OMÜ Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yusuf Demir, dünya genelinde 165’ten fazla ülkeyi etkileyen çölleşme ve kuraklık krizine dikkat çekti. Bu sorunun insan sağlığından küresel barışa kadar pek çok alanda tehdit oluşturduğunu söyleyen Prof. Dr. Demir, “Çölleşmeyle mücadelede dönüm noktası olan Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi, 17 Haziran 1994 yılında Paris'te kabul edilmiş ve 1996 yılında yürürlüğe girmiştir. Türkiye ise sözleşmeye 1998 yılında taraf olmuştur. Kuraklık, iklim değişikliği, biyoçeşitlilik erozyonu, arazi bozulması, yoğun tarım uygulamaları ve kötü su yönetimi, ülkemizin de içinde bulunduğu dünya çapında 165'ten fazla ülkeyi etkileyen bir kriz haline gelmiştir. Bu krizin tüm insanlığın ortak çevresel mirası üzerinde etkisi vardır ve toplulukların sağlığı, küresel barış ve sürdürülebilir kalkınma için önemli bir tehdit oluşturmaktadır” diye konuştu. Kuraklık, iklim değişikliği, biyoçeşitlilik kaybı, arazi bozulması ve kötü su yönetiminin yalnızca çevresel değil, toplumsal sonuçlar da doğurduğunu kaydeden Prof. Dr. Yusuf Demir, “Çevre sağlığının bozulması olan çölleşme ve kuraklık, biyolojik çeşitliliğin çöküşüne buna bağlı olarak canlılar arasında geçişken haline gelen pek çok hastalığın ortaya çıkmasına ve yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Bu da bize insan sağlığının, çevre sağlığına bağlı olduğunu göstermektedir. Bu nedenle UNESCO’nun da altını çizdiği gibi yaşadığımız dünyanın canlı dokusunu korumak için acilen toplu eyleme geçilmesi gerektiğini bize açıkça göstermektedir. Son yüzyıl içerisinde yaşadığımız gelişmeler, özellikle son çeyrek asırda karşı karşıya kaldığımız küresel ısınma sonucunda gerçekleşen iklim değişikliğindeki etkiler günümüzde dünyada, çölleşme ve kuraklık nedeniyle 2 milyar insanın hala güvenli içme suyuna erişiminin olmadığı bir yaşam döngüsünü ortaya çıkarmıştır. Dünyanın pek çok bölgesinde yaşayan insanlar, temel su ihtiyaçlarını karşılayamamakta ve bu durum toplulukların bütün halinde kurak ve çorak hale gelen topraklarından göç etmelerine neden olmaktadır. Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi sekretaryasına göre, bu süreç nedeniyle 2030 yılına kadar dünya çapında 135 milyon insanın göç etmesi beklenmektedir. Bu sürecin aynı hızla devam etmesi halinde 2050 yılına kadar 1 milyara yakın insanın göç etme zorunluluğun ortaya çıkacağı bir gelecek kaçınılmaz hale gelmektedir. Her geçen gün yaşadığımız dünyada, su krizi ve su kıtlığının aratabileceğini gösteren göstergeler artmaktadır” ifadelerini kullandı.
ÜLKEMİZİN ÖNEMLİ BİR KISMINDA ÇÖLLEŞME RİSKİ ARTMAKTA
Türkiye’de de kuraklık ve çölleşmenin güneyden kuzeye doğru yayıldığını belirten Prof. Dr. Demir, “Son yıllarda yaşanan küresel ısınma etkisiyle dünyada yaşanan ısınma, buna bağlı olarak her geçen gün artan afetler ve doğa olaylarının günlük yaşantımıza ve çevremize etkileri artarak devam etmektir. 2024 yılı ülkemizde son yıllarda ekstrem olayların yaşandığı bir yıl olmuş, 2025 yılı da bugüne kadar yaşanan süreç ve veriler değerlendirildiğinde yaz aylarında sıcak ve kurak bir dönemin yaşanma ihtimalinin yüksek olduğunu göstermektedir. Kuraklık etkisiyle üretim desenimiz kuzeye doğru kayarak değişiklik göstermekte, buna bağlı olarak çölleşme etkisi güneyden kuzeye doğru artmakta, ülkemizin önemli bir kısmında çölleşme riski artmaktadır” dedi.
TARIM ALANLARI KORUNMALIDIR
Türkiye’de kuraklık ve çölleşme riskinin giderek büyüyen bir problem olduğunun ifade eden Prof. Dr. Yusuf Demir, şunları söyledi: “Yaşanan sürecin tarım ve üretim üzerine etkisi yadsınamaz düzeydedir. Bu süreçten yağış rejimimiz ve su kaynaklarımız da önemli ölçüde etkilenmektedir. Yaz aylarının yağışsız ve kurak geçmesi, barajlarımız, sulama suyu kaynaklarımız ve metropollerde içme suyu kaynaklarımız açısından kritik bir süreç oluşturabilir. Bu vesileyle yaz aylarında mevcut kaynaklarımızın kullanımı ve korunması çok daha önemli hale gelmektedir. Bir tarım ülkesi olan ülkemiz açısından kuraklık ve çölleşme riski giderek büyüyen bir problem haline dönüşmektedir. Öncelikle ülkemizin tarıma verdiği destek ve önem artmalı, tarım alanlarının korunması ve özellikle çölleşmeye karşı mücadele sistematik hale gelmeli, bu alanda yapılacak çalışmalar ve uygulamalar teşvik edilmelidir. Toplumun, küresel iklim, kuraklık, çölleşme, su ve su kaynaklarının korunması gibi konularda eğitilmesi ve tüm vatandaşların konulara duyarlı hale getirilmesi bu mücadele sürecinde oldukça önemlidir. 3 tarafı denizlerle çevrili, her bölgesi ayrı özelliklere sahip ülkemizin kaderi kuraklık ve çölleşme olmamalıdır. Ülkemizin geleceği tarım ve tarıma dayalı sanayidedir.”