Zorunlu Bir Açıklama Yada Kara Mizah

 

 

    09 Aralık 2012'de Şuurlu Öğretmenler Derneği Samsun Şubesi olarak gerçekleştirdiğimiz konferansta yaptığım açılış konuşmasındaki konulardan dolayı gazeteci Sayın Osman KARA köşesinde bir yazı kaleme almıştı. Nefsi müdafaaya girmemesi için cevap vermeyi geciktirmiştim. Kendisine cevap olarak gönderdiğim bu yazıyı köşesinde yayınlanmadığı için burada yazıyorum; Sayın KARA; yazınızla derneğimizin tanıtımına katkı sağladınız için öncelikle teşekkür ediyorum. Yazınızın başlığından başlayarak saldırı mahiyetinde bir tavır sergilediğiniz görünüyor. ''Adamın dilinin endazesi yok, adamın pervası da yok; edepten, terbiyeden bahsediyor ama belli ki bahsettiği değerlerden kendisinin de fazla nasibi yok'' Derken çok acımasızca saldırıyorsunuz. Ben genel manada var olan, her gün yaşadığımız sorunları konuştum. Elbette bahsettiğim konular herkesi kapsamıyor. Mantıkta istisnalar kaideyi bozmaz diye genel bir kural vardır. Mesela güvercinler beyazdır, demek tüm güvercinlerin beyaz olduğu anlamına gelmez. Ama tüm güvercinler beyazdır dersek güvercinlerin tamamının beyaz olduğunu kastetmiş oluruz. Ben de konuşmamda tüm gençlerimizden bahsetmedim. Dolayısıyla bir nesli toptan suçlamadım. ''ne suçlaması, adeta horluyor'' diyerek hakaret ediyorsunuz. Ne demek horlamak? Demek ki denilenleri anlamadığınız için horladığımı zan etmişsiniz. Bu yüzden de anlamadan yazmışsınız. Gazetecinin görevi haberi haber olarak verip belli sınırlar içinde kendi yorumunu katmaktır. Hakaret etmek değildir. Bana adamın dilinin endazesi yok derken kendiniz ölçüyü aşıp işi küçük düşürmeye, basite almaya vardırdınız. Beni ezip, hırpalamaya ve toplumun önünde küçük düşürmeye çalıştınız. Ben bir eğitimci ve bir sivil toplum kuruluşunun başkanı olarak gördüğüm bazı temel meseleleri çözüm bulunması için dile getirdim. Söylemimize karşı itirazınız olabilir ama bu fikri düzeyde olmalıdır. Sözün bittiği noktada şiddet ve saldırı başlar. Size göre eğitimde çok iyi bir noktada olabiliriz, her şey tozpembe de olabilir. Buna saygı duyarız. Ama siz de bizim düşüncemize saygı duymalısınız. Elinde bulunan medya gücünü kullanarak bir kimseyi mahkûm ederek, bir kimseye meydan okuyarak cevap vermek gücü üstün tutmanın bir belirtisidir.

 

      Sözlerim için, ''okurken kanım beynime çıktı'' diyorsunuz. Benimse annesini, öldüren, babasını, bıçaklayan, öğretmenini bıçaklayıp öldüren bir öğrencinin ruhsuzluğu karşısında kanım beynime sıçrıyor.  Yüzlerce, binlerce şiddet, cinayet, tecavüz, hırsızlık olayları karşısında sizin kanınız beyninize sıçramıyor mu? Herhangi bir yerde arkadaşını öldüren,  sudan bahanelerle öğretmenini öldüren öğrenci cinneti karşısında da kanınız beyninize çıkmıyor mu? Ben sadece herkesin bildiği bu olaylar bir daha olmasın diye yaşanmakta olan bir takım gerçekleri dile getirdim. Bu cennet vatanımızda bir cinnet toplumu oluşmasın, halkımızın yüzde doksan dokuzunun mensup olduğu İslam'a göre eğitimi düzenleyelim diye söyledim. Ben utanılacak sözler konuşmadım. Sizin yüzünüz benim sözlerimden dolayı değil, her gün sizin gazetenizin ve diğer tüm gazetelerin sayfalarını, manşetlerini, televizyonların haber bültenlerini dolduran cinayet, ahlaksızlık, gasp, darp, hırsızlık olayları karşısında da eminim ki yüzünüz kıpkırmızı oluyor. Ben konuşmamda hiçbir gencimizi küçük düşürmedim, hakaret etmedim, sadece var olanı söyledim. Yaşanan bu sorunları gazetenizin yazarı sayın Şakir DEMİRCİ; (12.12.2012)  ''Şiddet yaşamımızı kurtarıyor'' başlıklı yazısında; dile getiriyor.''evde, okulda sokakta, statta, hastanede, fabrikada, tarlada, şiddet her yerde. En son bir öğretmen öldürüldü. Milletvekili eşinden dayak yedi. Şiddet her gün gazetelerde, televizyonlarda kol geziyor. İnsanlar ölüyor, yaralanıyor, sakat kalıyor, yetmiyor. Filmlerde, dizilerde sınırsız şiddet. Yerli Rambo, Polat Alemdar iş başında. Şiddet düşüncelerimizi işgal ediyor, son kalemiz, beynimizi ele geçirmeye çalışıyor. Şiddetin Ekonomik, Psikolojik Pedagojik, Sosyal, kültürel nedenleri var. Eğitim azaldıkça şiddet artıyor. Ekonomik sıkıntılar katlandıkça şiddet çıldırıyor. Şiddeti önlemek için şiddeti yaratan nedenlerle mücadele edilmeli.''diyor. İşte biz de şiddeti yaratan en önemli nedenin evde, okulda ve sokakta verilen formal ve informal eğitim olduğunu düşündüğümüz için öncelikle eğitimin düzelmesi gerektiğini savunuyoruz, bunun için mücadele ediyoruz. Bunun aksini kimse savunamaz. Şimdi sayın DEMİRCİ ; ''evde, okulda sokakta, statta, hastanede, fabrikada, tarlada, şiddet her yerde,'' derken herkesin birbirine şiddet uyguladığını mı söylemiş oluyor. Elbette ki hayır. Şiddetin derecesinin yüksekliğini, durumun ciddiyetini ifade etmek için böyle bir cümle kuruyor. Bizim söylediğimiz de aynı şeydir. Yaptığımız eleştirilerde durumun vahametini, eğitimdeki yozlaşmanın boyutlarını ortaya koymak için kullandık o ifadeleri. Yine gazetenizin yazarı Sayın Mustafa GENÇ de bizi destekler mahiyette aynı konuları yazıyor (19.12.2012)  ''Eğitimimizde değerler ihmal edildiği içindir ki, artık öğretmenlere yönelik ve öğrenciler arasında şiddetten söz eder olduk. Okullarımız artık polislere zimmetlenir oldu. Alkol, sigara ve madde bağımlılığı ilkokullar seviyesine iner oldu. Yıl içinde suça bulaşmış çocuklarımız artık yüz binlerle ifade edilir oldu. Çocuklarımız için sahtecilik, hısızlık, madde bağımlılığı, katil gibi kavramları kullanır olduk. Bu çocuklar bizim ve bulunduğumuz- yaşadığımız ortamlarda yaşıyor bunlar. Suçlarını da aynı yerde işliyorlar. Patlamaya hazır bomba gibi aramızda ve çocuklarımızla yan yana yaşıyorlar.'' Burada Mustafa GENÇ; ''Çocuklarımız için sahtecilik, hısızlık, madde bağımlılığı, katil gibi kavramları kullanır olduk'' derken tüm çocukları kastetmiş oluyor mu? Eğer cevabınız hayırsa bize haksız yere saldırdığınızı da kabul etmelisiniz.

 

      Benim adıma değil bu sistemin kurbanı olan evlatlarımız adına, onları yetiştiremeyen adam gibi adam edemeyen öğretmenler adına ve her şeyden önce de onların sadece karnını doyurup ruhlarını, kalplerini boş bırakan aileler adına kıpkırmızı olsun yüzünüz. Ben biliyorum Sayın KARA siz sorumluluk sahibi, toplumsal olaylara tanıklık eden bir gazeteci olarak toplum olarak içine düştüğümüz bu yozlaşma, bu çürümüşlük karşısında hiddetlenip utancınızdan yerinizde duramıyorsunuz. Ülkemizdeki çürümüşlüğün, yozlaşmanın önce eğitimde başladığını görüp hiddetlenmeniz gerekirken bu sorunları dile getirenlere karşı hiddetlenmeniz kabul edilemez bir durumdur.

 

      Bana hoca demeyeceğinizi söylüyorsunuz ama böyle diyerek bu ülkede öğretmenlerin itibarsızlaştırılmasına katkı sağlamış oluyorsunuz. Bir öğretmeni sevmeyebilirsiniz ama bir gazeteci olarak saygı duymak durumundasınız. Çünkü öğretmenin itibar görmediği bir toplumda eğitim kurumları görevlerini layıkıyla yerine getiremez. Eğitim kurumlarının bozulduğu bir ülkede diğer tüm kurumlar da bozulmaya mahkûmdur. Bu da ülkemizin geleceğini, bağımsızlığını olumsuz yönde etkiler. Siz sorumlu bir gazeteci olarak bundan dolayı öğretmenlere saygı duymak durumundasınız. Mademki sistemi istediğim gibi eleştirebileceğimi söylüyorsunuz o halde bana haddini aşmışsın başkan demeniz son derece abes ve gereksiz bir şeydir. Çünkü ben genel manada sistemi eleştirdim. Özel manada kimseyi hedef almadım. Var olan sorunlardan bahsettim. Eğer size göre eğitim sistemimizde her şey yerli yerinde ise o zaman hiçbir sorun yok demektir. Ama bunu kaç kişi kabul eder. Bu gün kaç kişi eğitimimizin sorunsuz olduğunu, her yönüyle eğitilmiş nesiller yetiştirdiğini söyleyebilir.

 

      Ben sistemin mağduru ve mahkûmu olan gençlerin içine düştüğü açmazları, sorunları, yaşanan olayları gündeme getirdim. Elbette bunun böyle olduğunu söylemek, tamamının böyle olduğu anlamına gelmiyor. Tabii ki özel manada kimseyi edepsizlik, ahlaksızlık, terbiyesizlik, şuursuzluk, amaçsızlık gibi kavramlarla suçlayamayız. Ancak genel manada var olan ve bu sonuçlara neden olan sorunlara da ilgisiz kalamayız. Bunların ikisi de yanlıştır. Aile kavramı olmayan gençler ifadesi benim konuşma metnimde geçmiyordu.  Gençlerin terbiye edilmemiş aslanlar gibi olduğu ifadesi eğitilmemiş gençler anlamına gelmektedir. Çünkü bu kelime talim terbiyede de yer alıyor. Terbiye, eğitmek demektir. Eğitilmemiş gençlerimiz sokaklarda belli bir ideali olmadan kendi nefisleri, hevesleri peşinde koştuklarını her gün beraberce görüyoruz.  Kaliteli nesil demek; öğretmenine ve tüm büyüklerine saygı duyan, hem ruh bakımından, hem beden bakımından üstün meziyetlere sahip olan, nazik, medeni, saygılı, ahlaklı, israf etmeyen, kendi hakkına razı olan, başkasının hakkını almayan kişi demektir. Benim aklım ve yüreğim bunları bir kez daha söylemeye yeter. Ancak ben sizin neden bu kadar çok kızdığınızı ve meydan okurcasına yazdığınızı anlayabilmiş değilim. Siz bana defalarca haddinizi aşmışsınız başkan; deseniz de ben edebimden ve terbiyemden dolayı bir eğitimci olarak, bir öğretmene yakışmayacağı için görev başında bir öğretmen olarak size haddinizi aşmışsınız demeyeceğim.

 

       Eğitim camiası bahsettiğim bu olumsuz tabloyu her gün yaşıyor, her gün konuşuyor. Bir gerçek var ki bu camia bu vaziyette ülkemizin sorunlarını çözecek nesiller yetiştiremez; bu toplum, evlatlarına eğitim adına yapılan bu yanlış uygulamalara karşı sesini çıkaramıyorsa geleceğine sahip çıkamaz. 

 

      Benim bu sözlerim ahlaki sorumluluk noktasında bana şahitlik yapacaktır. Ben ülkemizin ve geleceğimizin garantisi olan nesillerin dört başı mamur, her yönüyle mücehhez bir şekilde yetişmeleri için bazı temel sorunları çözülsün diye gündeme getirdim ve vebalden kurtulmak için çalıştım. Ama siz bunlara karşı çıkarak vebal altında kalıyorsunuz. Benim yapacağım tek bir hareket var; o da sözü yormadan, evirmeden, çevirmeden hakikatleri söylemeye devam etmektir. Ben sözümü adam gibi söyledim.  Bilesin ki, adamlık sözün arkasında durmaktır.

 

     Terbiye kelimesini kullanmamıza kızarak bize terbiye dersi vermek istemişsiniz: Yunus Emre “İlim meclislerinde aradım kıldım talep/ İlim geride kaldı/ illa edep/ illa edep” diyor.. Ayrıca Mevlana edeple ilgili şöyle diyor; (Ademi zade eğer bi edepst, adem nist/Ayet ayet hemgi moni kuran edebest) ademoğlu eğer edepsizse adam değildir./Kuran baştan sona edeple inmiştir. İşte eğitim sistemimiz Yunus'un, Mevlana'nın ortaya koyduğu bu temel kaideler üzerinde yükselmelidir. Biz Yunusu da, Mevlana'yı da okuyarak öğretmen olduk. Onların çizgisini her alanda savunuyoruz. Kalpleri elinde bulunduran Rabbimize emanet ediyorum sizi

 

Selam, sevgi ve hürmetlerimle.

 

                                                                         

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsmail Okutan Arşivi
SON YAZILAR