AFFINA MAHSUBEN

Ahmet Ufuk Erkan

AFFINA MAHSUBEN


        O dağın alnının çatında durmalıydık. Her nerde bir dağ varsa eğer zulme düşmüş, o dağın alnının çatında durmalıydık.  Başını eşkıyanın tuttuğu her dağ kovuğuna, çeşmeler başında derebeylik edenlere, tarihten çıka gelen adamlar olmalıydık. 

        Nerede, kendi diliyle ekmek alamayan biri varsa, biz ona dil olmalıydık. Bize düşmedi diye bir ateş, ateş düştüğü yeri yakar, dememeliydik. Yoksa odundan ne farkımız kalır? 

        Beyaz siyaha galip gelmeye çabalıyorsa eğer, tümden siyah boyayla boyanmalıydık. Ha keza tersi oluyorsa, bembeyaz kesilmeliydik. 

[Bir çınar edeydin beni. Böyle ağlamaklı bir göz, titrek bir kalp değil. Bir çınar edeydin beni. İmtihansız ve öylece gölgeli… Bir çınar edeydin beni. Böyle yetemeyen, yetişemeyen değil. Böyle beyinsizler güruhuyla ziyan olmaya aday, böyle çaresiz değil. Bir çınar edeydin beni. İki damla serçe beslenirdi herhâl dalımdan. Düşen yaprağım, yaprağımın tozu ya da bir kuşkanadıyla… Düşen yaprağımdan gıda, tozumdan, tozumun bulaşığından yeni çınarlar olurdu… Bir çınar edeydin beni.]


        Kırık telli bir saza tel olur gibi, kopan bir ele   el olur gibi… Üstünde gök olan her yere bulut olmalıydık. Gölgelik ve serinlik olmalıydık, yeryüzü cehennemine. Zalime taş atana sapan olmalıydık. – Ve laf aramızda, o alna çatmasın diye o taş, o alna da siper olmalıydık- 

        Kızıl denizi yaran âsâ olmalıydık. Bizim anlamadığımız bir merhametle, Firavunları bile efsunlu rahmiyle saran o deniz olmalıydık. 


[Emre uyan bir serçe edeydin beni. Pırpırlı yürüyüşlerle yürüteydin. Sekişime güldüreydin çocukları. Bir tohumu yayaydın benimle arzına. Bir serçe edeydin beni…]

        
        Orada olmalıydık. Orada değiliz ve suçluyuz. Kanayan her yara bizim yüzümüzdendir. Orada, yani her yerde. Kanayan her yara, bizim yüzümüzdendir. 


        Dünyayı bilmiyor muyum? Dünya benim, biziz be… Nerede dilime pelesenk olan zulüm varsa, orada olmalıydım, olmalıydık.  Belli olmalıydı, tarafım bari… 

        Affet bizi  Allahım. Değildim, değildik oralarda. Deniz aşırı yerlerde, kapkara ya da bembeyaz yerlerde değildik. Allahım bizi affet…   Kendi ülkemin dağlarında da değildik. Onların dilinde ekmek olmalıydık, değildik… O basılan mayına dokunan ayak olmalıydık, değildik. Bizi affet…

[Bir arı edeydin beni. Kendini heder edercesine… Çiçekleri çiçeklere hercümerç eden… Faydasının farkında bile olmayan… Bir emirle, öylesine… Bir arı edeydin beni. ]

        Sırtımızda ağır bir taşla, öylece yukarı iterek, sonra tekrar aşağı inerken o taş… Suçluyuz, affet bizi… Sabırla iteleyeceğiz o taşı… Sen bizi affet…


[Bir kurşun kalem edeydin beni. Ve bir tertemiz kâğıt. Dokunaydım da yazaydım. Harf edeydin beni, kendi hâlimle, kendi kâğıdıma. “Kimsenin suçu yok, tek suçlu benim” yazaydım. “Bittiyse ben bitirdim, kimsenin suçu yok”… Olan benim yüzümden oldu. Dâhil olmadığım her şey benim dahlimle… Diyeydim bunu…]

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.