SAMSUN BAROSU AÇILIŞA KATILIYOR!

SAMSUN BAROSU AÇILIŞA KATILIYOR!
Samsun Baro Başkanı Gürbüz, 2 Eylül'de Külliye'de düzenlenecek olan Adli Yıl Açılış Töreni'ne katılacağını açıkladı.

Samsun Baro Başkanı Avukat Kerami Gürbüz, 2 Eylül'de Beştepe'de düzenlenecek olan Adli Yıl Açılış Töreni'ne katılıp katılmayacağı ile ilgili kararını açıklamamıştı. Baro Başkanı Gürbüz, bugün yaptığı yazılı açıklamada, 41 Baro Başkanının katılmayacağını duyurduğu toplantıya katılacağını açıkladı, nedenlerini sıraladı. 

MADDE MADDE SIRALADI
İşte o açıklama; "Yeni Adli Yıl Açılış programı nedeniyle Yargıtay 1.Başkanı Sayın İsmail Rüştü Cirit tarafından Samsun Barosu Başkanı sıfatıyla şahsıma gönderilen davete, davetiye gereği 27 Ağustos tarihine kadar telefonla bilgi vermem gerekirken bir kısım mevkidaşlarımın davete basın açıklaması yoluyla cevap vermek gibi teamül dışı bir ‘de facto usul’ geliştirmeleri, ardından da başta Samsun Barosu mensubu bazı meslektaşlarımız olmak üzere kamuoyunun da böyle bir beklenti içine girmesi nedeniyle şahsıma gönderilen davete ilişkin düşüncelerimi basın yoluyla saygıdeğer kamuoyunun ve Türkiye’deki tüm avukatların ve yargı camiasının bilgisine arz etme zorunluluğu doğmuştur. Şöyle ki; Barolar birer meslek örgütüdür. Tüm diğer meslek örgütleri gibi baroların birincil görevi mesleğinin, meslektaşlarının sorunları ile ilgilenmek, sorunların çözümü için çareler üretmek, olabilecek sorunların önünü alabilmek için önlemler geliştirmek ve tüm bunları yetkili, ilgili makamlara ileterek takipçisi olmaktır.

444-008.jpg

Bugün itibariyle Türkiye’de avukatlığın durumu şudur : 
1- Son dört yılda sayısal olarak mevcudumuzun % 50’si oranında artışla sayımız Türkiye genelinde 125000’leri bulmuştur ki, Türkiye’nin ekonomik, sosyal koşulları ile doğru orantılı ve ihtiyaç gereği bir büyüme değildir. Bilakis hormonlu bir büyümedir. Katlanılabilir, sürdürülebilir bir durum değildir.

2- Türkiye’de ve KKTC’de 87’si öğretim hizmeti veren 113 tane hukuk fakültesi bulunmaktadır. Bu fakültelerde yeterli sayıda yetkin öğretim elemanı bulunmamakta, buna rağmen 85000 civarında öğrenci bu koşullarda hukuk -eğitimi değil- öğretimine tabi tutulmaktadır. Sistem bugünkü şartlarda devam ettiği takdirde önümüzdeki 5 yıl içinde bu öğrencilerin yaklaşık 75000’i daha avukat olacaktır. 

3- Baroların tamamına yakını bu sistem nedeniyle her geçen yıl daha da artan stajyer avukatın eğitimi ve staj yapacağı ofislerin temini konusunda ciddi sıkıntılar yaşamaktadırlar. Hukuk öğretiminin kalitesinin zaten tartışmalı hale geldiği bir ortamda kaçınılmaz olarak staj eğitiminin de kalitesi düşmektedir. 

4- Üzülerek ifade etmek gerekirse vahşi kapitalist anlayış epey zamandır mesleğimizi de kuşatmış vaziyette! O kadar ki avukatlıkla ilgili işlerin % 90-92’si avukatların en fazla % 10’u arasında pay edilmekte işlerin % 8-10’u ile de meslektaşlarımızın % 90’ı hayatını idame ettirme mücadelesi vermektedir. O kadar ki avukatların neredeyse % 70’i sırf CMK zorunlu müdafilikten ve adli yardımdan gelen dosyalarla mesleğini ifa eder hale gelmiştir. Avukatların % 55-60’ı ‘yoksulluk sınırı’nda yaşamakta bu gidişle önümüzdeki birkaç yıl içinde muhtemelen bu meslektaşların % 30’u ‘açlık sınırı’na gerileyecektir. 

5- Yukarıdaki problemler beraberinde çok ciddi bir problemi doğal olarak doğurmuştur ki bu da diğer tüm problemlerin ötesinde ‘itibar problemi’dir. Artık birçok ailede “çocuğumuz bir hukuk fakültesine kapağı atsın, hiçbir şey olamazsa avukat olur!” anlayışı yerleşmiştir ve çoğalmaktadır. 

Avukatlık, hiçliğin bir ‘tık’ üstü! Acı ama işte böyle! Bu anlayış, zaman zaman mahkeme salonlarında, kalemlerinde, tapu dairelerinde, bankalarda, haciz mahallinde vs vs yerlerde de ortaya çıkmakta ve maalesef meslektaşlarımız hak etmedikleri muamelelere de maruz kalabilmektedirler. Halbuki avukat, hâkim ve savcı ile birlikte yargının kurucu ve yapıcı üç temel unsurundan biridir. Çok öz, özet biçimde sunmaya çalıştığım tüm bu problemlerin halli hiç şüphesiz bir kısım yasal ve idari düzenlemeyi zorunlu kılmaktadır. Bu gerçekten hareketle TBB ve baroların gayretleriyle -ki bu noktada Samsun Barosu’nun da ciddi emeği vardır- mesleki problemlerimizin halline yönelik düzenlemelerle ilgili hedeflerin Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde yer alması sağlanmıştır. Gerçekten de ‘2 temel perspektif, 9 amaç, 63 hedef ve bunları gerçekleştirmeye yönelik 256 faaliyet’ öngören Strateji Belgesi’nde 5. amaç olarak belirlenen ‘Savunma Hakkının Etkin Kullanımının Sağlanması’ amacının tamamında ve diğer amaçların içine serpiştirilmiş biçimde avukatlığın, avukatların ve baroların problemlerinin çözümüne ilişkin hedef ve faaliyetler belirlenmiştir. Belirlenen hedef ve faaliyetler tabii ki yeterli değildir. Ancak Strateji Belgesi, başlangıç için mesleğimizin hava gibi, su gibi, ‘dil altı hapı’ gibi ihtiyaç duyduğu hedef ve faaliyetleri içermektedir. Sıra bunların yasal ve idari düzenlemelerle hayata geçirilmesine gelmiştir. Sayın TBMM Başkanı, sayın Adalet Bakanı ve ilgili diğer yetkililer hem kamuoyu nezdinde ve hem birebir görüşmelerde Ekim ayından itibaren başlayacak yeni yasama döneminde Strateji Belgesi’ndeki hedeflerin yasalaşma sürecinin başlayacağını ifade etmişlerdir. Bugün itibariyle baroların ve avukatların en temel hedefi ve birincil görevi bu süreci titizlikle takip etmek ve olumlu sonuç alabilmek için her türlü gayreti göstermek olmalıdır. Bu bakımdan sayın Yargıtay 1.Başkanı’nın Adli Yıl Açılış Programı için baro başkanlarına gönderdiği davet ve sayın TBB Başkanı’nın bu programda yapacağı konuşma mesleğimiz ve mesleğimizin geleceği açısından bir fırsat olarak görülmeli ve değerlendirilmelidir. Avukat, müvekkilinin kendine tevdii ettiği vekâlet görevini ‘özenle yerine getirmek’le ve yükümlendiği işi sonuna kadar takip etmekle sorumludur. Baro başkan ve yöneticileri de kendilerini o görevlere layık gören ve güvenen meslektaşları adına üstlendikleri, meslek için gerekli ve zorunlu iş, faaliyet ve projeleri özenle gerçekleştirmek ve sonuç alana kadar takip etmek zorundadırlar. 

samsun-barosu.jpg

Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde Samsun Barosu Başkanı sıfatıyla baromuz mensubu meslektaşlarımız adına emek verdim, katkı sağladım, Strateji Belgesi’nin açıklanmasından sonra da hayata geçirilmesiyle ilgili gayretlerde bulundum, bulunmaya da devam ediyorum. Bu kapsamda sürecin takibi adına mesleğimiz, meslektaşlarımızın problemlerinin en üst düzeyde dile getirilmesi adına, bu niyet ve amaçla orada bulunacaklarını düşündüğüm TBB yönetimini yalnız bırakmamak adına 2 Eylül günü Ankara’da sayın Yargıtay 1.Başkanı’nın davetine icabet etmemin uygun olacağını düşünüyorum. Sadece eleştirerek, çözüm önermeyerek, diyalog kapılarını sıkı sıkıya kapatarak problemlerimizin çözümü mümkün değildir. Bu anlayış, sorunlarımızın sümen altı edilmesi, çöplerin halı altına süpürülmesi ve çözümlerin hep ötelenmesi / ertelenmesinden başka bir sonuç doğurmamıştır / doğurmayacaktır. “Adli Yıl Açılış Programı’nın Cumhurbaşkanlığı Külliyesi içinde bulunan Millet Kongre Merkezi’nde yapılması yargı bağımsızlığını zedeleyecektir.” kaygısını taşıyanları tabii ki anlıyorum ve bu itirazı saygıyla karşılıyorum. Bir çok meslektaşım gibi Adli Yıl Açılış Töreni için mekan seçimini doğru bulmuyorum. Devletin temelini oluşturan üç temel erkten ‘yasama’nın yeni dönem açılışı nasıl TBMM’de gerçekleştiriliyorsa temel erklerden bir diğeri olan ‘yargı’nın yeni dönem açılışının da pekâlâ yargı kurumlarına ait bir mekanda gerçekleştirilmesi programın amacına çok daha uygun olurdu ve her yıl yaratılan tartışmaları da bir nebze olsun önlerdi. Ancak Adli Yıl açılış programlarının Yargıtay’da ya da başka bir adli makamda gerçekleştirildiği geçmiş dönemlerde de ‘vicdanı ile cüzdanı arasında sıkışmış’ Yargıtay Başkanı, Genelkurmay Başkanlığı Konferans Salonu’nda yürütmenin apoletli/postallı/asker bürokratlarından brifing alan yüksek yargı mensupları, hakimlik-savcılık sınavını kazananların tamamını kendi yandaşlarından seçmekle övünen Adalet Bakanı, adalet kurumlarının ve devletin diğer kurumlarının dibini oyan FETÖ vb paralel yapılanmalar ve daha nice olumsuz örnek var idi ve bunların tamamı da yargıyı bağımsız değil bilakis farklı güç odaklarına bağımlı hale getiriyordu. 

 

Kısaca Türkiye’de yargı bağımsızlığı her zaman tartışılmıştır ve tartışılmaya devam edilmektedir. Yani yargı bağımsızlığının zedelenmesinin tek sebebi ‘mekân’ değil bilakis ‘zihniyet’tir. Bu anlamda da Türkiye’de, her şeyden önce, iktidarıyla, muhalefetiyle tüm kesimlerinde bir zihniyet devrimine ihtiyaç vardır. Sonuç olarak, sosyal bilimlerde kesinlik yoktur. Hiç kimse bu konularda kendi tercihinin en doğrusu olduğunu iddia edemez. Ancak yukarıda açıkladığım ve paylaştığım gerekçelerle en önemlisi de bir meslek örgütü yöneticisi olmanın omuzlarıma yüklediği sorumlulukla Adli Yıl Açılış Programı’na katılacağım. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da gücüm yettiğince mesleğin, meslektaşlarımın sorunlarının halli için elimden geleni yapacağımın, Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde avukatlarla ilgili yer alan yasal ve idari düzenlemelerin önemli bir kısmının 31 Aralık gününe kadar hayata geçmemesi halinde de sorumluluğumun gereğini yerine getireceğimin başta Samsun Barosu mensubu meslektaşlarım olmak üzere tüm kamuoyu tarafından da bilinmesini istirham ederim.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.