TATİLDEYDİM…

Eğer tatil denirse..
Benim çocukluğumun yaylarına gittim;
Üç gün gezdim;
İstanbullarda  buram buram ter kokusu varken
Of-Sürmene yaylalarında buz kestik.
Sabah çiselerinde yalınayak yürümelerim oldu.
Sultanmurat yayla şenliklerinde;
Kete ve şeftali ziyafetleri yaptık.
Derken canlı yayınlardan verilen;
Kemençe havaları duyduk;
Duyduk diyorum;
Çünkü on metre ötemizde;
Çalınmasına ve horonları tepilmesine rağmen;
Yerlebir sis yüzünden;
Hiçbir şey göremedik.
Files suyunda;
Alabalık ziyafeti de verdik;
Böylece üç günlük tatilimiz bitti.
Torunlarımla bir sohbetim de oldu;
Çünkü yaylada yapılan bir ev gördüm;
İstanbul'un;
lüks semtlerindekini aratmayacak konforda;
motel gibi villa gördüm.
Amma ninemin yaylasındaki ahırı yok!
Ninemin ve anamın ineklerle sohbet ettiği;
Yayla evi…
Ahırı yok!
Süt… yoğurt;
Yan aylamız Taşlı yaylası marketlerinden;
Para ile satın alınıyor.
Yayla villasındaki buzdolabında saklanıyor.
Yaylada ahır kullanılmadığı gibi;
Çamaşırlar da makinede yıkanıyor.
Sadece bir villa değil;
İstanbul'un işadamlarından köylülerimin;
Villalarında da aynı hayatı gördüm.
Analarım ve ninelerim;
Neler yaparlardı?
Elli yıl önceki yaşadıklarımı düşündüm;
Sabahın erken saatlerinde;
Namazını kılan ninelerim;
Ocağı tüttürür;
Yalını ısıtır;
Yeni sağacağı sığırının midesini ısıtır;
Bütün cefakar ninelerin;
Birbiriyle yarışır gibi;
Daha erken sığırlarını ahırından çıkarır;
Yaylanın ortak meydanında;
Toparlanan nahırına katma yarışını;
O bitirirdi.
Yaylanın ünlü ve unlu patatesleri;
Karalahanaları…
Hatta domates bahçeleri;
Birbirinden güzel kokularla;
Bahçelerinde yetiştirilirdi.
Yani yayla demek;
Dışardan hiçbir şey satın almadan;
Üç aylık hayatı yaşamak demekti.
Ama şimdi Avrupalı gavurların;
Yaşamını… kültürünü herşeyiyle;
Yaşatan;
Osmanlı hanımefendisini…
Osmanlı beyefendisini;
Defterinden silen torunlar;
Jenerasyonuyla karşılaştım!
Torunlarımla ayaküstü şu tartışmayı açtım;
“toprağı sevmek…
Gübrelemek… kazmak-bellemek…
Taptaze ürünleri yiyerek;
Yaylada yaşamak;
Dinin yarısıdır.
Namaz… oruçtan ibaret sanılan ibadet…
Ancak toprağı sevmekle tamamlanır.
Toprağı işlemeyen Müslüman'ın dini;
Yarım kalır.
Allah cc;
Toprağı yaratmış;
Çevreyi çöpten otomatik temizleyecek;
Hayvanları çöpçü gibi yaratmış;
Çöpleri bidonlardan toplamak için;
Yarışa giren hayvanları;
Beslememek…
Onların kemrelerini toprağa katıp;
Yemyeşil bir doğa;
Gömgök bir çevre;
Üretmeyen nesillerin kıldıkları namazı;
Tuttukları oruçları elin tersiyle itilmekte;
Ardından yapılan dua nidalarını;
Allah cc
Öküz böğürtüsü olarak değerlendirmektedir.
Çevreyi Allah cc
Yarattığı doğal işletim düzenekleriyle; 
Her an temiz tutmaktadır.
Bu işletim düzeneğini çalıştıramayan insanın;
Dinini Allah cc yarım saymaktadır.
Allah'ın cc işletim düzeneğini çalıştırmayanlara;
Allah cc “kafir” demektedir.
İşte bu tatilde;
Torunlarıma bu dersi verdim.
Kafaları allak bullak oldu ve
Dedelerini belki de defterlerinden sildiler.
Ama İstanbul'u fetheden;
Malazgirt'i fetheden;
Mekke'yi fetheden;
Bir ecdadın torunları;
Neden Suriye'yi;
Neden Mısır'ı kurtaramıyor;
Ey torunlarım;
Avrupa'nın zağarı olacağına;
Asr-ı Saadetin kölesi olunuz.
Kurtulacaksınız;
Allah cc buyuruyor:
“Onlara azap edersen de onlar senin kulların,
onları yarlığasan da seni kim sorgular?
Zira sensin Azîz, sensin Hakîm" diye eklemişti.
Allah: “O Gün,
doğruların, doğruluklarının
kendilerine yarar sağladığı Gündür.
Doğruların,
altından ırmaklar akan
ve orada sonsuza değ kalacakları köşkleri vardır.
Allah kendilerinden hoşnut
ve onlar da Allah'tan hoşnutturlar.
İşte en büyük mefkûreyle kavuşum bu!" dedi.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Salih Parlak Arşivi
SON YAZILAR