Ahmet Ufuk Erkan

Ahmet Ufuk Erkan

YÜZÜNE KULUM

Göz kıyısıyla bakıyorum sana. Gözümün ucuyla. Tüm yüzünü görüyorum. Bir kare yakalarsan benden yana, işte bu yan bakışı yakalarsın.

 

                        Uzaktayken, uzun uzadıya bakıyorum sana. Yakındayken, işte böyle göz ucuyla. yan gözle…

 

                        Yüzünü tarif edemem. Yok, yani anlatırım da bu tarif olmaz. Yoksa tarif olur mu bu?

 

(Birikmiş bir bakış bu. Eski zaman kalıntısı bir yüze bakıyorum. Her şey yerli yerinde bu yüzde. Tık nefesim. Nefessiz. Nefesim kesilerek bakıyorum. Yok, bakmıyorum: Göz kıyısıyla süzüyorum yüzünü)

 

                        Ucundan kıyısından, sen beni asla fark etmeden, sana bakıp duruyorum yani. Yani ölüyorum yüzüne. Bir mezar kazılsa, yüzüne ölen biri olarak, o yüze gömülmeyi dilerdim.

 

                        Bir kare yakalarsan ben sana bakarken, beni o kareyle değerlendirme. Say ki asırlarca sana bakmışım, buna uyandırmadan seni. Say ki ibadet gibi, say ki bir ezber gibi. Bakıp durmuşum melek timsali yüzüne.

 

                        Hiç dizinin dermanı kesilmemiştir. Bakınca, elinden bir şey gelmeyince… Öylece dizinin dermanı kesilir. Son nefesincesine soluklanırken, soluk soluğa kalırken, o yüze çaresizce bakarken… O yüzün bundan haberi yokken…

 

                        Haberin yok. Göz kıyısıyla bakıyorum sana. Yüzünü süzüyorum. Kaçamak bakışla, ezbere alıyorum seni. Ezbere alıyorum sanki asırlardır. Bazen konuşuyorsun. Sen konuşunca, baktığım heykel diriliyor sanki. Kulağımda büyük bir uğultu, dinliyorum seni. Seni dinliyorum, duyuyorum, bir türlü anlamıyorum ne dediğini. Uğulduyor kulağım…

 

                        Göz ucuyla bakıyorum sana. Tümden baksam, gözüm yanacak. Güneş yüzlüm. Tümden duysam seni, kulağım yanacak. Mırıldanıyorsun. Işıldıyorsun.

 

(Ne olacak peki? Ne olsun. Yıllar geçecek. Ki yılar geçti ben sana bakana dek, seni duyana dek. Yine yıllar geçecek. Üstü kapalı cümleler kuracağım ve yıllar geçecek, ben sana bir halt anlatamadan. Yüzüne ölerek, sesine ölerek, öylece yaşayıp gideceğim. Korkarım bu olacak. Korkarım… İnan korkuyorum, böyle olacak çünkü. Nefessiz kalarak baktığın o yüze, ne ölebilirsin, ne de kalabilirsin o yüzde)

 

 

                        Sonra geçmişe bir köprü kuruluyor sanki. Sanki sen, eski yüzünle, sesinle, öylece duruyorsun karşımda.

 

                        (Siyah beyaz bir film çevriliyor tekrar. Tekrar, eskisi gibi ağlayarak, gülerek… Yüzünü siyah beyaz görerek. Sesini siyah beyaz görerek… Sana yeniden ve yeniden tutularak. Tutulsam da bir şey ifade etmeyerek. Ve buna rağmen sana tutulmaktan caymayarak)

 

                        Yüzüne tutunuyorum. Yoksa düşüp gideceğim. Ezberime sığınıyorum. Yüzünün ezberine, yüzünü ezberime… Sığınıyorum. Sonu gelmeyecek cümleler hayal ediyorum. Sonu gelmeyecek cümleler kuruyorum.

 

                        Tutunuyorum yüzüne. Ateşten bir hayat kıyısında. Âteşin bir hayatın kıyısında... Ancak yüzüne tutunarak düşmüyorum o ateşe. Ve yüzüne tutunarak düşüyorum yüzünün ateşine…

                       

                        Koru beni. Koru beni yüzüne tutunayım. Tut beni yüzünle. Yoksa zerrem kalmayacak. Düşüp darmadağın olacağım yoksa.

 

                        Tutunayım yüzüne…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ahmet Ufuk Erkan Arşivi
SON YAZILAR