Ahmet Ufuk Erkan

Ahmet Ufuk Erkan

UNUTULMUŞ EZBER

UNUTULMUŞ EZBER

 

                        Unutulmuş sızı su yüzüne çıkar. Kalbinde düğümlü, nefes aldırmaz olan acı… Hep dediğin gibi: Kalbimin üstünde duran o mil…

 

                        Öksürüp aksıramazsın. Kesik kesik aldığın nefes bile fazla gelir. İnce, ip ince sızı, o unutulmaya terk ettiğin sızı…

 

                        Geçmiş günler sermayesi, kafana patlar. Ezberinde şiir yoktur. Ezberinde bir yüz vardır. Bir yüzde ne varsa o, ne varsa çoğul… O yüz, şiirdir. Şiir midir? Hatta belki, eski bir hikâye bile olabilir. Neyse o olandır. Tarifin, tarihin… Seni sen yapan birikmiş acı… İşte tarihin ve tarifin.

 

                        Kalbini kuşatan, öylece bir yumruk gibi sıkan. Buzdan bir el mi? Yoksa ateşten bir el mi? Öyle veya böyle, işte bir el sıkar kalbini. Aklın başına fazla gelir. Kalbin, kırlarda koşar gibi öyle. Öyle eski resimlerden eski resimlere. Öylece koşan ve bitkin bir gidişle… Gidemeyişle… Yerinde, yerli yerinde duran, bir o kadar da koşu yorgunu kalbinle.

 

                        “Neredesin?” diye sordurur sana. Nerededir? Bu kadar yakınken sana. Bu kadar uzakken.  Nerededir? Tarihin ve tarifinken. Peki, o nerededir? Kayıtlı adreslerinde midir? Kalbinin zulasındadır. Bu sefer, kalbim nerede peki diyeceksin. Onu bulunca kalbini kaybedeceksin. Kalbini bulunca da onu bulamayacaksın. Yine de ince bir mil, her nefes alışında batacak kalbine mütemadiyen.

 

                        Unutulmuş sızı su yüzüne çıkar. Kalbinde, ruhunun en derininde, eskimez yüzüyle bir yüz, öylece kazınmış, biraz eprimiş, yine de hep aynı haliyle, çıkar su yüzüne. Sırtını duvara daya. Tam kalbinin olduğu yeri, duvara daha iyi yasla. Sıvazla kalbini. Elin üstünde, sırtın kalbinin tam hizasında duvara yaslı. Hatırla, o yüzü hatırla. Ki zaten hiç unutmadın.

 

                        Dimağın karma karışık. Kalbin yer ile yeksan. Unutulmuş ve tümden hafızan olan o yüz çıksın su yüzüne.

 

            Gözün kamaşacak. Kimse inanmaz ya ruh yanar. Ruhun yanacak. Ardında adım adım yürüdüğün günler yanacak. Deniz kenarında, denizin olmadığı çöller kenarında, ararken yandığın gibi yanacak. Gözün kamaşacak.

 

            Beni azat etsin diyeceksin. İçinden bu geçecek. Oysa gönüllü kölesin. Hiçbir şey olmasa, rüyanda… Azat kabul etmez kölesin.

 

            Unutulmuş sızı su yüzüne çıkar. Ezberindir ve hiç unutulmamıştır. Unuttum demektir dileğin ya… Unutulmamıştır.

 

            Rengi bilinmezliğiyle, kalbinin tam üstünde bir mil. Ve sıkar durur bir yumruk kalbini. Ateşten midir yoksa buzdan mı?

 

            Duyduğun tren tıkırtısıdır. Soğuk namludur. Şakağına dayanmış ömürdür, şakağına dayanmış ölümdür. Görünmez bir mildir. Bir mildir, kalbinin tam üstünde.

 

            Hep aklında olan unutulmuş bir sızı su yüzüne çıkar. Suya gark ederek seni, su yüzüne çıkar. Hep aklında ve unutulmuş bir sızı…

 

            Sana, renklerden oluşan, sözlerden oluşan, duruşlardan ve gidişlerden oluşan bir harita çizer. İzlemeye takatin olmayan bir harita. Yol yorgunusun, uyamazsın haritalara. Kalbinin ucu yanıyor…

 

            Kadim durumlar söz konusu. Kadim acılar söz konusu. Ezeli gidişler. Ezel ve ecel arasında laf oyunları. Paramparçasın. Parçalarından dirilemeyecek kadar un ufak. Parçalarından süzülecek kadar dipdiri.

 

            Elini göğsüne değdir. Yavaşça, can acıtmadan, öylece daldır elini. Kalbine dokun. Sırtın duvara yaslı olsun. O mili çıkar at oradan, gücün yeterse. Kalbine hep değen, teğeti aşmış, dokunarak iz yapmış kalbinde, o mili sök at. Nefes aldıkça canını yakan o mili, sök at.

 

            Birikmiş cümleler. Ne kadar birikmişse, bil ki o kadar tükenmiş cümleler. İçinden çıkılmaz cümleler. Gözüne, yüzüne hapsolmuşsun. Su yüzüne çıkan, acziyetin mi? Ki hiç güçlü olmadın yüzü karşısında. Yüzünün esiri oldun. Eşiğinde, ölü bir başla kala kaldın. Çizdiği yol haritalarına uyamadın. Haritan, yüzüydü.Yüzüyle yürüdün, yüzüyle durdun. Yüzünün eşiğinde, yazdın durdun, durdun yazdın.

 

            Sedef parmağıyla, çaktı bir mili kalbine. İştiyakla bekledin. İştiyakla, o milin kalbine mıhlanmasını izledin. Tık nefes, öylece nefes nefese, o ince mil çakıldı kalbine milim aralığında. Milim mesafesinde, her nefesinde kalbine teğet bir acı. Her nefesinde, unutamadığın ne varsa, işte yüzü, gözü, her nefesinde tekrar tekrar, teğet geçen bir acı, sızı…

 

            Ruhun kavlıyor. Sonu gelmiyor sözünün. Destana ayarlı bir yazı. Yüzünün suyu hürmetince, gözünün aşkı hürmetince, o, kalbine dokunan, yakıcı mil hürmetince, su yüzüne çıkan, su yüzüne yüzünden oluşan acıyla çıkan,ezeli ve ebedi, eceline ıslık çalan, çağıran, seni dönüştüren, kendinle dövüştüren, mavi midir nedir, yeşil mi nedir, bilmediğin renklere çarptıran, seni bölen, eksilten, asla toplamayan, seni sana çarpa çarpa, seni kendine çarpa çarpa çoğaltan, azaltan, sana kıyan, kıyamda bekletip seni, öyle dimdik, öyle hürmetle eğik, anlamını kaldıran, anlamsız kılan, zikir olup dilinde yansıyan, kendinden geçiren, kendini ezberleterek seni kendinden geçiren, esrik bir halle, o mili kalbine çakan… Bitmeyen cümleler yazdıran sana… Yüzünün suyu hürmetince…

 

            Ezberlik bir sızı çıkar su yüzüne. Ve yüzünden oluşan çelik mil, yorar kalbini.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Ufuk Erkan Arşivi
SON YAZILAR