27 Mayıs 1960

Salih Parlak

 

Yıl 1960…Ben 18 yaşında gençtim. 1950lerde ilkokul ikinci sınıf öğrencisiydim.

İhtilal oldu.

Neden? Çünkü 1960 yılında, Türk halkı tek partili yönetimden kurtuluşunun onuncu yılını kutlayacaktı.

İsmet İnönü, denen ve tek partili yönetime damgasını vuran adam, bir daha halkoyuyla iktidara gelemeyeceğini anlamıştı. Zaten asker, tamamen avucunun içindeydi. Kendi yoğurmuştu askeri…

Zaten o zamanlar çok duyardık: Amerikan kontrolündeki ordu haberlerini ve her Genel Kurmay başkanının ve hatta generalliğe yükselecek askerlerin tüm nefes alışlarındaki kontrolü…

Hatta 1960 ihtilal mahkemelerinin kukla olduğunu ve Amerikan gibi gizli dünya güçlerinin piyonu olduğunu hep duyardık.

İhtilaller, her zaman dış güçlerin ve gizli uluslar arası ajan, intellejans servisi elemanlarının ellerinde yoğrulur. Zaten Türkiye Cumhuriyeti, kurucu tek parti yönetimindeki yıllarda tamamen dış güçlerin piyonuydu.

 İmparatorluktan ölüm komasındaki ağır hasta adam durumuna getirilen Osmanlı, artık İslam Birliği anlamındaki panislamizmden yeni kurtarılmıştı. Hilafet ortadan yeni kaldırılmıştı. İstiklal Mahkemeleri askerin denetiminde daha yeni kurulmuş ve Osmanlıyı andıran ve Osmanlılığı koruyan ne varsa hepsi sorgusuz idam edilmişti.

Kurtuluş yıllarındaki piyonlar Musul petrollerini gizli satmış ve paralarını ceplere yeni indirmişler. 1960 ihtilalinden 40 yıl gibi kısa bir süre önce Montros Mütarekesi gereği Musul bölgesi İngilizlere bırakılıyordu.  Mücadele 1924"lerde ele alındı. İngilizler, konuyu Milletler Cemiyeti"ne götürdüler. Birleşmiş Milletler senin lehinde mi karar verecek?

Şurası bizi bugün de ilgilendirmektedir: İngilizler, Türkiye – Irak sınır bölgesinde karışıklıklar çıkardılar. 1925 yılında Şeyh Sait Ayaklanmasının başlamasında da etkili oldular. O bölgedeki Türk ordusu, bu isyanı bastırmakla uğraşmaya başladı.

İngilizler, Hakkâri bölgesinde Nasturileri de ayaklandırdılar. Tek partili Türk Hükümeti, bu ayaklanmalar yüzünden İngiltere ile de silahlı bir çatışmaya girmek istemedi. İngilizlerle görüşmeler, 5 Haziran 1926'da Türkiye-İngiltere Ankara Antlaşma"sıyla noktalandı. Kim kazandı? İngilizler…

Irak, Musul"dan elde ettiği petrol gelirlerinin % 10'unu 25 yıl süreyle Türkiye"ye verecekti. Fakat içinde bulunduğu ekonomik krizin etkisiyle tek partili Türkiye Cumhuriyeti 500 bin İngiliz sterlini karşılığında hakkından vazgeçmiştir.

İşte 1960 yılında da aynı gizli güçler, Cumhurbaşkanı gibi gözüken ve gizli ellerini bir türlü ordu üzerinden çekmemiş olan İsmet İnönü Türk ordusunu harekete geçirerek Adnan Menderes"i idam ettiriyor.

Lozan Antlaşması… hasta adamı kendi yöntemlerine göre tedavi etmenin ürünüdür.  Dinsizlik anlamındaki laiklik anlayışını Türk delegasyonuna kabul ettirmenin sevinciyle Ege bölgesindeki Yunanlılar geri çektirilmiştir.

Lozan Antlaşması ve Yunanlıların İzmir"de denize dökülmesi…  aynı tarihlere rastlatılmışlardır. Yunan askeri kendi iradesiyle Ege"yi işgal etmemiş, 1960 ihtilalini de gerçekleştiren gizli intellejans servisleri emriyle işgal etmiş ve yine onun emriyle geri çektirilmiştir.

Bugünler, özel televizyon kanalları, yıldönümü nedeniyle özel programlar düzenlemektedir.

İhtilalden sonra tutuklanan dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar`ın torunu Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali, Türk toplumunun 1950-60 yılları arasında o zamana kadar en iyi dönemini yaşadığını belirtti. Prof. Naskali, şöyle devam etti: "Halkın üzerindeki jandarma baskısı kalkmış; millet, vatandaş muamelesi görmüştür. Ancak 27 Mayıs darbesiyle birlikte toplum içinde hâlâ giderilemeyen bir yara açılmıştır. Hukuku hiçe sayan ve anayasal düzeni askıya alan böyle bir müdahalenin devrim olarak savunulmasını hiçbir kıstas içinde anlamak mümkün değildir. Askerî müdahaleyi devrim gibi görenlerin Türkiye konjonktürünü bildiğini sanmıyorum."

DP"den uzaklaştırılan Süleyman Soylu: “Demokratik yollarla iktidara gelmiş devlet adamlarını hukuku ortadan kaldırarak idam eden bir zihniyeti kimse savunamaz.

Hukuku içselleştirmiş olması gereken bir başsavcının,  emirle kurulan mahkemelerle insanları idam eden bir askerî müdahale hakkındaki sözleri şık olmamıştır"

İşte bugünkü uzantılarına bakacak olursak, Ergenekon Örgütü adına ordu içinde JİTEMleri kuranlar, Batı Çalışma Grubu çalışmalarıyla vatandaşın önde gelenlerini fişleyenler 1960 ihtilalini yapanların devamıdır.

İsrail devletini Orta Doğu"nun başına bela edenler de 1960 ihtilalini yaptıran ve Menderes, Zorlu ve Polatkan gibi vatan evladını darağacına çıkaranlardır.

İHH Başkanı Yıldırım, “İsrail ne derse desin biz, bütün planlarımızı Gazze"ye ulaşmak üzere kurduk. Biz hukuksuz bir iş yapmıyoruz. Esas hukuksuzluğu 1.5 milyon insanı 2006 yılından beri ambargo altında tutan İsrail yapıyor. İsrail"in bizi engellemesi korsanlık olur. Bütün dünya kamuoyu buna tepki gösterir. Arkamızda milyonlarca insanın, binlerce sivil toplum kuruluşunun ve 50 ülkenin desteği var. Biz Filistin"e tamamen insani amaçlarla gidiyoruz. Bu hareket, aynı zamanda İsrail"in samimiyet sınavı olacaktır” dedi.

İşte 1960 ihtilalini gerçekleştiren ve İsrail devletini kurdurtan gizli servisler; bir devlet olarak kendi topraklarında yaşamak isteyen Gazzelileri aç susuz bırakmaktadır.

Ben de Başbakanımızı biraz yadırgıyorum ama: Balyoz, Sarıkız vb ile "birden fazla kişi ile tehdit", "hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek", "kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği" ve "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçlarından cezalandırmaları istenen kişiler 1960 ihtilalini düşleyen ve eyleme dönüştürmek isteyen gizli intellejans servislerinin piyonu kişilerdir. Bağışlanmaları doğru değildir.

1960 ihtilalini gerçekleştirenler, İran nükleer silah üretmesin; Türkiye"yi de tehdit eder demektedirler.

Madrid Avrupa Üniversitesinde düzenlenen törende, Başbakan Erdoğan;  İndex

İran ile yapılan nükleer takas anlaşmasına değindi. BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesinin elinde nükleer silahların olduğuna dikkat çekti. İran ile ilgili yapılan eleştirilere.

"Dünyada bizler üstünlerin hukukunu mu oluşturacağız yoksa hukukun üstünlüğünü mü oluşturacağız?" diye soran Erdoğan, "emperyalizme insanlığın hiçbir zaman boyun eğdirilmesine razı olmamalıyız" dedi.

“Şimdi uluslararası camianın İsrail'deki sorunu çözmesi gerekir. Çünkü İran'da şu anda zaten nükleer silah yok ama İsrail'de nükleer silah var. O da bizim bölgemizde…”

“Türkiye olarak biz hepsine aynı mesafedeyiz. İsrail'e karşı dünyanın bakışı ne? Kuzey Kore ile ilgili dünya zaman zaman bazı şeyleri söylüyor, uluslararası camia söylüyor. Peki İsrail'e karşı şu ana kadar ne söylediler? Onun için söylüyorum, üstünlerin hukuku mu yoksa hukukun üstünlüğü mü? Burada artık insanlık tercihini yapacaktır, uluslararası camia tercihini yapacaktır. Adaleti o zaman göreceğiz" dedi.

İşte bütün uluslar arası intellejans servislerinin diplomatik yoğunluğu Tayyip Erdoğan üzerinde. 1060 ihtilalinin benzerini ona da yapacaklar ve Menderes gibi darağacına çekecekler, tabii Allah müsaade ederse…

İşte biz, uzun uzun üzerinde durduğumuz Yâ Sîn Sûresi meal ve tefsirinde bu konuyu ele aldık. Yâ Sîn Suresi, sadece ölüler üzerine okunmak için indirilmemiştir. Benim yorumlamaya çalıştığım Yâ Sîn Sûresi bu biçimiyle okunup değerlendirilmedikçe ve yeniden yorumlanmadıkça İslam dünyası huzur yüzü görmeyecektir. Ehl-i Sünnet yanlıları bölünecek, bölücü örgütler halinde binlerce ayrılıkçı gruplara bölünecek ve Müslümanlar üstünlerin hukukuna boyun eğecektir, tıpkı 1960 ihtilalinde idamlarla gerçekleştirildiği gibi… Lütfen Yasin suresinin tefsirini iyi okuyalım:

 

 “ataları uyarılmamış bir kavmi ön uyarasın diye...

Onlar vahiy kültüründen yoksun! Nitekim çoğunluk üzerinde, azap fermanı yerini bulmuş; onlar iman etmez.

Kesinkes boyunlarında boyunduruklar ayarlamışız. O, ta çenelere kadar! Gözler sabit, dikbaşlıdırlar.

Kafalarındakilere bir baraj, geçmiş-geleceklere de bir baraj koymuşuz; baygın odunlaşmış duruma getirdik. Artık onlar ne yaptığını bilmez durumdadır” Yâ Sîn Suresi: 6-9.

Burada Allah ayarlamamış. Bu ifadeler mecazdır. İnsanlar o halde olduklarından Allah kendilerini ayarlamış gibi gösterilmektedir.

1960 ihtilalinin unsurları, insanlık tarihi boyunca çalışmış, Karye Ashabı üzerinde uygulandığı gibi. Halen de aynı ilkeler capcanlı yaşamaktadır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya tarafından çalıştırılabilirler. Tabii ki siyasi ortam uygun düşerse ve üstünlerin hukuku müsaade ederse…

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.