ÜZERİNE DÜŞENİ YAPMAK

 Kader, ezelden ebede kadar meydana gelecek tüm olayların zamanını, yerini ve özelliğini Yüce Allah’ın önceden bilmesi demektir. Zamanı gelindiğinde olaylar, Allah’ın bilgisi dahilinde ve takdirine göre gerçekleşir.

Kader, başımıza gelenlerin ismi değildir. Bu nedenle hiçbirimiz, “bu benim kaderimmiş” diyemez. Böyle bir tasavvur kişinin sorumsuz oluşunu anlatmış olur. Sorunlu olan bir insan kendi sorunlarının sorumluluğunu Allaha atfedemez. Halbuki Yüce Allah Kur’anın çeşitli ayetlerinde, “insanların başına gelen olumsuzlukların veya olumlu sonuçların kendi elleriyle yaptıklarının sonucu” olduğunu belirtmektedir.

İnsanı Allah yaratmıştır. İlk insan Hz. Adem’i yarattığı gibi kıyamete kadar dünyaya gelmiş ve gelecek tüm insanlar da Allah’ın kudreti ile yaratılacaktır. İlk insan topraktan yaratılmıştır. Son insan ve aradaki tüm insanlar da yine toprak ürünlerinin bir sonucu olarak aynı özellikleri taşıyarak yaratılmaktadır.  Kur’anda mükemmel yaratıldığı belirtilen insana Allah akıl vermiştir. Ayrıca aklı muhatap alan vahyi(ilahi bilgiyi de) yarattığı insanlara elçi olarak seçtiği Peygamberleri vasıtasıyla göndermiştir.

Allah c.c. insanın genlerine, iyiyi kötüden, yanlışı doğrudan ayırt edecek iradeyi yüklemiştir. Bu irade, kişinin davranışların belirlenmesini sağlayan iradedir. İnsan; aklını kullanarak, İlahi bilgiyi değerlendirerek, Peygamberi davranışları dikkate alarak, iradesiyle davranışlarını düzenlemek durumundadır.

İrade ile yapılan tüm davranışların Allah katında karşılığı olacaktır. İrademizin dışında karşılaştığımız olaylardan sorumlu değiliz. İnsan olarak yaptığımız kötü bir davranış için, “bu benim alın yazımdır, demek ki bunu yapmam gerekiyormuş, Allah isteseydi bana engel olurdu” gerekçesi doğru ve İslami değildir.

Peygamberimiz; “Bir yerde veba hastalığı varsa oraya gitmeyin. Sizin bulunduğunuz bir yerde bu hastalık ortaya çıkarsa hemen orayı terk edin” buyurmuştur. Bu tavsiye kaderden kaçmak değil aksine tedbir almaktır. Elbette tedbirler takdirleri bozamaz ama tedbirsizlik de takdir olarak değerlendirilemez. Yüce Allah’ın külli iradesi bizim için belirleyicidir. Ancak bize verilen cüz-i irade de davranışlarımızın sorumluluğu bakımından geçerlidir.

Tevekkül; kişinin Allah’a dayanması ve güvenmesidir. Bu inanç, Müslümanları rahatlatan, hayata bağlayan önemli bir duyarlılık ve kabuldür.  Tevekkül, kişinin kendisine düşeni yapması, tedbirlerini alması, süreci takip etmesinden sonra da sonucuna razı olmasıdır.

Allah’tan başka güvenilecek güç olmadığına inanmak en büyük tevekküldür. Bu duyarlılık hayatı rahatlatır, yaşamı güzelleştirir, günü huzurlu ve mutlu hale getirir. Ahireti de kazandırır. Zaten hedef, dünya ve ahiret mutluluğudur.

Kişinin üzerine düşeni yapması, insan olmasının gereğidir. İnsan, “Kader” diyerek sorumluluklardan kaçamaz ve kurtulamaz, üzerine düşeni yapmadan da , “Tevekkül” ediyorum diyemez. Karşılaşılan sorun ve sonuçlar iradi ise, hem dünyada hem de ahirette sorumluluk vardır. Kul olmanın gereklerini yerine getirmek insani sorumluluktur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sami Kesmen Arşivi
SON YAZILAR