"Allah'ım O'na bir şey olmasın"
Miraç Öztürk
--------------
Hakan Yiğit, 1971 Rize doğumlu. Hacettepe Üniversitesi Muhasebe Bölümü Mezunu olan Yiğit, TEDAŞ'ta işçi personel şefi olarak çalışmaya devam ediyor. Evli ve 5 yaşında bir kız çocuğu babası olan Yiğit, kurşunun pazısını delerek geçmesi sonucu gazi olmuş.
TORPİLİ KABUL ETMEDİM
Askere normal yaşından 5 sene sonra gittiğini belirten Yiğit, kendisinin de asker çocuğu olduğunu ve askeriyeyi yakından tanıdığını söyleyerek, "Okulum vardı. Biraz geç gitmeyi tercih ettim. Zaten bir iki yılım da iş hayatında geçti. 1996 yılı Kasım ayında, Amasya Er Eğitim Çavuş Talimgahı'na gittim. Üç aylık bir eğitimden sonra da Ardahan Göle'ye gönderildim. Nasibimiz orasıymış, Ankara'da seçilme durumum olmasına rağmen yine tercih etmedim" dedi.
DAĞDAN DAĞA GEZDİK
Acemilik döneminin ardından, usta birliğinde görevine hazır bir şekilde çalışmaya başladığını söyleyen Yiğit, Erzincan'da yazıcılık görevine başladığı andan sonrasını işte şu cümlelerle anlatıyor: "Erzincan'da bölükteydim. Bir buçuk ay kadar mekanize tugayda eğitim aldım. Eğitim çavuşuydum. Eğitim anımızın her anında 40-45 santim kadar kar vardı. İlk etapta, Tunceli'ye operasyona gittik. Benim de ilk operasyonumdu. Erzincan'dan helikopterlerle, Tunceli'nin Erdemli dağlarına attılar bizi. Orada yaklaşık 45 santim kar vardı. 25 gün dağda kaldık. Hiç geri dönmeden dağda yaşadık. Dağdan dağa gezdik"
ARKAMDAKİ ARKADAŞIM ŞEHİT OLDU
Dağda kaldıkları süre içerisinde çok defa taciz edildiklerini ve saldırılarla karşı karşıya kaldıklarını ifade eden Yiğit, kendisine isabet ederek, gazi olmasına neden olan kurşunu ve yaşananları anlatırken, "Dağdayken, üç gün bir yerde, beş gün bir yerde kalıyorsun. Dağdaki on ya da on beşinci günümüz. Etrafımızı sardılar. İlk atışta iki arkadaşım yaralandı. Benim arkamdaki o anda şehit oldu. Üç kişi yaralandık, epeyce sürdü çatışma. Ben kolumdan yaralandım. Pazının olduğu yerden kurşun girip çıktı. Diğerlerine göre daha hafifti yaram. Kalbimden 3 santim yandaydı. Ceketimin üst cebinde de el bombası asılıydı. Eğer gelseydi tüm birlik giderdi" diyor.
SALDIRININ İLK HEDEFİ BENDİM
Sırtında havan taşıdığı için saldırı anında ilk hedefin kendisi olduğunu belirten Yiğit, daha sonra helikopterle çatışma yerinden ayrıldıklarını anlatırken, kendisiyle birlikte yaralanan erin yaşam mücadelesini de gözleri dolarak, kelimelere döküyor: "Benim sırtımda havan vardı. İlk önce beni vurdular. Aslında 25 metre mesafeden vuramadılar da diyebilirim. Ardından çatışma devam etti. Yaralıyım, atlet bağladılar. İğne yaptılar. Bir buçuk saat sonra helikopter geldi. Benimle birlikte şehidi aynı helikoptere aldılar. Yaralıydı. Üç kişiydik. Arkadaşım yanımda can çekişiyordu. Allah kimseye göstermesin. Komutan gidiyor, ben ona bakıyorum, kafamı çevirttiriyor. O'nu kalp masajı yaparak, Erzincan'a kadar yaşattı. İçimden 'O'na bir şey olmasın' diye saatlerce dua ettim. Ağlıyorsun, artık kendini unutuyorsun"
BANA 'YAŞIYOR' DEDİLER
Helikopterde şehidi düşünmekten kendisini unuttuğunu ve kolundaki acıyı hissetmediğini de sözlerine ekleyen Yiğit, biraz daha geç kalsalar elinin kesileceğini belirterek, şu ifadeleri kullanıyor: "O'nu düşünmekten elime bakamadım. Ve elim şişmeye başladı. Helikopterden ilk indim ve 'O'na ne oldu?' diye sordum. Bana 'Tabii ki, 'Yaşıyor' dediler. Ama öldüğünü doktorlar kendi arasında konuşurken duydum. Çok kötü bir durum, çok kötü bir psikoloji bunu tarif edemem"
BABAM TELEFONDAN ANLADI
Daha sonra Erzincan Askeri Hastanesi'nde tedavi altına alındığını söyleyen Yiğit, hastane dönemiyle ilgili şu görüşlere yer veriyor: "Aileme o dönemde yürüyebildiğim için aşağı inip telefon açıyor ve 'iyiyim' diyorum. Hiçbirşey yokmuş gibi davranıyorum. 'Psikolojim düzelince arayacağım', öyle planlıyorum. Benim hemşehrim bir arkadaş 'böyle olmaz' dedi. Ben de babamı arayarak, 'operasyondayken kayadan düştüm' dedim. Bana telefonda, 'Ne zaman, nerenden yaralandın' diye sordu. Babam astsubay ve aynı zamanda Kıbrıs Gazisi olduğundan bazı şeyleri biliyor. Daha sonra babam geldi. Emekliydi o zaman, hiç böyle görmemiştim O'nu. Bütün otobüs boyunca, beni nasıl göreceğini düşündüğünü anlattı bana"
'İKİ AY DAHA YAPARIM' DEDİM
Hastanede iyileşmesine yakın kendisine hava değişimi verildiğini ifade eden Yiğit, askerlik ile ilişiğinin bittiğini GATA'da öğrendigini kaydederken, şunları söylüyor: "Hastaneden sonra bir hava değişimi verdiler. GATA'ya gittim. Ameliyat olacağım, Erzurum Fevzi Çakmak'ta ameliyat oldum. Hava değişimi falan derken de askerlik bitti. Ben o zamana kadar, gaziliğin ne olduğunu bilmiyordum. Sadece son raporu alırken bana doktor, 'Senin askerlik ile ilişiğin bitti, git gazilik işlemlerini hallet' dedi. Ben sadece üç ay hava değişimi almışım, gidip 2 ay daha askerlik yaparım diye düşünüyordum"
HERKES GATA'YI GÖRMELİ
Gazilik rütbesinin ardından hayatının büyük bir bölümünü gaziliği yaşatmak adına harcadığını sözlerine ekleyen Yiğit, bugün itibariyle dernekleşme ve dayanışma açısından iyi bir noktaya geldiklerini söylüyor. Yiğit, dernekleşme konusunda fiziki durumunun da müsait olması nedeniyle örgütleyici olmaya çalıştığını kaydederek, "Hayatımın büyük bölümünü gaziliği yaşatmak için çaba harcayarak geçirdim. Arkadaşlarımı bulmaya çalıştım. Dernek öncesi zaten birbirimizle görüşürdük. Ben bu işin örgütleyicisi oldum. Herkesin rehabilitasyon merkezine gitmesini isterim. Gazilerin ne şartlarda tedavi gördüklerini görmelerini isterim. Oradaki hekimler, haklarımız konusunda bizleri hep desteklemişlerdir" diye konuşuyor.
ŞEHİT AİLELERİ KABUĞUNA ÇEKİLİR
Dernekleştikten sonra sıkça törenlere, cenazelere katılarak gaziler olarak yerlerini aldıklarını da vurgulayan Yiğit, özellikle şehit ailelerine ulaşmak konusunda şu cümlelere yer veriyor: "Tabii ki, herkese ulaşamadık. Gaziler ve şehit aileleri ilk olarak kendi kabuğuna çekilir, her şeyden uzaklaşır, kendisi bilir sadece. Ona çekildiği zaman ulaşmak da çok zor oluyor, iş hakkını kullanırsa kolay oluyor ama köye, kasabaya ulaşmak ve iletişim de zor oluyor. Ayrıca, dernek vasıtasıyla kurduğumuz ilişkide, birileri gazilerin varolduğunu hissetmeye başladı. Askeri de devleti de önceden vardı ama pek önemsemiyorlardı, dernek olunca gücün oluyor ve görülüyorsun. Önceleri törenlere çağırmamazlık yaparlardı ama bugün tepki gösterebileceğimiz bir dernek var. Derneğin kurulması muhatap alınmasını bir şeyleri mecburi kılar. Birlik olma konusunda birbirimizden haberdar olduk. Bir gazinin hastası sıkıntısı olduğunda çözüm arayabiliyoruz"
GAZİ OLACAĞIMI HİÇ DÜŞÜNMEDİM
Askere gitmeden önce gazi olacağını hiç düşünmediğini söyleyen ve pusuya düşürüldüklerinde de elinden geldiğince serin kanlı olmaya çalıştığını kaydeden Yiğit, hiçbir şeyin önceleri kendisine anlatılan gibi olmadığını söylüyor. Bazı şeylerin anlatılması değil yaşanması gerektiğini ifade eden Yiğit, gazilerin yaşadıkları sorunlarla ilgili ise şunları söylüyor: "Bu gururla taşınan bir mertebe. Taşıyan insan da gerektirdiği gibi kullanmak zorunda. Sen doğru ve düzgün davranırsan, hiçbir zaman bunu kullanmana gerek de kalmaz. İnsanlar başlarına gelmediği için çok önemsemiyorlar, 'Vatan, millet, Sakarya' diye konuşmak çok basit. Bir şehit yakınına otobüste hakaret edilirken, oradan kalkıp birisi 'ne yapıyorsun' diyemedikten sonra, Vatan millet Sakarya'ymış hiç önemli değil, anlamı yok. Öyle davranmıyorsun ama sonrasında da, 'Ben gazileri, şehitleri düşünüyorum' diyorsun. Bunu demekte önemli değil"
GAZİ PARAYLA ANILMAK İSTEMEZ
Gazilerin hiçbir zaman parayla anılmasını istemediklerini söyleyen Yiğit: "Biz hayatımıza bir şekliyle devam ediyoruz. Bizim paraya ihtiyacımız yok. Bizim isteğimiz tek şey maneviyat. Bizim zaten hayatımız devam ediyor. Özel günlerde hatırlanmak ve hoşgörülü olunması bizim için çok önemli. Biz keşke, 12 şehit verildiğinde bu kadar hatırlanmasaydık. Ama öncesinde 40'a yakın, şehidimiz oldu. Keşke böyle bir hatırlanma şekli olmasaydı ama biz sadece 12 şehit için değil ondan önceki her şehit için günlerce ağlıyoruz"
KARDEŞİM ÖLMÜŞ GİBİ HİSSEDİYORUM
Her şehit haberinde 'kardeşim ölmüş gibi hissediyorum' diyen Yiğit, yaşanan acının tarifsizliğini şu kelimelerle dile getiriyor: "Her şehit haberinde çatışamalara girdiğimiz, beraber yattığımız arkadaşlarımız ölmüş gibi hissediyoruz. 18 ay boyunca oturuyorsun, kalkıyorsun, yemek yiyorsun, nöbet tutuyorsun, sigaranı paylaşıyorsun, kardeşin gibi görüyorsun. Ve o haberi aldığında yıkılıyorsun. Şehit ailelerine şunu söylüyoruz, 'Sen evladını kaybettin, ben de bir kardeşimi kaybettim' Biz şehit olamadık gazi olduk, keşke şehit olsaydık. Ailelerinin gözünde onların yerini almaya çalışıyoruz"
KENDİMİ YERDE BULDUM
Gazilerin yaşadıkları olaylar neticesinde oldukça hassaslaştıklarını ifade eden Yiğit, kendisinin başından geçen bir olayı anlatarak, anlık tepkilerini şu cümlelerle özetliyor: "Hava değşimine geldim. Bir yakınımızın düğününe gittim, silah atılır bilirsiniz. Yanımdan adamın biri silahla ateş etti, ben kendimi yerlerde buldum. Böyle bir tepki göstereceğimi bilemezdim. Sonradan alıştık ama bu psikolojiyle bir silah sesiyle, herşey gözünün önüne geliyor, tüm yaşadıkların. Şu da bilinsin ki Türk devleti Türk ordusu ve milletiyle kıyamete kadar yaşayacaktır. 7 düvel bunu böyle bilsin. Her Türk evladının kanı bu vatana helaldir."