ZAMAN ÖĞRETİR

Kendinizle zaman zaman yüzleşerek,kendinizle hesaplaşarak yaşanmışlıktan edindiğiniz tecrübeden ve farkındalıktan "ben kimim,nasıl bir insanım,beni nasıl tanıyorlar,sevilen mi,istenilmeyen miyim?"İşte bu ve bunlara benzer bir çok sorunun cevabını size "Zaman öğretir."

Okumayı seviyorsanız,zamanınız varsa lütfen aşağıda sıraladığım detayları dikkatli ve sindirerek okuyunuz.

 En yakın çevren için bile,ne kadar çabalasan çabala yolunun sadece kendi özgü olduğu ve sadece senin bu yolda değişip,yenilenebildiğini...

Hayal kırklığı denilen lanetin,eğer sen izin verirsen senin kanını emerek ömür boyu senin başucundan ayrılmayacağını ve onu yüreğinden,benliğinden söküp atmanın gerekliliğini...

Mumun dibini de aydınlatmasının zor olduğu gerçeğini,sözün eyleme dönüşmesindeki güçlüğü ve onu yenmek için amansızca verilen mücadelenin sonucu ulaşılan yeni farkındalık düzeyinin hazzını...

Kitle ile birlikte iyi,doğru ve güzele doğru yürümenin hazzı ile gerektiğinde onların tamamını karşına alacak şekilde onlara aynadaki çirkin yönlerini keskin bir biçimde görebilme cesaretinin dengesini...

Günü kurtarmacanın,felsefesizliğin,acizliğin,duygu ajitasyonunun,her devrin  adamlığının kişiyi acınası derecede küçülttüğünü...

Saygının kazanılan bir değer olduğunu,"Bana göstemiyorsuncu'nun  ilk yapacağının ağlaşmak,sızlanmak değil,o saygı için emek harcayıp onu kazanmasını gerekliliğini...

Onaylanma,beğenilme  güdüsü ile başkalarının kişiyi değerlendirdikleri ölçültler uğruna yaşamını tarumar etmenin ne kadar genel olduğunu...

"Benim ondan neyim eksik ki" her daim yarışmacı "ben de ben de" söylemine sahip kişilerden mümkün olduğunca uzak durulması gerekliliğini...

Hayatın,insan gibi insanın kendisi gerçekleştirebilmesi için fırsat  olduğunu ve bu yolda zamanın çok ama çok kıymetli olduğunu...

Sevginin dile getirilmesi ve hissedilip gösterilmesi gerektiğini,kimsenin onu bulmak için arkeolojik kazı yapmasının zorunlu olmadığını "Aslında o seni çok sever"ci zırvalığın dibine gömmenin gerekliliğini...

Gözlerin ruha açılan birer pencere olduğunu ve çok şeyler anlattığını...

Zerdüştün dediği gibi kötünün bilinmediği yerde iyinin de tanımlanamayacağını ve kötünün aranacağı yerin kişinin kendi içi olduğu ve ona direnmenin kendi kendinle başedebilmesinin zorluğunu,ama asla ona yenilmemenin ve pes etmenin gerekliliğini...

Esas olarak pirincin içindeki beyaz görünümlü taştan korkulması gerektiğini...

Kendini dinlemenin,kendi ile aynada yüzleşmenin gerekliliğini,beğenmediği pürüzleri düzeltmek için yaşam boyu verilen  savaşı,hayat boyu kendinden yine kendine sefer eylemenin gerekliliğini...

Hayatın bir yol olduğunu,bu yoldan özenle yürünmesi ve özel olması gerekliliğini,görev bilincini ve görevin üstün geldiğini,hakikat arayışının süreceğini...

Güzel öz söylemenin ya da yazmanın ancak bu doğrultuda eyleme dökebilme ile bir arada olunca kıymetinin olduğunu...

Çareyi kendi dışında aramanın boşunalığını ve hariçten gelmediğini,her zaman çarenin bireyce bulunması gerekliliğini...

 Yukarıdaki seçenekler elbette yeterli değildir.Bu konuda yazılacaklar kalın bir kitap olabilir.

"Yaşarken yeniden doğma fırsatı varsa,neden bir başka hayatı bekleyesin!

Bilmediğiniz  birçok şeyi yaşarken ZAMAN ÖĞRETİR.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfi Özkan Arşivi
SON YAZILAR