OMÜ Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölüm Başkanı Prof.Dr. Yusuf Demir, Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre Karadeniz Bölgesi’nin bazı kesimlerinde yağışlar görülse de genel olarak ciddi bir kuraklık yaşandığını söyledi. Demir, iklim krizinin etkisinin artık somut şekilde hissedildiğini belirterek, “Bütün dünyada yaşadığımız süreç iklim krizi ve iklim krizinin dünyaya ve ülkemize etkileri, son günlerde yaşadığımız olayların artarak devam ettiği bir süreci bizlere yaşatıyor. Özellikle 2025 yılının ilk 6 ayına baktığımızda Meteoroloji Genel Müdürlüğümüzün sayfasındaki kuraklık haritalarını incelediğimizde maalesef Türkiye'nin Karadeniz bölgesinin son 2-3 ayda aldığı yağışlar dışında çok ciddi anlamda bir kuraklık yaşadığını gözler önüne seriyoruz. Tabii bu sürecin böyle devam etmesi önümüzdeki Temmuz, Ağustos, Eylül ayları açısından da çok ciddi anlamda bir krizle karşı karşıya kalma riskimizi arttırıyor” dedi. Dünya Meteoroloji Müdürlüğü'nün yapmış olduğu analizlere göre 2023 yılı aslında dünyada en sıcak yıl olarak değerlendirilmişti. 2024 yılı da yine sıcaklık ortalamalarına göre 2023 yılına çok yakın. Yani 0.05'lik bir farkla yine sıcak bir yıl geçti. 2025 yılı için değerlendirmelerimiz maalesef daha da sıcak bir yıl geçme ihtimalini yüksek gösteriyor. Bu da özellikle sıcaklıkta yaşayacağımız pik noktaları ve bunun oluşturacağı krizleri önümüzdeki süreçte yaşama ihtimallerimizi artırıyor” diye konuştu.
"Su kaynaklarımızı korumak zorundayız"
Kuraklıkla mücadelede yerel yönetimlerin daha aktif olması gerektiğini vurgulayan Demir, “Son bir hafta içerisinde ülkemizde ciğerlerimiz yanıyor. Pek çok bölgemizde yüzlerce orman yangını ile karşı karşıyayız. Aslında bu sürecin yaşanmasında tabii ki yaşadığımız bu sıcaklık artışları, doğal afetler, evet insanlarımızın dikkatsizliği, gerekli tedbirler almaması var ama tabii ki iklim krizinin oluşturduğu ortam ve iklim şartları da buna çok önemli etkiye sahip. Önümüzdeki süreçte de bu etkilerin artarak devam etme riski yüksek. O nedenle bizim önümüzdeki süreçte kuraklık riskimize karşı alınabilecek tedbirler nelerde neler yapmalıyız noktasında tabi ki devlet olarak alacağımız tedbirler noktasında ilgili kurumlarımız gerekli çalışmaları yapıyorlar. Tabi devletimizin sadece üst makamlarının alacağı tedbirler yeterli değil. Bu noktada yerel yönetimlerimizin çok ciddi anlamda devreye girmesi lazım. Yıllardır yaptığımız uyarılara rağmen, üzülerek ifade ediyorum, yerel yönetimlerimizin bu konuda çok duyarsız olduğunu, yeterli tedbirleri almadığını üzülerek görüyoruz. Aslında en önemli sorumluluklardan bir tanesi yerel yönetimlere düşüyor. Onun için de yerel yönetimlerimizin artık bu konuda ne yapılması gerekiyorsa, hangi tedbirleri alınması gerekiyorsa elbette ki ülke politikalarıyla paralel olma kaydıyla gerekli tedbirleri alıp hem vatandaşlarımızı eğitmesi hem de halkımızı bilinçlendirmesi noktasında ve su kaynaklarımızı koruyup su kaynaklarımızı geleceğe taşıma noktasında gerekli tedbirleri alınmalı. Eğer böyle devam ederse önümüzdeki 3-4 aylık süreçte ciddi anlamda bir kuraklık riskiyle karşı karşıyayız. Bu riskler bizim su kaynaklarımızı özellikle de metropollerdeki içme suyu kaynaklarımızın miktar ve niceliği yönünden ister istemez bir risk oluşturuyor. Metropollerde bu riski yaşanmamak için de suyu doğru kullanmayı, suyu tasarruflu kullanmayı ve suyu en azından o kritik dönemlere taşımayı öğrenmemiz lazım. Tabii burada halkımıza da çok önemli görevler düşüyor. Hepimize çok önemli görevler düşüyor. Eğer biz bir damla suyun kıymetli olduğunu bilir, gerekli tedbirleri alırsak suyu geleceğe taşırız diye düşünüyoruz” dedi.
"Yeraltı sularımız stratejik kaynak"
Özellikle kar yağışlarının yetersizliği nedeniyle yeraltı su kaynaklarının da tehlike altında olduğunu belirten Demir, “Tabii yaşadığımız bu kuraklık süreci en önemli etkilerinden bir tanesi de yeraltı suyu kaynakları. Bildiğiniz gibi geçtiğimiz kış aylarında kar yağışları yeter düzeyde ülkemizde düşmedi. Ve yağış rejimiz çok düzensiz hale geldi küresel iklimin etkisiyle. Bu yağış yüzümüzdeki düzensizlik, kar yağışlarının yetersiz alınması, yeraltı suyu kaynaklarımızın beslenmesi noktasında çok önemli krizler ve riskler oluşturuyor. Bir de yeraltı suyunu doğru kullanmama, bilinçsiz kullanmada aynı zamanda yeraltı suyu kaynaklarımızın maalesef hızlı bir şekilde tükenmesi riskini beraberinde getiriyor. Tabii zaman zaman medyada, değişik kurumlarda, değişik ortamlarda Konya Ovası hep örnek veriliyor ama sadece Konya Ovası değil neredeyse Türkiye'nin 4’te 3’ünde yer altı suyu kaynaklarımıza ciddi krizler oluşmaya başladı. O nedenle de yer altı suyu duyarlılığımız kullanımı, su yer altı suyunun doğru kullanımı noktasında, tasarruflu kullanımı noktasında da alınması gereken tedbirler bir an önce devreye sokulmalı. Yeraltı suları bir ülke için çok önemli. Çünkü ülkenin stratejik konumu Allah muhafaza herhangi bir ülkenin başına bir felaket gelse yüzey içme sularına müdahale edemezsiniz ama yeraltı sularınız sizin için can damarıdır. Koruyucu kaynaklarınızdır. O nedenle orası çok önemli, stratejik öneme sahip. Onun için de yeraltı suyu kaynaklarımızın korunmasını altını bir kez daha çizmek istiyorum. Tabii bu noktada eğitim çalışmaları gerek kurumsal çalışmalar, işte basınımızın bu noktada yaptığı sorumluluklar, halkımızın bilinçlendirilmesi ve her birimizin mutlaka suyu doğru kullanıp geleceğe taşıma noktasında duyarlılık oluşturması gerekiyor” diye konuştu.
"Dünyadaki savaşların, krizlerin gizli nedeni su kaynakları"
Dünyada yaşanan bütün krizler, savaşlar ya da ülkeler arasındaki yaşanan problemlerin gizli nedeninin su kaynakları olduğunu ifade eden Prof.Dr. Yusuf Demir, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Ümit ederim bundan sonra bütün insanlarımız gerekli duyarlılığa sahip olur. Artık bilgiye ulaşmada sıkıntı yok. İnternetten, değişik ortamlardan herkes bu konuda gerekli bilgiye rahatlıkla edinebilir. Ama kuraklık kapımızı çaldıktan, felaket yaşandıktan sonra dövünmenin bir anlamı yok. Önümüzde bu krizde yaşama riskimiz var. Bu riski minimuma indirebilmek için de bugünden gerekli çalışmaları yapmamız, gerekli tedbirleri almamız gerekiyor. Bu konuda en üst makamlardan bireysel olarak hepimize düşen sorumlulukları yerine getirmemiz gerekiyor. Ben her zaman söylüyorum su bir yaşam kaynağıdır, su hayattır. Su özellikle kaynak olarak baktığımızda bütün medeniyetlerin, bütün toplulukların gelişmesinde, kurulumunda olmazsa olmaz bir maddedir. Bugün yaşadığımız dünyaya baktığımızda bütün krizler, bütün savaşlar veyahut da ülkeler arasındaki yaşanan problemlerin gizli altındaki en önemli problem su kaynaklarıdır. Onun için de suyumuzu doğru kullanmayı, suyumuzu geleceğe taşımayı ve gelecekte yaşanabilir bir dünyayı çocuklarımıza, torunlarımıza bırakabilmek için hepimize sorumluluklar düşüyor.”