonraki nesle taşındığı en güçlü okuldur. Ahlâkın yokluğu, bir haneden başlıyor ve tüm topluma yayılıyor.

Bugünün gençliği ekranlar arasında sıkışmış bir karakter bombardımanına maruz kalıyor. Sosyal medya beğenileri “değer”, takipçi sayısı “itibar” sayılıyor. Oysa değer insanın içinde, sahiciliğinde, duruşundadır. İtibar; davranışın bereketidir, ekranın ışığı değil. Gençlerin zihni “kolay yoldan yükselme”, “emeksiz kazanma”, “göstererek değerli olma” algısıyla şekilleniyor. Bu da ahlâk yoksulluğunu yeni nesillerde daha görünür kılıyor.

Ahlâk yoksulluğu sadece bireysel bir çürüme değildir; toplumsal dokunun sessiz çöküşüdür. Ancak çözümü de imkânsız değildir. Ahlâkı hatırlatmak için büyük nutuklara değil; küçük ama samimi davranışlar yeterlidir. Bir selamın içtenliğine, bir sözün doğruluğuna, bir davranışın adaletine ihtiyaç vardır. Çünkü güzel ahlâk sadece dini bir tavsiye değil, hayatı yaşanabilir kılan en temel ilkedir. Hz. Peygamber’in, “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” buyurması bunun en güçlü ifadesidir.

Bugün yapılması gereken; ahlâkı sadece kitaplarda aramak değil, gündelik hayata taşımaktır. Trafikte, iş yerinde, evde, dostlukta, ticarette, her yerde ahlâk olmalıdır. Ahlâk; insanın kendisiyle baş başa kaldığında bile yanlış yapmaması, kimse görmese bile haramdan uzak durması, kimse övmese bile iyilik yapmaya devam etmesidir. Çünkü ahlâk; insanın gizli vicdanıdır itibarhazinesidir.

Ahlâk yoksulluğunun arttığı bir çağda, en büyük devrim; insan kalabilmektir. Kalbini kirletmeden, dilini zehirletmeden, yüzünü karartmadan yaşamak; gerçek zenginliktir. Ahlâk yoksulluğu; maddi yoksulluktan kötüdür ve telafisi zor tahribatlar oluşturur. Evlatlarımıza; para kazanmayı değil ahlaklı olmayı öğretmek en büyük zenginlik kaynağıdır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.