VE TEKRAR AYRILIK...

On birinci Türkçe olimpiyatları bu sene de muhteşem bir finalle sona erdi. Atatürk olimpiyat stadı  şimdiye kadar böyle bir ihtişamı yaşamadı, bundan sonraki hayatında da yaşayacağını sanmıyorum. Bu stad sadece bu final için yapılmış olsaydı da değerdi. Gerçi Türkiye'nin elli küsür ilinde, stadlarda yapılan yarışmalar da en muhteşem gösterilerdi. Anadolu insanı bu evlatlarını o kadar sevdi, o kadar bağrına bastı ki onlarla beraber olmak için hiç bir fedakarlıktan kaçınmadı, hep yanlarında oldu. Onlarla güldü, onlarla ağladı; yürekleri onlar için çarptı, coştu, haykırdı.

Bu çocuklar da kendilerini on binlerce anne, baba ve  kardeşlerinin kollarında, yüreklerinde ve  gönüllerinde hissettiler. Onları kendi ailelerinden ayrı görmediler. Devletimiz de onları bir baba şefkati ve ihtimamı ile göz bebeği gibi korudu. Programların dışında, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere bir çok kurum, aile, siyasetçi, vakıf ve kişiler tarafından kabul edildiler, onore edildiler ve taltif edildiler. Gerek türk arkadaşlarıyla, gerekse birbirleriyle kopmaz arkadaşlıklar, dostluklar, sevgi köprüleri kurdular. Ama üzülerek söylemek gerekirse süreleri doldu ve ülkelerine dönme zamanları geldi. Hem millet olarak bizler, hem de onlar geldiklerinde sevindiğimizden daha çok üzülüyoruz. Seneye belki aynı gençler gelemeyecek; yeni arkadaşları gelecek, ama bu zincir hiç kopmadan yıllarca devam edecek ve bu duygular hiç kaybolmayacak, bitmeyecek; öyleki “ Buradan ayrılmak istemiyorum”, “Kendimi bu ülkeye ait hissediyorum”, “Bu gece hiç bitmesin istiyorum”, “Ülkeme gidince arkadaşlarıma hepsini anlatacağım” gibi yüzlerce değişik şekillerde duygularını ifade ediyorlar.

Ne yazık ki onlar insanımıza bu güzellikleri yaşatır ve insanımız bu güzelliklerle coşar, gururlanırken ve dünya hayranlıkla izlerken, bazı guruplar da sokaklarda, meydanlarda kendi çirkinliklerini sergiliyordu. Ülkemizin imajı bütün dünyada yükselirken bazı marjinal guruplar da bunu bozmaya çalışıyordu. Bu iki olayın aynı tarihlere rastlatılması acaba tesadüf müydü? Ama sokak çapulcularının (bu tabiri onlar da kabul ediyor), terör ve provakasyon şebekelerinin sergiledikleri bu anarşı ortamı, ne bu güzellikleri bozabildi, ne bu gençleri tedirgin edebildi ve ne de en ufak bir şekilde ailelerini endişelendirebildi. Öyle ya çocuklarını gönderdikleri bu yabancı ülkede bir takım kargaşalıklar çıkarılıyordu; kaos ve şiddet manzaraları vardı; onlara da bir zarar gelebilirdi. Ama hiç bir çocuk “ ben ülkeme dönmek istiyorum, buralar karışık” demedi. Hiç bir aile de  çocuğunu gelip aramadı, alıp gitmedi. Çünkü onlar bizi, Türk okullarını, öğretmenlerini iyi tanıyorlardı. Çocukları en emin ellerde idi. Kendi ülkelerinde çıkan iç savaş yıllarında bile öğretmenleri onları canları pahasına, mermi vızıltıları altında bile korumuştu. Ve bütün dünya, bazı art niyetliler hariç, biliyorlardi ki asıl Türkiye manzarası, o gurupların değil, bu yapılan organizasyonların sergilediği manzara idi. Barıştı, sevgi idi, kardeşlikti, birlik ve beraberlikti. Sağolun çocuklar. Size minnettarız.

Türkçenin çocukları, bizim çocuklarımız göçmen kuşlar gibi uçup gidiyorlar ama biz biliyoruz ki bir dahaki baharda geri dönecekler, hem de daha kalabalık bir şekilde. Onları sabırsızlıkla bekleyeceğiz. Taki evrensel barış ve yeni bir dünya  kurulana kadar. Selam bu projenin mimarına, selam ustalarına. Saygılarımla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hasan Özduman Arşivi
SON YAZILAR